328 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 14
- Osmanlı 13
- Ottoman 12
- Osmanlı Devleti 11
- Türkiye 7
- İstanbul 6
- Millî Mücadele 5
- Anadolu 4
- Anatolia 4
- Architecture 4
ABDULLAH BOSNEVÎ’NİN ŞERH-İ CEZÎRE-İ MESNEVÎ’SİNDEKİ DİNLEME İLE İLGİLİ BÖLÜMÜN İNCELENMESİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 101-130 · DOI: 10.32925/tday.2023.97
Özet
Tam Metin
Bilindiği gibi Mevlanâ Celaleddîn-i Rûmî (öl.1273) Mesnevî’sini dönemin teamüllerine uyarak Farsça kaleme almıştır. Hem yazıldığı dönemde hem de sonraki yüzyıllarda Farsça bilmeyenler tarafından yeterince anlaşılmadığı için eserin Türkçeye çok sayıda tercüme ve şerhi yapılmıştır. “Cezîre-i Mesnevî” de Mevlevi büyüklerinden Yûsuf Sîneçâk (öl.1546) adlı mutasavvıf bir şahsın eseridir. Cezîre-i Mesnevî toplam üç yüz altmışaltı beyit olup Mevlânâ’nın Mesnevîsinden yapılan antolojik bir seçkidir. Sîneçâk’in eseri değişik zamanlarda farklı kişilerce şerh ve izah edilmiştir. Eseri Abdullah Bosnevî (öl.1644) ve İbrahim Cevrî (öl.1654) manzum olarak, İlmî Dede (öl.1611), Abdülmecid Sivasî (öl.1639) ve Şeyh Gâlib (öl.1799) de mensur olarak şerh etmiştir. Bosnevî’nin şerhi toplam 9097 beyit olup 1628’de tamamlanmıştır. Mevlânâ’nın Mesnevî’si “bişnev/dinle” hitabıyla başlamaktadır. Dolayısıyla hem Sîneçâk hem de Mesnevî şârihleri “dinleme” konusu üzerinde özellikle durmuşlardır. Abdullah Bosnevî, dinleyicilerin anlayış kıtlığı veya anlayışsız dinleyiciler diye Türkçeye tercüme edebileceğimiz “Der beyân-ı bî-derkî-i müstemi‘ân” başlıklı sekiz beyitlik bölümde kıt dinleyicilerin özellikleri ve dinleme adabı hakkında önemli dersler vermektedir. Şair, konuşmacı ve dinleyicide bulunması gereken özellikleri açıklamakta, söz ve sohbet adabını izah etmektedir. Bu çalışmada Abdullah Bosnevî’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevî adlı eserinin bazı bölümleri yeniden okunmuş ve incelenmiştir. Özellikle eserin dinleme ile ilgili önemli bilgiler ihtiva eden bölümü eserin yazma nüshalarına da müracaat edilerek yeniden okunmuştur. Şerh-i Cezîre-i Mesnevî’nin 119 beyitten oluşan konumuzla ilgili bölümünün dil içi çevirisi yapılıp beyitlerin karşısına yazılmıştır. Metinlerle ilgili değerlendirmeler yapıldıktan sonra sonuç ve kaynakça bölümü yazılarak çalışma tamamlanmıştır.
TÜRKÇE SÖZLÜK’TE YER ALAN EŞ GÖSTERENLİ “SAZ” SÖZCÜĞÜNE İLİŞKİN DÜZELTME ÖNERİLERİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 131-150 · DOI: 10.32925/tday.2023.98
Özet
Tam Metin
Yazım ve sesletimi aynı olan ancak farklı etimolojilere dayanan sözcükler eş gösterenli sözcükler olarak değerlendirilir. Birçok dilde olduğu gibi Türkçede de eş gösterenli sözcükler vardır. Türkçe Sözlük’te bu tür sözcüklerin eş gösterenli olduğunu göstermek amacıyla Romen rakamları kullanılmıştır. Türkçe Sözlük’te eş gösterenli sözcüklere yer verilmiş olsa da bazı sözcükler dikkatlerden kaçmıştır. Buna bağlı olarak bazı eş gösterenli sözcükler, çok anlamlı tek bir sözcükmüş gibi algılanmış ve sözlüğe de bu şekilde alınmıştır. Bu durum çoğu zaman sözlük kullanıcılarını yanılgıya düşürmüştür. Bazen bu tür yanılgıları düzeltmek amacıyla çoğunlukla makale düzeyinde, düzeltme ve katkı çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmada da Türkçe Sözlük’te yer alan eş gösterenli “saz” sözcüğü hakkında bazı düzeltme önerilerinde bulunulmuştur.
