346 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı 14
- Ottoman Empire 14
- Ottoman 13
- Osmanlı Devleti 12
- Türkiye 7
- Dokuma 6
- İstanbul 6
- Millî Mücadele 5
- Weaving 5
- Anadolu 4
Assos (Behram) Paleolitik Çağ Araştırmaları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 1-15 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.001
Özet
Tam Metin
Troas’ın güney kıyısında, Lesbos’un kuzeyinde konumlanan Assos (Behram), 234 metre yüksekliğinde eski bir volkanik tepenin üzerine kurulmuştur. Assos’un arkeolojik geçmişi en erken Kalkolitik’e kadar uzanmakta ve çoğunlukla Antik Yunan, Roma ve Bizans arkeolojik geçmişiyle gündeme gelmektedir. Bu sebeple Assos’un tarih öncesi kronolojisinin oluşturulmasını sağlayacak nitelikte bölgede yapılan Paleolitik araştırmaların önemi büyüktür. 2021 yılında antik kent çevresinde yürütülen araştırmalarda 12 farklı noktada Paleolitik Çağ’a tarihlenebilecek yontmataş buluntular tespit edilmiştir. Tespit edilen buluntu yerlerinde çakmaktaşı, bazalt gibi ham madde kaynakları oldukça zengindir. Üretilen yontmataş endüstrilerin yapımında da sıklıkla bu ham maddeler kullanılmıştır. Yontmataş endüstri grupları iri kesici aletler, yontuk çakıl teknolojisi, hazırlanmış ve hazırlanmamış çekirdek teknolojileri, yongalama ürünleri ve düzeltili aletlerden oluşur. Buluntular arasında iki yüzeyli el baltaları, iri kazıyıcılar, satır ve kıyıcılar gibi çekirdek alet teknolojileri önemli bir yere sahiptir. Hazırlanmış çekirdek teknolojileri Levallois teknik ile ilişkilidir ve kullanımı yüksek bir orandadır. Düzeltili aletlerin oranı yüksek olmakla beraber birçoğu dişlemeli-çentikli aletlerden oluşur. Assos’ta tespit edilen yontmataş buluntular tekno-tipolojik özellikleri bakımından Alt ve Orta Paleolitik Dönem özelliklerini yansıtmaktadır. Düzeltili aletlerin yüksek oranda olması tespit edilen buluntu yerlerinin işlik yerlerinden ziyade yaşamsal etkinliklerin gerçekleştirildiği alanlar olduğuna işaret etmektedir. Asya ve Avrupa arasındaki bir geçiş noktasında yer alan Assos’taki bu keşif Paleolitik Çağ’ın erken dönemlerinde insan hareketlerini ortaya koyması açısından önemlidir.
Ovaören-Yassıhöyük Kazıları ve Orta Anadolu Demir Çağı Mimarisinde Gelişim ve Değişime Kronolojik Bir Bakış
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 49-71 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.041
Özet
Tam Metin
Orta Anadolu Bölgesi’nin jeolojik açıdan zengin Kapadokya Bölümü içerisinde yer alan Ovaören, Nevşehir ili Gülşehir ilçesine bağlı Ovaören kasabasının 2,5 km güneyinde, 3 farklı birimden oluşan arkeolojik bir bütünlüğü temsil etmektedir. “Ovaören Arkeolojik Yerleşim Alanı” olarak da tanımlanan söz konusu alan batıda Topakhöyük ve Teras Alanı, doğuda ise bu birimlere 350 m uzaklıktaki Yassıhöyük’ten oluşmaktadır. Ovaören’de 2007-2021 yılları arasında gerçekleştirilen kazı çalışmaları 3 birimin kronolojik olarak birbirini tamamlayan nitelikte alanlar olduğunu ortaya koymakla beraber, Topakhöyük ve Teras Alanı’nda Erken ve Orta Tunç Çağı tabakaları, Yassıhöyük’te ise Geç Tunç Çağı ve Demir Çağı tabakaları ile zayıf karakterli bir Hellenistik-Roma Dönemi tabakası açığa çıkarılmıştır.
