770 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 26
- Ottoman Empire 26
- Osmanlı 23
- Dokuma 21
- Ottoman 21
MANAS DESTANI’NDA ESKİ TÜRKÇEYE ÖZGÜ GRAMER UNSURLARI
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 39-50 · DOI: 10.32925/tday.2022.84
Özet
Tam Metin
M. Avezov, A.N. Bernştam vd. gibi bilim adamlarının araştırmalarına göre VIII-XI. asırlarda gerçekleşen tarihî olayların temelinde ortaya çıkan Manas Destanı, Eski Türk devrinden izler taşımaktadır. Bunlardan biri dil unsurlarıdır. Destan üzerinde yaptığımız çalışma sonucunda Manas Destanı’nda Köktürk harfli yazıtlarda durum zarfı yapımında da kullanılan vasıta hâli /+Xn/ eki; Eski Türkçeye mahsus olan /-gXlX/ zarf-fiil eki ve gereklilik ifade eden /-gUlUk/ eki gibi morfolojik özelliklerin bulunduğunu tespit edebildik. Colborstoyun ve kamandayın gibi kelimelerde geçen /+Xn/ eki Köktürk harfli yazıtlardaki /+In/ eki gibi durum zarfı yapmaktadır. İki metinde bulunan /+In/ eki Eski Türkçede olduğu gibi vasıta hâli anlamını taşımaktadır. /-gXlX/ eki Köktürkçede asıl eylemin amacını ve başlangıç noktasını bildirmek için kullanılan /-gAlI/ ekine benzerlik gösterirken, /-gUlUk/ eki Eski Uygurcadaki gibi gereklilik ifade etmektedir.
KIPÇAK GRUBU LEHÇELERİNDE (KIRGIZ, KAZAK, TATAR VE BAŞKURT TÜRKÇESİNDE) “DEĞİL” KELİMESİNİN KULLANIMI ÜZERİNE
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 51-68 · DOI: 10.32925/tday.2022.85
Özet
Tam Metin
İlk olarak Dîvânu Lügâti’t-Türk’te görülen değil kelimesi, günümüzde Türk dilinin en çok Oğuz grubu lehçelerinde kullanılmaktadır. Daha yaygın olarak Türkiye Türkçesinde kullanılan bu kelime, Türk dilinin diğer lehçelerinde de çeşitli ses değişikliklerine uğramış şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kıpçak grubu lehçelerinde tügül, tuvıl, tügěl, tügil tuvul, tüwül, dägil, dügül, tue/tuel gibi şekilleri bulunan kelime, bu lehçelerin gramer kitaplarında olumsuzluk edatı olarak ele alınmaktadır. Bazı Türk lehçelerinde ek fiilin olumsuzu olarak değil yerine emes (ET: ermez) kullanımları olduğu görülmektedir. Değil kelimesi her ne kadar Oğuz grubu lehçelerine ait bir özellik olarak kabul edilse de Kıpçak grubu lehçelerinin birçoğunda bu kelime tügül, tuvıl, tügěl, tügil vb. şekillerde aynı kullanım özelliklerini göstermektedir. Çalışmada, Kıpçak grubu lehçelerinden Kırgız Türkçesi esas alınarak Kazak, Kazan Tatar ve Başkurt Türkçesindeki kullanımları ele alınıp, karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Öncelikle Kırgız, Kazak, Tatar ve Başkurt lehçelerindeki değil kelimesinin kullanımlarının tespiti yapılacak olup, devamında bahsi geçen lehçelerdeki değil yapılarının karşılaştırılması neticesinde genel bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
DİLİN BİLİMİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 69-100 · DOI: 10.32925/tday.2022.86
Özet
Tam Metin