Türkçe Sözlük’te eş gösterenli, biri Türkçe biri Farsça olmak üzere iki farklı “saz” sözcüğü vardır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde “saz” sözcüğünün biri Farsça biri Türkçe olmak üzere iki değil, biri Farsça ikisi Türkçe olmak üzere eş gösterenli üç farklı sözcük olduğu tespit edilmiştir. Eş gösterenlilik Türkçe “saz” sözcüğü ile ilgili olduğu için Farsça “saz” sözcüğü üzerinde durulmamıştır. Öncelikle Türkçe “saz” sözcüğündeki eş gösterenliliğin anlaşılması amacıyla tarihî ve çağdaş Türk dillerindeki anlamları üzerinde durulmuştur. Ardından bu sözcüğün etimoloji çalışmalarındaki durumuna değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise eş gösterenli olan bu sözcüğün Türkçe Sözlük’te nasıl yer alabileceği ile ilgili önerilere yer verilmiştir.
BAŞLANGICINDAN LOZAN KONFERANSI’NA TÜRKİYE’DE YABANCILARA TAŞINMAZ SATIŞI VE KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 39-77 · DOI: 10.33419/aamd.1301600
Özet
Tam Metin
1867 yılından önce Osmanlı Devleti’nde yabancılara gayrimenkul iktisabı yasaktı. Bu tarihten itibaren devlet, Safer Kanunu ile yabancılara gayrimenkul iktisabını legal hâle getirirken iktisabı belli şartlara bağlamıştı. Böyle bir kanunun çıkartılmasında Kırım Savaşı sonrası alınan dış borçlar ve kapitülasyonlar etkili olmuştur. Yabancıların taşınmaz iktisabı Osmanlı kanunları uygulanması karara bağlanırken, bu unsurun Hicaz’da taşınmaz edinmesinin önü kapatılmıştı. Ayrıca Osmanlı uyruğunda iken sonradan yabancı bir devletin uyruğuna geçenlerin taşınmaz alması da yasaklanmıştır. Daha evvel gerçek kişilere tanınan taşınmaz edinme hakkı 1913’te yabancı tüzel kişilere de teşmil edilmiştir. Yabancıların, bu kanunla elde ettiği kazanımlarla ilgili haklar Birinci Dünya Savaşı’na dek devam etmiştir. 1914’te eski antlaşmalara ait hükümlerle birlikte kapitülasyonların lağvedilmesi yabancılara tanınan tüm ayrıcalıkları ortadan kaldırmıştır. Mütareke ile birlikte Yunanlara taşınmaz satışı özellikle Batı Anadolu’nun bazı vilayetlerinde yüzde doksanlara varmıştır. Müslüman emlakının yabancıların eline geçmemesini temin için ortaya atılan birtakım öneriler ise sonuçsuz kalmıştı. Her gün binlerce lira kıymette Müslüman emlakının yabancıların eline geçişi Türk kamuoyunda tepkileri beraberinde getirmişti. Türk basınında Müslüman emlak sahiplerinin müşkülat ve zaruretler karşısında himaye edilmesi gündeme gelse de etkili bir tedbir alınamamıştır. Tüm tedbirler, millî basın vasıtasıyla Müslüman emlak sahiplerine yönelik iyi müşteriler bulmaları hususundaki nasihatlerinden öteye gidememişti. Satışların bir hayli artması üzerine İstanbul Hükûmeti bazı tedbirlere başvurmak zorunda kalsa da bundan da bir sonuç çıkmamıştır. Lozan Antlaşması’nda ise İtilaf Devletleri vatandaşlarının Türkiye’de taşınmaz edinmesi kabul edilirken buna karşın bu devletler de Türk vatandaşlarına taşınmaz edinme hakkı tanımıştır. Bu çalışmada başlangıcından Lozan Konferansı’na kadar Türk devletinin egemenlik sorunlarından biri olan yabancılara gayrimenkul satışı belgelerle ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda veri analiziyle, doküman analizi yöntem olarak kullanılacaktır.