Ovaören, Erken Demir Çağı’nda bölgede yaşanan politik ve kültürel değişimden etkilenen, Orta Demir Çağı’nda ise Tabal Ülkesi sınırları içerisinde büyüyüp gelişen yerleşimlerden birisidir. Geç Hitit Dönemi’nde önemli Tabal merkezlerinden biri olduğu anlaşılan Ovaören, Geç Demir Çağı’nda ise Kapadokya Satraplığı sınırları içerisinde yer alan bir kasabaya dönüşmüştür. Bu kapsamda yerleşimde, Demir Çağı tabakalarında açığa çıkarılan mimari kalıntılar ve arkeolojik buluntular bölgenin Demir Çağı kültürünün anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Ovaören’de bu gelişim ve değişim sürecini kapsayan Demir Çağı tabakaları, Yassıhöyük’ün Erken Demir Çağı’na tarihlenen YH 8-7, Orta Demir Çağı’na tarihlenen YH 6-4 ve Geç Demir Çağı’na tarihlenen YH 3-2 tabakaları ile temsil edilmektedir.
Ortaköy’de Ele Geçen Bir Hitit Mührü
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 17-30 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.017
Özet
Tam Metin
Ortaköy/Şapinuva Kazı Başkanlığı, Çorum Müze Müdürlüğü ve Çorum Emniyet Müdürlüğü’nün iş birliği sonucunda, bronzdan üretilen yarım küre formda bir Hitit mührü bilim dünyasına kazandırılmıştır. Metalden üretilen yarım küre formda damga mühürler, Anadolu arkeolojisinde az sayıda örnekle bilinmektedir. MÖ 15. yüzyılın sonları ile MÖ 14. yüzyıla geçiş sürecinde ortaya çıkan yarım küre formda mühürlerin tarihlemesi konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Buluntuların ele geçtiği konteksler, üzerlerinde yer alan hiyeroglif işaretler ile süsleme motifleri mühürlerin tarihleme kriterleri olarak kullanılmıştır. Ortaköy mührü, metalden üretilen diğer yarım küre forma sahip mühür örnekleriyle hem tarihleme hem de süsleme motifleri açısından paralellik göstermektedir. Üzengi biçimli bir tutmağa sahip olan mührün hem dışbükey hem de taban kısmında yer alan hiyeroglif işaretlerle mühür sahibinin adı ve unvanı okunmaktadır. Mührün üzerinde yer alan bantlardaki süslemelerde bitkisel ve simgesel motiflerin yanı sıra mühür sahibinin adı ve unvanına yer verilmiştir. Mühür sahibinin adı ve unvanının bantlar üzerinde süsleme motifi olarak kullanılması diğer yarım küre mühür örneklerinde görülmemektedir. Mührün ele geçtiği Ortaköy ilçesinin sınırları içerisinde, 1990 yılından itibaren kazı çalışmaları yapılan ve MÖ 14. yüzyılın ilk yarısında Hitit İmparatorluğuna başkentlik yapmış Şapinuva kenti yer almaktadır. Mühür, Şapinuva’da tespit edilen Hitit Dönemi’ne ait arkeolojik bulgular ve yazılı belgelerin tarihlemesiyle paralellik göstermektedir. Bu makalede, mührün üzerindeki hiyeroglif işaretlerin okunmasına, mührün üretim tarihinin ve yerinin belirlenmesine odaklanılmıştır.
Syedra Roma Dönemi Taş Kapları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 111-139 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.103
Özet
Tam Metin
Syedra hem liman kenti olması hem de korunaklı zirvedeki yerleşim alanıyla, Antik Çağ’da önemli bir yere sahiptir. MÖ 9. yüzyıldan MS 12. yüzyıla kadar kentte yerleşimin devam ettiği yazıtlardan, buluntulardan ve yapılardan anlaşılmaktadır. Kentin en parlak dönemi, MS 2-4. yüzyıl aralığıdır. Bu çalışmada 28 adet taş kap değerlendirilmiştir. Roma Dönemi’nde taş kaplar, agoralarda hamamlarda, evlerde ve dükkanlarda yoğun olarak kullanım görmüştür. Havan, havaneli, sığ kap, tabak ve çanak Syedra’da ele geçen taş kap türleridir. En yoğun buluntu grubunu havanlar oluşturmaktadır. Havaneli ise ikinci yoğun gruptur. Bu da havanla birlikte kullanılan yardımcı malzeme olmasıyla doğru orantılıdır. Bu eserler, Geç Antik Çağ insanın taş kapları ürettiklerini ve ağırlıklı olarak beslenme kültüründe kullandıklarını göstermektedir. Bu kullanımının yanı sıra ilaç ve kozmetik ürünlerinin yapımında da bu kaplardan yararlanılmış, temizlikte ise sığ kaplar tercih edilmiştir. Kentte bulunan derin havanların zeytinyağı veya şarap üretiminde kullanılmış olabilecekleri düşünülmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere endüstriyel alanda derin havanlar tercih edilmiştir. Geç Antik Çağ’da ölüye sunulan armağanlar arasında taş kaplar da bulunmaktadır. Oda Mezar I ve II’de ele geçen havanlar bu kapların ölü hediyesi olarak mezarlara bırakılmış olabileceklerini göstermesi açısından önemlidir. Tamamlanmamış hâlde elde geçen iki eser, kentte taş kap üretimin varlığını dolayısıyla bir atölyenin olabileceğini göstermektedir. Syedra’da bulunan taş kaplar, MS 2. yüzyıl ile MS 6. yüzyıl aralığına tarihlenmektedir.
