1401 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 381
- Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi 316
- Erdem 190
- Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 181
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 160
- Arış 98
- Höyük 62
- Belgeler 13
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Nail Tan 22
- Mehmet Ölmez 12
- Sadettin Özçelik 10
- Hasan Ali ÇETİN 9
- Ahmet Karaman 6
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 55
- Ottoman Empire 52
- Osmanlı 48
- Ottoman 39
- Türkiye 31
- Dokuma 27
- Weaving 23
- İstanbul 21
- Osmanlı İmparatorluğu 21
- Turkey 21
Keşif Defteri Işığında ErzincanRefahiye/Yazıgediği Köyü’nde Bulunan Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa Camisi
Erdem · 2022, Sayı 82 · Sayfa: 119-140 · DOI: 10.32704/erdem.2022.82.119
Özet
Tam Metin
Cami, Erzincan’ın Refahiye ilçesine bağlı Yazıgediği köyünde bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki inşa kitabesine göre Bahriye Nazırı[3] Hasan Hüsnü Paşa tarafından 1893 yılında yaptırılmıştır. 1891 yılından önce caminin inşası için projesi Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa tarafından hazırlanmış, ancak gerekli olan araç ve gerecin olmadığı 1891 yılında Nezareti- Umur-ı Bahriye (Deniz İşleri Bakanlığı) tarafından bildirilmiştir. Daha sonra cami bu köyde bir ihtiyaç olması üzerine 1893 yılında tamamlanmıştır. Cami dikdörtgen plan özelliğinde olup düz ahşap tavan ile örtülüdür. Dıştan kırma çatı ile örtülüdür. 16 adet ahşap ayak tarafından üst örtü desteklenmektedir. Orta bölümde bulunan ahşap ayaklar üzerinde bulunan yastıklarda ahşap oyma tekniği ile yapılmış madalyona benzer süsleme bulunmaktadır. Son cemaat yeri bulunmayan caminin kuzey bölümüne sonradan giriş mekanı eklenmiştir. Cami, beton harç ile sıvandığından duvar örgüsü görünmemektedir. Ancak beden duvarlarındaki sıva izleri ve dökülmelerden anlaşılacağı üzere kesme taş malzeme ile kaplanmıştır. Harim kapısı ve pencere sövelerinde de kesme taş malzeme kullanılmıştır. Güney yönde yer alan mihrap, sonradan yağlı boya ile boyanmıştır. Minber sonradan eklenen yeni bir unsurdur. Kuzeyde batı yönden merdivenle çıkılan kadınlar mahfili, doğu-batı doğrultuda uzanmaktadır. Caminin plan ve mimari özellikleri, Erzincan ilindeki cami mimarisi ile paralellik göstermektedir. Osmanlı Döneminde inşa edilen bu camiler küçük boyutlu, sade ve basit bir mimariye sahiptirler.
Yapılan çalışmada yapı hakkında, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgeler değerlendirilerek ve yapının günümüzdeki durumu, plan ve mimari özellikleri değerlendirmeye alınmıştır. Yapının inşa süreci, inşa kitabesi ayrı başlıklar halinde incelenmiştir. Keşif defterinde bulunan projede yer alan plan, kesit gibi bilgilere çalışmada yer verilmiş olup mevcut cami ile benzer ve farklı özellikleri ele alınmıştır. Son cemaat yeri ve tabuthane bölümünün olmayışı, ahşap minarenin konumu, pencere ve ahşap taşıyıcı sayılarındaki farklılıklar dikkati çeken unsurlardır.
Erzincan iline bağlı Refahiye, Erzincan-Sivas karayolu üzerindedir. Refahiye, 1872 yılına kadar Osmanlı idari taksimatında “Gercanis” ismi ile anılmıştır. Gercanis, önceleri Kemah’a bağlı bir nahiye iken sonradan Erzincan Sancağına bağlanmış ve günümüze Refahiye kazasının merkezi olarak gelmiştir. Köyün ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Kayıtlarda köyün ismi “Pusans”, “Posans” olarak geçmektedir. Köy, Refahiye ilçe merkezine 25 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
Günümüzde ibadete açık olan cami oldukça bakımsız bırakılmış ve restore edilmeye ihtiyaç duymaktadır. Caminin korunması, mimarisine uymayan eklentilerin kaldırılarak özgünlüğünün korunması gerekmektedir.