KIBRIS CUMHURİYETİ (1960-1963) DÖNEMİNDE KIBRIS TÜRK BASININDA ATATÜRK
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 211-236 · DOI: 10.33419/aamd.1301345
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin 1878 yılında Kıbrıs’ı İngilizlere teslim etmek zorunda kalmasıyla Ada’da İngiliz sömürge yönetimi başlamış; Ada’nın 1914 yılında İngiltere tarafından ilhak edilmesi ve 1925 yılında Britanya Krallığı’na bağlı Taç Koloni ilan edilmesiyle Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yönetimi hüküm sürmüştür (1878-1960). 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Türkiye’de yaşanan birçok gelişme ve inkılaplar, İngiliz sömürge idaresinde olan Kıbrıs Türk toplumu tarafından da hızlı bir şekilde benimsenmiş ve uygulanmıştır. Kıbrıs Türk toplumu, her koşulda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye bağlılığını dile getirmiş ve bunu davranışlarıyla da göstermiştir. Ada’da yayımlanan Kıbrıs Türk gazetelerinin hemen hemen hepsinde bu tutuma örnek teşkil eden söylemler ve haber metinleri yer almaktadır. Uzun yıllar Adada hâkimiyet süren İngiliz sömürge yönetiminden sonra Kıbrıs Türkleri ve Rumlar arasında yaşanan gerginlikleri sona erdirmek, Rumların Enosis, Türklerin ise Taksim ideolojisini ortadan kaldırmak ve tüm paydaşların çıkarlarına uygun bir ortam yaratmak için 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Türkleri ve Rumların birlikte yaşama esasına dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde oluşan yeni düzende iki toplumun barış içerisinde ve demokratik bir ortamda yaşaması amaçlanmış olsa da iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti sadece üç yıl ayakta kalabilmiş ve süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Buna rağmen, bu yıllarda, Kıbrıs Türk basınına yansıyan genel söylem daha önceki yıllarda olduğu gibi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye olan bağlılık ve sevgi çerçevesinde devam etmiştir. Bu çalışma, 1960- 1963 yılları arasında varlığını sürdüren iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde Kıbrıs Türk basınına yansıyan Atatürk ile ilgili haberleri incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda Atatürk’le ilgili gazetelere yansıyan haberler incelenmiş ve sınıflandırılarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili basına yansıyan haberlerin genellikle Onun askerî yönü ile ilgili olduğu; az da olsa edebî yönünü de içeren kişisel özelliklerinin gazete sayfalarında yer aldığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, Atatürk’e ve Onun devrimlerine olan bağlılığı gösteren yazılara da rastlanmıştır. Çalışma sonucunda Kıbrıs Türkü’nün Mustafa Kemal Atatürk’ü bir lider olarak gördüğü ve Onun yaptıklarını kendi bağımsızlık mücadelesi sürecinde örnek aldığı tespit edilmiştir.
TÜRK JANDARMA TEŞKİLATI’NDA HUKUK EĞİTİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 1-37 · DOI: 10.33419/aamd.1301721
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Dönemi’yle birlikte iç güvenlik alanında attığı adımlar jandarma ve polis gibi kolluk kuvvetlerinin ortaya çıkmasını sağladı. Zaman içerisinde kolluk kuvvetlerini teşkilatlandırma noktasında gerçekleştirilen reform hareketleri, kolluk eğitimini geliştirme amacını taşıyordu. Bu kapsamda XIX. yüzyılın başlarında Balkan coğrafyasında kurulan Jandarma Mektepleri, ilerleyen dönemlerde Anadolu’nun çeşitli noktalarına yayılarak nitelikli jandarma personeli yetiştirmek için çalışmalar yapmıştır.
Jandarma Teşkilatı’nın kuruluşu itibariyle devlet içerisinde düzeni ve asayişi sağlamak gibi üstlendiği bazı görevleri bulunmaktadır. Bu durumda Jandarma Okullarında yetişecek bir personelin kanun hükümlerini sahada tatbik edebilecek nitelikte hukuk bilgisine sahip olması gerekmektedir. Jandarma personeli edindiği hukuk bilgileri ölçüsünde çeşitli mülki, adli ve askeri görevler icra etmiştir. Personelin alacağı hukuk dersleri de bu noktada jandarma eğitiminin önemli bir merhalesini oluşturmaktadır.