Dil, insanı diğer canlılardan ayıran bilişsel kapasitelerden biridir. Bu kapasitenin bilim içinde nasıl inceleneceği hep tartışma konusu olmuştur. G. Sampson gibi bazı araştırmacılara göre dil, bilimsel yöntemlerle incelenemeyeceği için dil bilimi bir bilim dalı değildir. Başını N. Chomsky’nin çektiği başka bir grup bilim insanı ise dilin doğa bilimlerinin yöntemleriyle incelenmesi gerektiğini savunur. Bu makalede ilk olarak bilim olgusuyla ilgili tartışmalar değerlendirilmektedir. Karl Popper, Thomas Kuhn, Imre Lakatos ve Paul Feyerabend gibi düşünürlerin bilimsel yöntemlere dair görüşleri dil araştırmalarındaki bazı tartışmalarla ilişkilendirilmektedir. “Dilin tanımı”, “dilin edinimi”, “dil bilgisi yazımı”, “Altay dilleri teorisi”, “sıfır biçim birimi” gibi dil araştırmalarının yöntemlerden adlandırmalara varıncaya değin tartışılan konuları bilim felsefesindeki teorilere göre değerlendirilmektedir. Popper’in geliştirdiği ve bilimsel çalışmalarda nirengi noktalarından biri olan “yanlışlanabilirlik” ölçütünün dil incelemelerindeki yaklaşımlara ne oranda uyduğu ve bu ölçütün uygulanabilirliği tartışılmaktadır. Makalede dilin bilim dışında bırakılmasının dil ile ilgili soruların çözümüne katkı sağlamayacağı savunulmaktadır. Dil incelemelerinde kullanılan bazı yöntemlerin eleştiriye açık olduğu; ancak bunun dil bilimini bilim dışı olarak etiketlemek için yeterli olmadığı ifade edilmektedir. Bilimin yöntemler de dâhil olmak üzere her şeyin eleştirilmesiyle ilerlediği; eleştirilen yöntemlerin yeniden düzenlenmesiyle ilerlemelerin gerçekleştiği vurgulanmaktadır. Makalede varılan sonuç şudur: Dil hem doğa bilimleri hem formel bilimler hem de sosyal bilimlerin yöntemleriyle incelenebilecek çok yönlü bir olgudur. Bu alanlardan gelecek veriler dile dair bilgilerimizin derinleşmesini sağlayacaktır.
SÖZLÜK TANIMLARINDA EDİM BİLİMSEL BİLGİNİN SUNUMU
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 101-128 · DOI: 10.32925/tday.2022.87
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın kuramsal temelini, sözlük bilimi bağlamında edim bilimi, bir başka deyişle leksiko-pragmatik kavramı oluşturmaktadır. Leksiko-pragmatik kavramı, Wang’ın (2015) farklı bakış açılarını karşılaştırarak edim bilimsel bilgiyi yeniden tanımladığı çalışmasından hareketle ele alınmıştır. Özellikle, öğrenici sözlükleri üzerinden ele alınan edim bilimsel bilgi, sözlüklerde yer alan anlamsal ve dil bilgisel bilgi türlerine göre daha az ele alınmış ve araştırılmış bir konudur. Çalışmada, öncelikle sözlük bilimsel bir yaklaşımla edim bilimsel bilgi kavramının tanımı ve kapsamı üzerinde durulmuş, daha sonra sözlüklerde yer alan edim bilimsel özellikler ana hatlarıyla belirtilmiştir. Sözlüklerde edim bilimsel bilgi etiketler, kullanım notları, tanımlar ve örnekler vb. olmak üzere farklı sözlük bilimsel araçlarla sunulabilir. Bu araçlardan biri olan tanımlar, bir sözlük birimin anlam bilimsel içeriğinin yanı sıra edim bilimsel bilgisini de taşır.
Çalışmada, sözlük bilimi ve edim bilimi ilişkisi çerçevesinde “edim bilimsel bilgi nedir, sözlüklerde yer alan edim bilimsel özellikler nelerdir, sözlüklerde bu bilgi nasıl sunulur, sözlük kullanıcısına ne gibi yararlar sağlar?” vb. sorular cevaplanmaya çalışılmış, TDK Türkçe Sözlük’ten seçilen madde başları ve Türkçe Ulusal Derlemi’nden (TUD) alınan kullanım örnekleri üzerinden sözlük tanımlarında edim bilimsel bilginin nasıl verildiği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Türkçe Sözlük’te kimi maddelerin edim bilimsel bilgiyi verecek biçimde düzenlenmesi ve hazırlanacak bir Türkçe öğrenici sözlüğü için sözlük birimlerin edim bilimsel değerlerinin saptanması gerekliliği ortaya konulmuştur.