Beycesultan Höyüğü Doğu Koni Geç Tunç Çağı Araştırmaları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 31-48 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.031
Özet
Tam Metin
Batı Anadolu Geç Tunç Çağı kültürel sürecinin anlaşılmasında önemli bir merkez konumunda yer alan Beycesultan Höyüğü’nde 2007 yılında başlatılan yeni dönem kazıları, bölgede Geç Tunç Çağ kronolojisini yeniden değerlendirmek ve bölgesel ilişkileri anlamak için önemli veriler sunmuştur. Höyüğün hem batı hem de doğu konisinde gerçekleştirilen çalışmalarda Geç Tunç Çağı mimarisine, mekân kullanımına ve yerleşim planlamasına ilişkin bilgilerimize yeni veriler eklenmiştir. Özellikle her iki konide açığa çıkarılan taş temelli kerpiç duvarlı ve birbirlerine bitişik nizamda inşa edilen çok odalı yapılar mimari geleneğin anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır. Batı koniye nazaran çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olduğu doğu konideki Geç Tunç Çağı araştırmaları ise batı konideki kültürel sürecin tamamlayıcı bir öğesi olarak sunduğu bilgilerle, yerleşimde bu kültür sürecinin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Bu alanda yürütülen çalışmalarda büyük bir mekânda tespit edilen Hitit Dönemi’ne ilişkin çanak çömleklerin varlığı ve Hitit etkili buluntular, yerleşimde Hitit varlığının arkeolojik yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kibyra Soffit Bezemeleri
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 89-110 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.081
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın konusunu, Antik Dönem’de birçok kültür bölgesinin kesişme noktasında konumlanmış ve bulunduğu Kibyratis Bölgesi’ne adını vermiş olan, günümüzde Burdur ili, Gölhisar ilçesi sınırları içinde kalan Kibyra antik kentinin çeşitli yapılarına ait arşitrav bloklarının soffit bezemeleri oluşturmaktadır. Bu kapsamda, kentte 2006 yılından başlayarak günümüze kadar kesintisiz devam eden kazı çalışmalarından ele geçmiş toplam 19 adet soffit bezemesi incelenmiştir. Söz konusu soffit bezemeleri; Anıtsal Kent Kapısı, Agora I. Teras Caddesi’nin Doğu Stoası, Agora III. Teras Güney Yamaç, Tholos Nymphaion, Tiyatro ve Kaisarion gibi yapı ve alanlardan ele geçmiş; ayrıca Agora’nın teras duvarlarında devşirme olarak da kullanılmıştır. Çalışmanın bütününde, soffit bezemeleri arşitrav bezemeleriyle beraber değerlendirilmiştir. Bu inceleme sonucunda bir katalog oluşturulmuştur. Daha önce çalışılmış Anadolu kentlerinin soffit bezemeleriyle tipolojik olarak karşılaştırılarak parçaların tarihlemelerini de içeren genel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirmeler sonucunda kentteki soffitlerin çok çeşitli bezemelerden oluştuğu ve bu bezemelerin MS 2.-3. yüzyıllar arasında yaygın kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.