İslamiyet’te Buhur Geleneği ve İran Üretimi Seramik Buhurdan Örnekleri
Erdem · 2022, Sayı 82 · Sayfa: 170-190 · DOI: 10.32704/erdem.2022.82.170
Özet
Tam Metin
Türk El Sanatları’nın önemli bir grubunu teşkil eden seramik eserler, toplumların yaşayışları, ekonomileri, kültürleri, gelenekleri ve inançları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Günümüze ulaşan seramik buluntular; işlev, tür ve form bakımından çeşitlilik arz etmektedir. Buhurdanlar da bu zengin çeşitliliğin bir grubunu oluşturmaktadır. Buhurların konulduğu özel kaplara buhurdan veya tütsü kabı denilmektedir. İslamiyet öncesi dönemlerden beri kullanıldığı bilinen buhurdanlar; seramik, pirinç, bakır, bronz, gümüş ve altın gibi çeşitli malzemelerden üretilmiştir. Buhur kelimesi; Farsça “buhur”, Arapça “bahur” ve Türkçe “tütsü” gibi değişik isimlerle adlandırılmıştır. Kültürlerin ve dinlerin ortak mirası olarak kabul edilen buhur; gerek dini ritüellerde, cenaze törenlerinde ve evliliklerde gerekse de sihir, büyü ve şifa amaçlı kullanımının yanında mekâna güzel mistik koku yayması için yakılmıştır. Aynı zamanda insanlar buhuru sağlık alanında da tercih etmişlerdir. Bu çalışmada, İran menşeili 12. yüzyıla ait sırlı buhurdanlar ve İslamiyet’te buhur geleneği incelenerek, İslam sanatı içindeki yeri ve önemi vurgulanmaya çalışılmıştır. Çeşitli dinlerde ve inançlarda buhur yakma geleneği, özellikle dini, folklorik ve etnografik bakımdan ele alınarak, toplumlar arasındaki farklılıklar vurgulanmıştır. Ayrıca, buhur yakma geleneğinin sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan taşıdığı anlamların tespiti amaçlanmıştır. Böylece çok az bilinen seramik buhurdanların İslamiyet’te kullanımına, işlevselliğine ve taşıdığı sembolik anlamlara dikkat çekilmesi ve bilim dünyasına katkı sunulması hedeflenmiştir.
ET-TUHFETÜ’Z-ZEKİYYE Fİ’L-LÛGATİ’T-TÜRKİYYE’NİN SÖZLÜKÇÜLÜK ANLAYIŞI HAKKINDA BİR İNCELEME: ARAPÇA DIŞINDAKİ SÖZCÜKLERLE DÜZENLENEN MADDE BAŞLARI ÖRNEĞİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 7-20
Özet
Türkçenin gelişim evrelerinden biri olan tarihî Kıpçak Türkçesinin Altın Ordu Kıpçak (Codex Cumanicus), Memlûk ve Ermeni harfli Kıpçak metinleri olmak üzere üç sahada yazılı eserleri bulunmaktadır. Bunlardan Memlûk Kıpçak Türkçesi, XIII-XVI. yüzyıllar arasında, Mısır ve Suriye'de hüküm süren Memlûk devletinde yaşayan Türkler ve bazı Arap filologlar tarafından meydana getirilmiştir. Memlûk Kıpçak Türkçesi ile yazılan eserler sözlük, gramer, edebiyat, din, siyaset, atçılık, okçuluk gibi çeşitli alanlarda kaleme alınmıştır. Memlûkler döneminde Türkçenin büyük bir önem kazanması sebebiyle Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla sözlük ve gramer içeren eserler hazırlanmıştır. Bunlardan Et-Tuhfetü'z-Zekiyye fil-Lûgati't-Türkiyye, Memlûk Kıpçak Türkçesiyle yazılan en önemli eserlerdendir. Sözlük ve gramer içerikli olan bu eserde geleneksel olarak önce Arapça sözcükler verilir, sonra Türkçe karşılığı gösterilir. Bazen Arapça madde başları Farsça, Türkçe, Aramice ve Süryanice gibi dillerden alıntı sözcüklerle düzenlenebilmektedir. Bu yazıda Arapça madde başı olarak gösterilen Farsça, Türkçe, Aramice ve Süryanice gibi dillerden alıntı sözcükler üzerinde durulmuştur ve bugünkü çağdaş Arap lehçelerindeki durumu hakkında değerlendirme yapılmıştır.