THE CONTEXT OF THE SITUATION AS A REASON FOR POLYSEMY IN TURKISH[1]
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 129-148 · DOI: 10.32925/tday.2022.88
Özet
Tam Metin
The context of the situation is a concept about how verbal and written dialogues, within a situation, work in the human mind. This concept has three factors, which are the field, the tenor, and the mode. These three factors form the main elements of the context of the situation. This elements are developed by M.A.K. Halliday. This article attempts to show how the words in dialogues gain new meanings and become polysemic through these factors. This paper follows a case-study design, with an in-depth analysis of Michael Halliday’s the context of the situation theory. Data for this study is collected using a screenplay named Korkuyorum Anne İnsan Nedir ki (I am Afraid, Mother What is a Human) written by Reha Erdem and Nilüfer Güngörmüş in 2009. Nouns, adjectives, and verbs are selected from the text by their frequency of occurrence. For this purpose, polysemic words in the text, are scanned and separated into word classes. Then, Halliday’s theory, which argues that a word gains its meaning depending on the context, is examined. By this way, we would like to prove why nouns, adjectives, and verbs gain their new meanings, also why they follow different methods because of their various semantic structure.
HAMDULLAH HAMDÎ’NİN KIYAFETNAME’SİNİN BİR NÜSHASI ÜZERİNE
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 193-222 · DOI: 10.32925/tday.2022.91
Özet
Tam Metin
En eski dönemlerden itibaren insanlar, görünenin ardındaki görünmeyeni merak etmiş ve buna yönelik çeşitli uygulamalarda bulunmuştur. “Gaybi / gizli ilimler” adı altında toplanan uygulamalar doğrultusunda Doğu’da “ilm-i firâset”, Batı’da “fizyonomi” adıyla karşılanan bilim dalları ortaya çıkmıştır. Kıyafetnamelerde, temelde insan bedeninin ruhu kaplayan bir kıyafet / giysi / kılıf olduğu düşünülerek insanın beden yapısı ve bazı eylemleri gibi dışarıdan gözlemlenebilen somut özelliklerinden yola çıkılarak ruhsal yaşamı, karakteri ve ahlakı ile ilgili hükümler verilmiştir.
Bu çalışmada Türk edebiyatında kıyafetnamelerden kısaca bahsedilmiş, elde bulunan en eski tarihli Türkçe eser olan Akşemseddinzade Hamdullah Hamdî’nin Berlin Staatsbibliothek’te Diez A oct. 144. numarada kayıtlı 8 varaklık manzum Kıyafetname nüshası incelenmiş, metinde ne anlatıldığı üzerinde genel hatlarıyla durulmuş, çalışmanın sonunda metnin transkripsiyonlu çevirisine ve birkaç sayfasının tıpkıbasımına yer verilmiştir. Kıyafetname’nin girişinde Allah’a ve Hz. Muhammed’e şükranlar sunulduktan sonra “Reng”, “Boy”, “Et”, “Hareket”, “Saç”, “Baş” gibi toplamda 24 bölüm açılarak bunların yansıması olan karakter özellikleri ile ilgili ön kabuller sıralanmıştır. Teni ya da yüzü kırmızı olan kişilerin utanma duygularının bulunduğuna işaret edildiği ve böyle kişilerin övüldüğü bölümde utanan insanların gerçekten yüzlerinin kızarabileceği gerçeğinden hareketle ön kabullerden bazılarının mantıki temellere dayandırıldığı da anlaşılmaktadır. Kıyafetnamelerin içinde barındırdığı kültürel unsurlar; o toplumun dünya görüşünün, ortak kabullerinin bir anlamda dile yansımış şeklidir. Bu nedenle bu tür eserlerin gün yüzüne çıkarılması ve yeni nesillere tanıtılması, kültür tarihi açısından önem arz etmektedir.
MESNEVİLERDE “MAHBÛB”UN ANLAM ÇEŞİTLİLİĞİ VE CİNSİYETİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 161-192 · DOI: 10.32925/tday.2022.90
Özet
Tam Metin
Temelde sevilen ve sevgili anlamlarına gelen mahbup kelimesinin bir süredir anlam daralmasına tabi tutularak oğlan sevgili, erkek sevgili anlamlarıyla kavramlaştırılmaya hatta terimleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu yaklaşım, mahbup kelimesini divan edebiyatı metinlerinde aynı şekilde ele almakta ve anlamlandırmaktadır. Bu durumun divan edebiyatı metinlerinde ne kadar karşılığı olduğunu anlamak için öncelikle mesnevilerde bir tarama yapılmasına ihtiyaç vardır. Çünkü mesnevilerde mahbup kelimesinin anlamlarını, ismi veya sıfatı olduğu şahsiyetlerin cinsiyetini çoğunlukla kesin olarak tespit etmek mümkündür. Burada aşikârdan müpheme, bilinenden belirsize doğru bir yol izlemek daha isabetli olacaktır. Elde edilen veriler ışığında kelimenin diğer divan edebiyatı metinlerindeki kullanımlarına bakmak daha sağlıklı sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca divan şiirinin aşk anlayışı da mahbubu anlamak için elzemdir. Buradan hareket edilerek bu makalede öncelikle divan şiirindeki aşk anlayışına kısaca değinildi. Daha sonra mahbup kelimesinin sözlüklerdeki anlamları verildi. Mahbubun, Arapçada müzekker bir kelime olması da bazı tartışmalara sebep olabilmektedir. Bu sebeple “mahbûb”un Arapça ve Türkçedeki cinsiyeti meselesi ele alındı. Son olarak mahbup kelimesinin mesnevilerdeki kullanımları üzerinde duruldu.