Seramik Sanatının Topluma Yansıması: Karacahisar Kalesi Oyuncak Buluntuları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 177-195 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.169
Özet
Tam Metin
Seramik günlük yaşamın her alanında kullanılmakla birlikte sosyal hayatta önemli bir yere sahiptir. Pişmiş topraktan oluşan örneklerde kâse, tabak, küp, testi, kandil gibi çeşitli kap türleri görülmektedir. Seramiklerin ilk örnekleri yemek pişirmek, saklamak ve servis etmek işlevleriyle yapılmıştır. Ayrıca kandillerde olduğu gibi aydınlatma, yapılarda ise akustik, bezeme ve taşıyıcı elemanları hafifletmek amacıyla kullanılmıştır. Biblo benzeri süs eşyası işlevine sahip olarak kullanıldıkları da görülmektedir. Konumuz kapsamında 1999-2015 yılları arası Karacahisar Kalesi sırlı hayvan figürlü oyuncakları incelenmiştir. Osmanlı Beyliğine ait olan buluntular 14. yüzyıl ile 15. yüzyıl başı arasına tarihlenmektedir. Hayvan figürlü örnekler ana hatlarıyla çok detaylı olmayan kaba şekilde yapılmış köpek ya da kurt, at, koyun, kuş ve koç figürleri şeklindedir. Ancak baş kısımları oldukça gerçekçi betimlenmiş örneklerde bulunmaktadır. Bu örnekler seramik ustalarının gözlem yeteneğini de yansıtmaktadır. Büyük kısmı mevcut olmayan bazı örneklerde ise hayvan türünü tespit etmek zordur. Konumuz oyuncak buluntuları, bölge sosyo-ekonomik yapısı ve kültürü hakkında da önemli bilgiler sunmaktadır. Günlük yaşamda karşılaşılan hayvan figürlerinin aynı zamanda mitolojik kökenlerinin olduğu da bilinmektedir. Hayvan figürlü oyuncaklar seramik ustalarının toplumun her kesiminin ihtiyaçlarına cevap verdiğini göstermektedir. Ayrıca konumuz buluntuları Orta çağ Türk-İslam sanatında toplumun çocuğa verdiği değeri de yansıtmaktadır. Bu tarz seramiklerin varlığı Karacahisar Kalesi’nde ya da yakın bölgelerde seramik üretimi olduğuna işaret etmesi bakımından da büyük önem taşımaktadır.
Metropolis Verileri Temelinde, Deneysel Yöntemlerin Arkeoloji Öğretimine Katkıları Üzerine Bir Deneme
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 197-218 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.189
Özet
Tam Metin
Bu çalışma, Metropolis’teki arkeolojik kazılarda tespit edilen buluntulardan yola çıkılarak domestik/ evsel ve ticari/endüstriyel üretimlerin deneysel arkeoloji uygulamaları çatısı altında yeniden ele alınmasını hedeflemiştir. Bu kapsamda Metropolis’te domestik/evsel kullanıma yönelik üretildiği bilinen zeytinyağı ve dokuma ürünleri ile endüstriyel kullanıma yönelik üretilen cam imalatlar, antik yöntem ve teknikler doğrultusunda tekrar üretilmeye çalışılmıştır. Deneysel arkeoloji uygulamaları sadece teorik olarak ele alınmamış, aynı zamanda 20-25 yaş aralığında herhangi bir ustalığa sahip olmayan arkeoloji öğrencilerinin de dahil olduğu interaktif bir atölye çalışması ile deneyimlenmiştir. Öğrencilere deneysel uygulamalar hakkında verilen eğitim ve bilgilendirmenin ardından uygulama aşamaları takip edilmiştir. Uygulamaların sonunda öğrencilerin edindikleri deneyimlerle; Antik Çağ’da Metropolis’te yaşayan halkın yaşam koşullarının, günlük uğraşlarının ve ürettikleri malzemenin ortaya çıkış aşamalarının daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır. Günümüz insanının Antik Çağ’da yaşayan bir birey gibi düşünebilmesine ve geçmişle bağ kurabilmesine katkıda bulunulabilmesi de çalışmanın en önemli hedeflerinden birini oluşturur.
II. Abdülhamid Döneminde Kayseri İptidai Mektepleri (1876-1908)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 153-193 · DOI: 10.37879/belleten.2023.153
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son yüzyıllık döneminde en önemli yenileşme alanlarından biri de eğitimdi. İlkokul düzeyindeki eğitim yüzyıllardır Sıbyan Mektebi yahut Mahalle Mektebi denilen okullar aracılığı ile sürdürülmekteydi. Bu okullar, XIX. yüzyılın ikinci yarısında öğrencileri makul süreler içerisinde okuryazar yapamama başta olmak üzere genel anlamda verdikleri eğitimin niteliği nedeniyle eleştiriye uğradı.