İSLAM TÜRKAY’IN ŞİİRLERİNDE KALIPLAŞMIŞ DİL ÖGELERİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 109-149 · DOI: 10.32925/tday.2022.77
Özet
Tam Metin
Dil sosyal bir varlık olarak yaratılan insanoğlunun toplum içindeki en temel ihtiyaçlarından biri olan, onun kendisini ifade edebilmesini ve anlaşılabilmesini sağlayan en önemli araçtır. Dili kendi gündelik ihtiyaçlarını karşılamanın, iletişim kurmanın dışında bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında da ustaca kullananlar, meydana getirdikleri eserlerle yüzyıllar boyunca adlarından söz ettirirler. Kalıplaşmış dil ögeleri de bir dilin bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında etkili kullanımında önemli rol oynar. Kalıplaşmış dil ögeleri deyimler, vecizeler, atasözleri, ikilemeler, dualar (alkışlar), beddualar (kargışlar), hadisler, Kur'an ayetleri vd. oluşur. Bir dilin söz varlığı ve farklı kullanım alanları içinde yer alan bu kalıplaşmış dil ögeleri âdeta birer kültürel bellek kodlayıcısı olarak karşımıza çıkarlar. Kültürel kodların ediniminde ve gelecek kuşaklara aktarımında kalıplaşmış dil ögeleri önemli bir role sahiptirler. İslam Türkay, Türk diline, edebiyatına, tarihine, kültürüne ait değerleri, Türk dilinin söz varlığını, inceliklerini, mazmunlar dünyasını, çok iyi bilen ve bunları büyük ölçüde eserlerine taşıyan bir şairdir. Bu sebeple de İslam Türkay'ın eserlerinde dile ve kültüre ait kodların temsilcisi ve taşıyıcısı niteliğinde pek çok kalıplaşmış dil ögesine yer verilmiştir. Bu makalede önce kalıplaşmış dil ögeleri hakkında ana çizgileriyle bilgi verilmiş, sonra da İslam Türkay'ın şiirlerinde geçen kalıplaşmış dil ögeleri ele alınıp incelenmiştir.
ÇAĞDAŞ TÜRK YAZI DİLLERİNDE ART ZAMANLI SÖZ BAŞI ÜNLÜ DÜŞMESİ ÜZERİNE
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 85-107 · DOI: 10.32925/tday.2022.76
Özet
Tam Metin
Söz başı ünlü düşmesi sıklıkla karşılaşılan bir ses olgusu olmadığından gerek yurt içi gerekse de yurt dışı Türkoloji'de kapsamlı bir şekilde ele alınan bir konu olmaktan çoğunlukla uzak kalmıştır. Bu konuya tarihî ve çağdaş Türk yazı dilleri kapsamında eğilen ve konuyla ilgili hatırı sayılır örneği dikkatlere sunan ilk önemli çalışma 2003 yılında Vahit Türk tarafından kaleme alınmıştır. Ne var ki o döneme kadarki söz başı ünlü düşmesi konusuyla ilgili literatürün söz konusu çalışmaya yeterince aksettirilemediği düşünüldüğü için bu konuyla ilgili bir çalışma yapma gerekliliği hissedilmiştir. Bu makalede söz başı ünlü düşmesiyle ilgili genel görüşler bir araya getirilerek konunun çağdaş Türk yazı dillerindeki örnekleri gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Ardından bu ses olgusuyla ilgili çeşitli gözlem ve tespitler ortaya konulmuştur. Bu makalenin Türk'ün (2003) çalışmasını tamamlaması ve söz başı ünlü düşmesi meselesiyle ilgili alanında bir boşluğu doldurması amaçlanmaktadır.
DEDE KORKUT KİTABI’NIN DRESDEN NÜSHASI ÜZERİNE
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 21-55
Özet
Dede Korkut, Türk edebiyatında kendi adıyla anılan hikâyelerin anlatıcısı yarı efsanevi bilge bir kişidir. Dede Korkut Kitabı ise Türk edebiyatının en önemli klasik eserlerinden biridir. Bilimsel çalışmaların hemen hepsinde boy olarak geçen destani hikâyeler, Oğuzname'nin bir parçasıdır. Bu çalışmanın temel amacı çok sayıda bilimsel çalışma ve yayına konu olan Dede Korkut Kitabı'nın Dresden nüshasını yeniden ele alıp incelemektir. Bu bağlamda Dresden nüshasındaki metinle doğrudan ilişkisi olmayan metin dışı kayıtlar üzerinde durulmuş, özellikle metin öncesi ve sonrasındaki Arapça, Farsça ve Türkçe kayıtlar üzerine daha önce yapılan çalışmalara değinilmiştir. Hikâye başlıkları karşılaştırmalı olarak yeniden ele alınıp incelenmiş, başlıklardaki bunı / boyı / toyı şeklinde yazılan kelimeler üzerinde ayrıca durulmuştur. Bu kelimelerin farklı yazılmış tek bir kelime olabileceği tartışmaya konu edilmiştir. Temmet (bitti) notundan sonra yazma nüshanın sonunda yer alan ve yine kitapla ilgisi olmayan bir şiir (lugaz) de incelemeye dâhil edilmiştir. Dresden nüshasının incelenen sahifelerinden seçilen örnek renkli fotoğraflar çalışmanın sonuna eklenmiş, çalışmada başvurulan kaynak eserler (bibliyografya) ve geniş İngilizce özet yazıldıktan sonra çalışma tamamlanmıştır.