MÜELLİFİ MEÇHUL BİR FETVA KİTABI VE İÇİNDEKİ İMZASIZ MANZUM FETVALAR
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 223-236 · DOI: 10.32925/tday.2022.92
Özet
Tam Metin
Osmanlı döneminde fetvalar manzum biçimde verilmiş ve böylece Türk edebiyatının hazinesine özgün bir tür daha girmiştir. Hukuki konuların manzum biçimde açıklanması özgün ve çok alana hitap eden bir yapı oluşturmuştur. Ancak bu özgün ürünler kendi devirlerinde gerekli tertip ve itinayı yeterince görmediklerinden günümüze tam ve doğru bir şekilde ulaşmaları mümkün olmamıştır. Gerçek sayıları elde mevcut olanlardan daha fazla olduğu tahmin edilen bu fetvaların bir kısmı da eksik veya yazarı belirsiz biçimde günümüze ulaşmıştır. Bu fetvaların belli bir kitapta toplanmamış olması istisnai bir şekilde verildiklerinin düşünülmesine sebep olmaktadır. Şu ana kadar tespit edilen yaklaşık 50 manzum fetvanın büyük bir kısmı, fetvayı veren şeyhülislam veya müftünün kendi fetva kitabında bulunmamakta, bir kısmı da nüshalarda rastgele veya farklı kişiler adına kaydedilmiş bulunmaktadır. Bu ise bu fetvaların sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Öte yandan bu fetvalar içinde kitap veya mecmualara özenle kaydedilenler de bulunmakla beraber onlarda da yanlış imzalı olma sorunu vardır. Bir de ismi, müellifi ve içindeki manzum fetvalar meçhul olan kitaplar vardır ki bunlarla ilgili derin ve çözümlemeli araştırmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada Osmanlı manzum fetvalarında görülen eksik ve yanlış imzalılık sorununa değinilmekte ve bilinmeyen bir fetva kitabı incelenmektedir. Bu kitabın müellifi meçhul olup içinde önemli sayıda imzasız manzum fetva bulunmaktadır.
TÜRK İŞLEME SANATINDA HAYAT AĞACI MOTİFİ VE UYGULAMALARI
Arış · 2022, Sayı 20-21 · Sayfa: 7-29 · DOI: 10.32704/akmbaris.2022.159
Özet
Tam Metin
Ağaç kültü ve hayat ağacı kavramları insanoğlunun çok eski çağlardan bu yana ortak kültürel unsurlarından biri olmuştur. Köklü bir geçmişi olan tekstil el sanatlarında da hayat ağacı motifi, estetik kurallara göre imgesel kimlik niteliği teşkil ederek farklı tarihi süreçlerde sembol olarak kullanılmıştır. Bu sembol, eski dönemlerden günümüze kadar Orta Asya’dan Anadolu’ya, Türk kavimleri arasında hayatın ve sonsuzluğun simgesi olarak algılanmıştır. Bu bağlamda tekstil sanatında önemli bir yer teşkil etmiştir. Türk işleme sanatlarında kullanılan hayat ağacı motifi çoğunlukla kompozisyonların ana temasını oluşturmuştur. Kullanılan tekniğin sınırlamaları çerçevesinde kimi zaman natüralist kimi zaman ise stilize formlarla ender örnekler uygulanmıştır. Bu araştırmada tekstil işleme sanatında kullanılan hayat ağacı motifi araştırılmış ve araştırmalar ışığında işleme sanatına ilişkin tasarım ve uygulama çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışma tarama yöntemine dayalı betimsel bir araştırmadır. Çalışmanın örneklemini oluşturan işlemeler çeşitli müzelerin koleksiyonlarında bulunan ve literatür araştırması sırasında orijinal niteliklere sahip olan eserlerdir. Çalışmanın amacı Türk işleme sanatında kullanılan hayat ağacı motifinin Türk kültür tarihi içindeki yeri ve önemini belirlemektir. Bu bağlamda yeni tasarımların oluşturulması ve bu sanatın gelecek kuşaklara aktarılması oldukça önemlidir. Çalışma geleneksel Türk motifini gün ışığına çıkararak maddi kültür ürünlerine ilişkin işleme sanatına ait mirasın belgelenmesi, kültürümüzü yansıtan değerlerin özelliklerinin korunması ve bundan sonraki araştırmalara kaynak oluşturması bakımından önem arz etmektedir.