Eğitim alanındaki yenilikler II. Mahmud döneminde başlayıp Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde devam etti. Bu dönemlerde diğer düzeylerde önemli adımlar atıldıysa da ilkokul seviyesindeki eğitimde aynı ölçüde bir değişim yaşanmadı. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin çıkarılmasından sonra Batı tarzında eğitim veren örnek ilkokullar açılmaya başladı. Daha sonra “iptidai” adıyla sıbyan mekteplerinden ayrışacak olan bu okulların sayısı II. Abdülhamid döneminde hızla arttı.
Kayseri’deki ilk iptidai mektebi 1893’te açıldı; zamanla sayıları arttı. Dersler sıbyan mekteplerinin aksine Maarif Nezareti tarafından belirlenen öğretim programı kapsamında verilmekteydi. Bu çalışmada şehirdeki iptidailerin açılması, görev yapan öğretmenler ile arşiv kayıtlarının nispi zengin içerik sunması nedeniyle dört erkek ve iki kız iptidaisindeki eğitim-öğretim faaliyetleri (dersler, sınavlar, başarı başarısızlık vs.) ve öğrencilere dair (sayı, yaş vs.) bilgiler verilmektedir. Bilgilerin önemli bir kısmına bu altı okulda öğrenim gören öğrencilerin imtihan cetvellerinin incelenmesi ile ulaşılmıştır.
Bu çalışma yalnız Kayseri iptidai mektepleri hakkında değil, aynı zamanda geniş sınırlara sahip Osmanlı Devleti’ndeki ilkokul eğitiminin genel özellikleri hakkında da fikir verecektir. Çalışma, arşiv belgeleri ile bahse konu iptidailerde öğrenim görmüş bazı öğrencilerin anıları ve diğer kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.
Hristiyan ve İslam Züht Hayatının 13. Yüzyıldaki Dönüşümü: Biraderler ve Kalenderîler Hareketi Bağlamında Zahitlikte Kitleselleşme ve Sosyal Boyut
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 53-86 · DOI: 10.37879/belleten.2023.053
Özet
Tam Metin
13. yüzyılın başları hem Hristiyan hem de Müslüman zahitliğinde önemli bir dönüşümü ifade eder. Avrupa’da Fransisken ve Dominikenlerin, İslam dünyasında da Kalenderîlerin temsil ettiği bu yeni zahitlik hareketleri neredeyse eş zamanlı olarak, tespit edilmiş bir irtibatlandırma söz konusu olmaksızın, kendi geleneklerinden farklılaşarak ama pek çok nokta itibariyle de büyük benzerlik göstererek ortaya çıkmışlardı. Her şeyden önce her iki gelenek zahitliğin kitlesel bir boyut kazanmasında ve yaygınlaşmasında büyük rol oynamışlardı. Fransisken ve Dominikenler Hristiyan zahitliğini kendi öğretileri üzerinden kapalı, donuk ve kırsal kimliğiyle öne çıkan manastır kapsamından yeni gelişmekte olan kentlere taşımışlardı, buna karşılık Kalenderîler de henüz teşkilatlanma aşamasının başlangıcında olan İslam zahitliğini kendilerine has biçimiyle hem yeni ülkelere taşımada hem de kırsal kesime ulaştırmada önemli rol oynamışlardı. Fakat esas değişim onların temsil ettiği zahitlik prensiplerinde kendini gösteriyordu. En tipik, aynı zamanda en belirgin ortak yönlerini de oluşturan bu prensipler mutlak fakirlik ve dilenme üzerine kuruluydu. Buna seyahat ve vaaz pratiklerini de dahil etmek mümkündür. Koyu bir dünya yadsıyıcı eğilimle hareket eden bu zahitler, ağırlığı ve önceliği farklı olmakla birlikte, insana hizmet ideallerini de öncelikleri hâline getireceklerdi. Fransisken ve Dominikenlerde çok belirgin olarak Hz. İsa’nın ve havarilerinin yaşamını taklit etme düşüncesiyle insanlara İncil’i anlatmak, onları tanrı yoluna davet etmek ve insanların yararına işler yapmak onların en yaygın faaliyetleri hâline gelmişti. İslam dünyasının yeni zahitleri belki başlangıçta böyle bir eğilime sahip değillerdi ama zamanla onların öğretileri arasında da insana hizmet ideali önemli yer tutacak, bu kapsamda pek çok kamu yararına işlerin aktif figürleri hâline geleceklerdi.