Jandarma okullarında verilen örgün eğitimin her döneminde hukuk dersleri, eğitim müfredatında kendisine yer bulmuştur. Jandarma eğitiminde bu denli önemli rol oynayan hukuk derslerinin, bu okulların kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte nasıl bir değişim ve gelişim geçirdiğini irdelemek, nitelikli kolluk personeli yetiştirmede hukukun rolünü tarihsel bağlamda değerlendirmek açısından fayda sağlayacaktır. Makalede genel anlamda 1904 yılından günümüze kadar olan evrede jandarma subay ve astsubaylara verilen hukuk eğitiminin içeriği, yayımlanan müfredat programları kapsamında değerlendirilmesi, hukuk alanında okutulan ders kitapları, dönemin şartlarına göre jandarma eğitiminde yaşanan kırılma noktaları incelemeye tâbi tutulmuştur. Kullanılan kaynaklar çoğunlukla hukuk alanındaki ders müfredatlarından seçilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Jandarma Okullarının kuruluşundan günümüze jandarma subay ve astsubay eğitiminde okutulan hukuk derslerini değerlendirmektir. Makalede tarihsel yöntem kullanılmış; veriler doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir.
MİLLÎ MÜCADELE KARŞITI BİR DEVLET ADAMI: MEHMET ZİVER BEY VE SİYASİ FAALİYETLERİ
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 79-103 · DOI: 10.33419/aamd.1301523
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin farklı bölgelerinde maarif nazırlığı yapan Mehmet Ziver Bey, Mütareke Döneminde Üsküdar Mutasarrıflığı ile Bursa Valiliği yapmıştır. Fanatik bir Hürriyet ve İtilaf taraftarı olan Ziver Bey, görev süresince tam bir Millî Mücadele karşıtı olarak dikkat çekmiştir. Mülkiye kökenli olmamasının getirdiği liyakatsizlik ve İtilaf Devletleri ile yaptığı işbirliği, Ziver Bey’in birçok olumsuz vakada yer almasına neden olmuştur. Ziver Bey, Üsküdar Mutasarrıflığı döneminde, Üsküdar ve çevresinde hüküm süren asayişsizliğin temel sorumlusu olarak görülmüştür. Ziver Bey’in, bölgede hâkim olan Rum çetelerine karşı gösterdiği zafiyet ve Kuva-yı Millîye sempatizanı olduğu gerekçesiyle Jandarma teşkilatına olan güvensizliği, sorumluluk sahasında birçok istenmeyen vakanın çıkmasına neden olmuştur. Ziver Bey, Millî Mücadele karşıtı faaliyetlerine Bursa Valiliği döneminde de devam etmiş, Bursa’da Yunan İşgal Komutanlığı’yla işbirliği içinde Kuva-yı Millîye taraftarlarının tasfiye edilmesinde etkin rol oynamıştır. Ayrıca Bursa’da Saltanata bağlılık mitinginin toplanmasını organize etmiş, bu sırada Bursa ulema ve eşrafının hazırladığı Kuvayı Millîye karşıtı beyannameye de öncülük etmiştir. Millî Mücadele karşıtı faaliyetleriyle Türk kamuoyunda infial uyandıran Ziver Bey, Yüzellilikler Listesine alınmak istenmişse de kontenjanın dolması nedeniyle kayıt dışı kalmıştır.
Bu çalışmanın amacı, Üsküdar Mutasarrıfı ve Bursa Valisi Ziver Bey’in Millî Mücadele’de oynadığı rolü ortaya koymaktır. Bu bağlamda ilk olarak bir eğitimci olan Ziver Bey’in devlet memuriyetinde geçen faaliyetleri ele alınmıştır. Akabinde Mehmet Ziver Bey’in Mütareke Dönemindeki faaliyetleri, özellikle de Üsküdar Mutasarrıflığı ile Bursa Valiliği Osmanlı arşiv belgelerine dayalı olarak değerlendirilmiştir. Makalenin son kısmında Türkiye Büyük Millet Meclisinde Yüzellilikler ile ilgili yapılan tartışmalar ve Ziver Bey hakkındaki iddialara yer verilmiştir.