MUSTAFA SÂFÎ EFENDİ’NİN MENSUR HİLYE-İ ŞERÎF TERCEMESİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 57-83
Özet
Türk edebiyatında müstakil olarak 16. yüzyıldan itibaren görülmeye başlayan hilye türünün manzum, mensur ya da manzum-mensur karışık pek çok örneği bulunmaktadır. Bunlardan özellikle mensur olanların araştırmacılarca ikinci planda değerlendirildiği görülmektedir. Sultan Ahmed'in baş imamlarından olan ve imam-ı sultan olarak da şöhret bulan Mustafa Sâfî Efendi tarafından kaleme alınan ve bu çalışma ile ilk kez tanıtılacak olan Hilye-i Şerîf Tercemesi, bugüne değin ortaya çıkarılmamış mensur hilyeler arasında yer almaktadır. Eserin bugün için tespit edilebilen tek nüshası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1443 numarada bulunmaktadır. Bu çalışmada, mütercimin Saîd-i Kâzerûnî'nin el-Müntekâ fî Mevlidi'n-Nebiyyi'l-Mustafâ adlı eserinden istifade ederek hazırladığını söylediği Hilye-i Şerîf Tercemesi adlı eseri, şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelendikten sonra eserin transkripsiyonlu metni ortaya konulmuştur.
TÜRKÇE DERSLERİNDE EDİM BİLİMSEL FARKINDALIĞIN GEREKLİLİĞİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 235-266 · DOI: 10.32925/tday.2022.82
Özet
Tam Metin
Dil öğretiminde ilk hedefi oluşturan bireyin kendini eksiksiz ifade ederek hedef dili amacına uygun kullanabilmesi başarılı bir iletişim için oldukça önemlidir. Bu doğrultuda alıcının karşılaştığı sözceleri / tümceleri / dilsel - dil dışı göstergeleri üretiliş amacına uygun olarak yorumlaması ve verici aşamasına geçebilmek için bağlama göre oluşturduğu sözcelerle iletişim veya bilgilendirme eylemini başarıyla gerçekleştirebilmesi beklenmektedir. Ana dilini edinirken örtük yapılarla ilgili farkındalık geliştiren birey diğer dilleri de daha kolay ve verimli biçimde öğrenebilecektir. Dil paydaşlarının bilinçsiz biçimde uyguladığı bu kuralların Türkçe öğreticileri tarafından bilinçli olarak öğrenicilere aktarılması gereklidir. Çalışmada, edim bilimi uygulamalarının dil becerilerinin geliştirilmesindeki önemini somutlaştırmak amacıyla 5. sınıf (Anıttepe Yayıncılık), 6, 7 ve 8. sınıf (MEB Yayınları) Türkçe ders kitaplarındaki etkinlikler değerlendirilmiştir. Süreç temel nitel araştırma desenine göre yürütülmüş, doküman incelemesi tekniğiyle toplanan veriler betimsel analiz yaklaşımıyla J. L. Austin'in Söz Eylem Kuramındaki edim sözlerine ve J. R. Searle'ün sınıflandırmasına eklemeler yapılarak yorumlanmıştır. İncelenen etkinliklerde 5. sınıf için 21, 6. sınıf için 10, 7. sınıf için 11, 8. sınıf için 16 edim söz değerine ulaşılmıştır. Etkinliklerde edim sözlerin buldurulmaması ve türlerinin yeterli olmaması nedeniyle farklı bağlamları içerecek biçimde genişletilmesi ve tekrarlı yapılarla pekiştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Türkçe öğretmenliği ana bilim dallarında ve ortaokul Türkçe ders kitaplarını hazırlayan komisyonda dil bilimi uzmanlarının da yer almasının bu sorunun giderilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
BEYDILI BOYUNUN AĞIZ ÖZELLIKLERINE DAIR NOTLAR
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 201-216 · DOI: 10.32925/tday.2022.80
Özet
Tam Metin