ANADOLU KEÇEÇİLİĞİNDE USTALAR VE ATÖLYELERİ
Arış · 2022, Sayı 20-21 · Sayfa: 97-114 · DOI: 10.32704/akmbaris.2022.165
Özet
Tam Metin
İnsanoğlu tarihsel sürecin başlangıcından itibaren hayatta kalabilmek için gerekli ihtiyaçlarını karşılamada önceleri kendisi daha sonra çevresindeki bireyler ve toplumsal yaşamın gelişmesiyle ehil kişilerin üretimlerinden yararlanmıştır. İhtiyaçların çeşitlenmesiyle birlikte toplumda görev paylaşımı birçok alanda uzmanlaşmaya gidilmesini gerektirmiştir. Böylece birçok ihtiyacı karşılamaya dayalı meslekler oluşmuş ve ürünler usta kişiler marifetiyle uygun mekanlarda yapılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda Türkler de küçük topluluklar halinde yaşadıkları dönemde kendi ihtiyaçlarını karşılamak için keçe ürünler yaparken, toplumsal yaşam ve iktisadi hayatın gelişmesiyle keçe, ekonomik bir değere dönüşmüş ve üretenlerin geçimlerini sağlayan bir meslek dalı haline gelmiştir. Bu gelişmeye bağlı olarak her meslek gibi keçecilik de kendi ihtiyaçlarını karşılayan atölyelerini (işlik) oluşturmuştur. Keçe, koyun ve kuzu yününün nemli bir ortamda sıcak su ve sabun yardımıyla sıkıştırılarak yapılan atkısız ve çözgüsüz tekstil ürünü olup yapımı el becerisine dayanan rutin tekrarlarla gerçekleştirilir. Zaman içerisinde atölyeler kasaba ve kentlerin ticari merkezlerinde toplu halde çarşı içlerinde bir sokakta veya bir bedesten içinde faaliyet göstermiştir. Atölyeler, kültürel zenginliklerin üretilerek yaşatıldığı ve sonraki kuşaklara aktarılarak sürdürülmesine aracılık eden geleneksel birikim mekânları olmuştur.
Türkler kültürel birikimlerini Orta Asya’dan göç yoluyla Anadolu’ya taşımışlar ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için geleneksel üretimlerini burada da sürdürmüşlerdir. Kendi alanlarında yetkinleşen ustalar kent ve kasaba merkezlerinde açtıkları atölyelerde mesleklerini icra etmişlerdir. Keçe atölyeleri, Anadolu Selçuklu döneminden itibaren teşkilatlanan ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde de devam eden süreçte Ahilik kurumunun çatısı altında yapılaşmıştır. Geleneksel öğreti yöntemine göre yamaklık, çıraklık, kalfalık ve ustalık şeklinde yetiştirme evreleri oluşturulmuştur. Bu sistemde öğrenilen geleneksel bilgi ve becerileri el emeğine dayalı küçük ölçekli ve sipariş üzerine sınırlı üretimlerin gerçekleştirildiği atölye ortamında sürdürülmüştür. Günümüzde Anadolu’da az sayıda da olsa keçe atölyeleri ustalarının çabalarıyla faaliyetlerine devam etmektedir. Atölyeler, aynı zamanda sergileme, pazarlama ve depolama gibi birçok işlevi yerine getiren mekânlardır. Çalışmada, Anadolu coğrafyasında az sayıda da olsa üretimlerini sürdüren geleneksel keçe ustaları ve atölyeleri hakkında tespit ve değerlendirmeler yapılacaktır.