1930 İSTANBUL BELEDİYE SEÇİMLERİ
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 177-210 · DOI: 10.33419/aamd.1301518
Özet
Tam Metin
Türkiye’de çok partili hayata geçişle beraber dinamiklik kazanan seçim müessesesi 1930 yılında yapılan belediye seçimlerinde ayrı bir nitelik kazanmıştır. 1930 belediye seçimleri günümüzdeki gibi doğrudan belediye başkanının halkın oylarıyla belirlendiği bir seçim değildir; ancak belediye meclis adayları için yapılan bir seçim olarak önemli niteliklere sahiptir. İlk defa tek dereceli yapılan ve aynı zamanda kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınan bu seçimlerin bir başka önemli özelliği Cumhuriyet Dönemi’nde ilk kez bir muhalefet partisinin iştirak etmesidir. Temel olarak ekonomik şartlardan ve aynı zamanda hükûmetin denetlenmesi ihtiyacından doğan ve kuruluşundan kısa süre sonra yerel seçimlere girme kararı alan Serbest Cumhuriyet Fırkası, Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu kadar İstanbul gibi büyük öneme sahip büyük bir şehirde de iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’na karşı mücadele vermiştir. İstanbul’da muhalefet partisinin, Makbule Hanım, Suat Derviş, Nezihe Muhittin gibi üç önemli kadın adayın yanı sıra 13 de gayrimüslim adaya listesinde yer vermesi dikkate değerdir. Serbest Cumhuriyet Fırkası böylece hem o dönemde Türkiye’nin tanınmış isimleriyle seçmenlerin dikkatini çekmeye çalışmış ve hem de kültürel zenginlik olarak nitelenebilecek azınlıklara seçim yarışına girme fırsatı tanımıştır. Cumhuriyet Halk Fırkası ise eski belediye yahut vilayet meclis üyelerini yani tecrübeli isimleri tekrar aday göstermeyi tercih etmiştir. Her ne kadar iki partinin yanı sıra bağımsız adayların da yer aldığı bir mücadele olmasına rağmen İstanbul seçimleri seçmen nezdinde fazla bir ilgi toplayamamıştır. Sadece 50 bin vatandaşın oy verdiği seçimler siyasal katılım açısından Cumhuriyetin ilk yıllarının en az ilgi çeken seçimlerinden birisidir.
MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE İNGİLİZ İŞGALİ SÜRECİNDE ESKİŞEHİR’DE ASAYİŞ SORUNLARI
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 105-124 · DOI: 10.33419/aamd.1301295
Özet
Tam Metin
Asayiş konusu toplumsal tarihin genel akışı içinde olağan gidişatı etkileyen yönleri itibarıyla her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Çoğu zaman toplumsal ortamın kendine özgü niteliklerinin yansıması olarak ortaya çıkan bu durum, bazen neden olabileceği politik sonuçları açısından bulunduğu bölgenin mukadderatına etki eder. Söz konusu durum açısından Millî Mücadele Dönemi’ne bakıldığında, Türk toplumunun tarihsel açıdan âdeta beka sorunu ile karşı karşıya bulunduğu bir dönemde asayiş sorunlarının zaman zaman bu süreci etkileyecek boyutlara vardığı görülmüştür. Millî Mücadele’nin Batı Cephesi’nde geçen muharebelerde özellikle askerî açıdan savaşın düğümlendiği ve aynı zamanda çözüme giden gelişmelerin yaşandığı bölgenin odağında yer alan Eskişehir’de, işgal döneminde bu süreci derinden etkileyen asayiş sorunları ortaya çıkmıştır. Dönemin tarihsel koşulları içinde belli ölçüde ülkenin geneli için de söz konusu olan bu durum, bölgenin savaşın gidişatı açısından bulunduğu kritik konumu dolayısıyla Eskişehir’de daha farklı önem taşımıştır. Bazı bölgelerde iç isyanların da etkisiyle kendini gösteren asayiş sorunları, bazı bölgelerde ise işgal ortamından kaynaklanan durum dolayısıyla kronik boyutlara ulaşarak toplumsal yaşamı oldukça zora sokmuştur.
Bu çalışmada spesifik olarak asayiş konusuna odaklanılarak Millî Mücadele Dönemi’nde işgal sürecinde Eskişehir’in toplumsal ortamına ışık tutulacaktır. Konuyla ilgili çok sayıda belge bulunması ve geniş bir kontekste dayanması dolayısıyla çalışma konusu, İngiliz işgali dönemi (22 Ocak 1919-20 Mart 1920) ile sınırlandırılmıştır. Çalışmada ana kaynak olarak arşiv belgelerine yer verilecektir. Ayrıca diğer resmî yayınlar, süreli yayınlar, gazeteler ve konuyla ilgili literatürden de gerekli ölçüde istifade edilecektir.
ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE ORMAN VE ORMANCILIK POLİTİKASI (1920-1938)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 107 · Sayfa: 125-175 · DOI: 10.33419/aamd.1300709
Özet
Tam Metin
Bu makale 1920 yılından 1938’e kadar olan süreçte Türkiye’de orman ve ormancılık politikası ile bunun ekonomiye olan yansımalarına odaklanmaktadır. Çalışma, Atatürk Dönemi’nde ormanlarla ilgili yapılan yasal düzenlemeler; orman ve ormancılık faaliyetleri ve Orman faaliyetlerinde örgütlenme ile sınırlandırılarak üç ana başlık dâhilinde incelenmiştir. Orman ve ormancılığın ülke ekonomisine olan etkileri sayısal verilerle değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Başkanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri, resmî yayınlardan; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Zabıt Ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazetesi, istatistik yıllıkları ve dönemin süreli yayınları arasında bulunan gazete ve dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır.
Araştırmadan elde edilen sonuçlar şunlardır: Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ülkenin zenginlik kaynaklarından olan orman ve ormancılığın geliştirilmesine yönelik çalışmaların başlatıldığını, orman ürünleri ve sanayisine verilen önem, yasal düzenlemelerin yapılması ve örgütlenme faaliyetlerine gidilmesinden anlıyoruz. Bu suretle orman ve ormancılıkla ilgili üretim hacmi, işletme hasılatı ve gayrisafi millî hasıla artırılarak millî ekonomiye katkılar sağlanmıştır.
ESKİ UYGURCA İYİ VE KÖTÜ PRENS ÖYKÜSÜ’NDE EDİM SÖZEL GÜÇ TAŞIYAN FİİLLER ÜZERİNE
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 181-206 · DOI: 10.32925/tday.2023.100
Özet
Tam Metin
Türkçenin tarihî dönemlerdeki yazılı edebî metinleri, söz edimlerinin yapıları ve onların sözlük anlamı dışında da birden fazla anlam değerini taşıdığını gösteren edim sözel güç taşıyıcı fiillerin taranması ve araştırılması için kaynak oluşturmaktadır. Bu açıdan Türkçenin yazılı edebî metinleri edim bilimi için değerlidir. Çalışmada, Eski Uygur Türkçesi Dönemi’nde Budist çevreye ait İyi ve Kötü Prens Öyküsü’nde yer alan edim sözel güç taşıyıcı fiiller ve fiil deyimlerinin tespit edilmesi ve bu fiillerin metin bağlamı içinde yorumlanıp açıklanması amaçlanmıştır. Edim sözel güç taşıyıcı fiiller, metin bağlamında birden fazla anlam değerini karşıladığı için çalışmada, edim biliminde söz edimlerinin çalışma alanı içinde metinden taranarak yapılarının incelenmesi tercih edilmiştir. Bu bakımdan çalışmada nitel araştırma yöntemi olarak söylem analizi kullanılmıştır. Elde edilen bulgularda, öykü metninde edim sözel güç taşıyan filler, geçiş sıklıklarına göre yükleyici, yöneltici ve dışa vurucu amaçla kullanılan fiillerden oluşmaktadır. İlgili sınıflandırmada, fiillerin konuşmacılar tarafından birden fazla anlam değeriyle metin bağlamında zengin bir iletişimsel anlam değeri taşıdığı tespit edilmiştir. Çalışmada bazı fiillerin birden fazla edim söz amacıyla farklı bağlamlarda farklı kullanım özelliği gösterdiği de tespit edilmiş ve bu kullanımlar tablolarla dikkatlere sunulmuştur. Yöneltici ve yükleyici amaçla kullanılan edim sözel fiillerin ise, geçiş sıklığının birbirine yakın değerlerde olduğu görülmüştür. Ayrıca, dışa vurucu amaçla kullanılan fiiller, olumlu, olumsuz saygı bildirme anlam değerleri bakımından incelenmiştir. Çalışmanın, edim sözel güç taşıyan fiillerin niteliklerinin Türkçenin tarihî dönemlerindeki yazılı edebî metinlerinde, Türk kültürüne özgü fiillerin kullanım gücünün ve iletişimsel anlam değerlerinin zenginliğini ve derinliğini göstermesi bakımından alandaki çalışmalara katkı sunacağı düşünülmektedir.