Türkiye Türkçesi ağızları üzerine yapılan çalışmalar büyük bir hacme ulaşmasına rağmen içlerinde bir boyun veya topluluğun ağız özelliklerini belirlemeye yönelik çalışmalar oldukça azdır. Bu durum, Türkiye Türkçesi ağız çalışmaları adına bir eksikliktir. Literatüre bakıldığında konuyla ilgili çalışmaların Avşar, Kınık, Salur ve Çepni boyları üzerinde yoğunlaştığı görülür. Beydili boyuyla ilgili bir çalışma vardır. O da bir türkü derlemesinden ibarettir. Bu yazıda Arpaçbahşiş Kasabası (Mersin-Erdemli) Boynuinceli Yörükleri Ağzı adlı yüksek lisans tez projesinden yararlanılarak Beydili boyuna ait olduğu düşünülen bazı ağız özellikleri üzerinde durulacaktır. Bugün Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yaşayan Boynuinceliler; Boz-Ulus'un bir parçası olup Beydili boyuna mensuptur. Beydili oymakları günümüzde Ankara, Ağrı, Erzincan, Karaman, Kırşehir, Mersin gibi şehirlerde yaşamaktadır. Boynuinceliler ise Kıbrıs, Karaman, Kırşehir, Nevşehir ve Mersin'de gruplar hâlinde bulunmaktadır. Yaşadıkları yerlerden biri Erdemli'nin Arpaçbahşiş kasabasıdır. Boynuincelilerin sergilediği ağız özelliklerinin onların bağlı olduğu Beydili boyunu tamamıyla yansıttığı söylenemez. Ancak bu oymağın, ait olduğu bütünün baskın dil hususiyetlerinden izler taşıması muhtemeldir. Boynuincelilerde yaygın şu özelliklerin Beydili ağzının karakteristikleri olabileceği düşünülmektedir: kapalı e sesi ile damak n'sinin varlığı, ġ-ḳ-ŋ seslerinin dil uyumunu bozma eğilimi, kelime içinde ve sonunda ç>ş, ḳ>h değişmelerinin yaygınlığı, arkaik ma/me, oḳ/ök, +ḳına/+kine yapılarının işlekliği, duyulan geçmiş zaman için -IḲ'ın kullanılması ve ekte ünsüz erimesine bağlı olarak yaşanan ünlü uzunlukları.
KAZAKÇA AĞIZLAR SÖZLÜĞÜ’NDE KAYITLI BAZI ESKİCİL SÖZCÜKLER ÜZERİNE
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 151-190 · DOI: 10.32925/tday.2022.78
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın konusunu, Kazak Tiliniñ Aymaktık Sözdigi'nde [Kazak Dilinin Bölge Ağızları Sözlüğü] geçen bazı eski kelimelerin tespiti teşkil etmektedir. Tespit edilen eski kelimeler, eski Türkçe eserleri ve yaşayan Türk lehçeleri dil malzemeleriyle karşılaştırıldı. Burada "en eski" sıfatı ile Türk dilinin Orta Asya'da henüz siyasî ve kültürel bölünmelere maruz kalmadığı, nisbeten tek kol hâlinde gelişimini sürdürdüğü, VII ve XI. yüzyıllar arasındaki birbirini izleyen Köktürk, Uygur ve Karahanlı dönemleri kastedilmiştir. Çünkü Türk dilinin yukarıda sözünü ettiğimiz dönemleri, ünlü Türkologlar tarafından "eski Türkçe" terimi ile de karşılanmıştır. Bu çalışmada bugün Kazakça yazı dilinde kullanılmayıp halk ağzında yaşayan kelimelerin eski Türkçe ile ilgisini bulmaya çalıştık. Amaç Kazakistan'da halk ağzından yapılan derlemelerle oluşturulan Kazakça diyalektoloji sözlüğünde geçen VII ve XI. yüzyıla ait kelimeleri ortaya koyarak bugünkü Kazakça ile dil bağını kurmaktır. Amaç bu kelimelerin XI. yüzyıla kadar yazılmış metinlerde geçip geçmediğini göstermektir. Ele alınan her kelime için VII ve XI. yüzyıla ait metinlerden birkaç örnek vererek bu kelimelerin Eski Türkçe Dönemi eserlerinde geçtiği yeri göstermekle yetindik. Çağdaş Türk lehçelerinden verilen örneklerde ise sözlüklerde geçen sayfaları gösterdik. Özellikle eski kelimenin Kazakistan'ın hangi bölgesinde korunduğu ve onun oradaki kullanım özelliği, kelimenin tarihî veya hangi komşu Türk lehçelerinden alındığı ya da eski Türkçe mirası olabileceği ile ilgili görüşler ortaya konuldu.