45 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
Ortaokul Türkçe Ders Kitaplarının Türk Dünyası ile İlgili İçeriklere Yer Verme Durumunun İncelenmesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 123-152 · DOI: 10.24155/tdk.2025.250
Özet
Tam Metin
Türkçe ders kitapları, ana dili eğitiminde kullanılan temel kaynaklardır. Beceri temelli olarak hazırlanan Türkçe ders kitapları, aynı zamanda dil zevki, okuma alışkanlığı ve estetik zevk kazandırmayı amaçlar. Belirtilen bu amaçların yanı sıra Türkçe ders kitaplarında yer verilen metinler, metinlerde işlenen konular, etkinlikler, resimler, tema sonu değerlendirme soruları aracılığıyla tarihî birikim ve kültür aktarımı da sağlanır. Bu çalışmanın amacı, ana dili eğitiminde kullanılan Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere yer verme durumunun incelenmesidir. Dolayısıyla Türkçe ders kitaplarının incelenmesi ile mevcut durumun ortaya konması ve eksikliklerin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Böylece ulaşılan sonuçlardan hareketle yeni hazırlanacak olan ders kitapları için öneriler sunmak da alt amaç olarak belirlenmiştir. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak hazırlanan çalışmada veriler, doküman incelemesi yoluyla toplanmıştır. Bu doğrultuda resmî ve özel ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan 11 farklı Türkçe ders kitabı incelenmiştir. Ana dili eğitiminde kullanılan Türkçe ders kitaplarında Türk dünyası ile ilgili içeriklerin belirlenmesinde ve bu içeriklerin tablolara aktarılmasında betimsel analizden, söz konusu içeriklerin Türk dünyası ile ilişkisini ortaya koymak için içerik analizinden faydalanılmıştır. Geçerlilik ve güvenirliği sağlamak için aynı zamanda betimlemenin doğruluğu, veriler arasındaki ilişkiler, verilerin yorumlanması ve analizin düzenlenmesi konusunda üç alan uzmanından destek alınmıştır. Ders kitaplarının her öğrenciye ücretsiz olarak verilmesi, temel ders kaynağı olarak kullanılması ve bütün öğrencilerin aynı içeriklerle karşılaşması eğitimde fırsat eşitliğini sağladığı gibi aktarılacak içeriğin de daha özenle hazırlanması gibi önemli bir hususu beraberinde getirmektedir. Öğrencilerin Türk dünyası ile ilgili algılarının ve bilgilerinin yetersiz olduğunu ortaya koyan çalışmalardan hareketle Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere ne düzeyde yer verdiğinin ortaya konması önemli görülmektedir. Aynı şekilde çalışma sonucunda da Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere yeterli düzeyde yer vermediği ve bulunan içeriklerin de kısmen yüzeysel olarak verildiği tespit edilmiştir. Ulaşılan bu sonucun yeni hazırlanacak Türkçe ders kitapları için önemli bir veri sunduğu, böylece mevcut durum hakkındaki sonuçlardan hareketle yeni kitapların daha özenle hazırlanacağına katkı sunacağı düşünülmektedir.
Kazan’da Çıkarılan Süreli Yayınlardan Şark Kızı (1918)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 83-108 · DOI: 10.24155/tdk.2025.248
Özet
Tam Metin
İdil-Ural bölgesinde aydınların kendi ana dillerinde süreli yayın çıkarma düşünce ve talepleri 1905 yılında gerçekleşebilmiş ve bu tarihten sonra özellikle 1905-1917 yılları arasında çeşitli yönelimlere sahip onlarca dergi ve gazete çıkarılmıştır. Hızlı bir şekilde Türk dünyasında modernleşme hareketlerinin önemli bir parçası hâline gelen bu yayınlarda Türk halklarının istiklal ve istikbali meselesi başta olmak üzere toplumsal haklar, eğitim, din ve edebiyat üzerine pek çok yazı kaleme alınmıştır. Çalışmamızda ele alacağımız Şark Kızı adlı dergi, 1917 sonrasında kadınlara yönelik çıkarılmış dergiler arasındadır. 24-27 Nisan 1917 tarihinde düzenlenen Rusya Müslüman Kadınları Kongresi’nin ardından Rusya Müslüman Kadınları Merkez Bürosu tarafından Kazan’da Arap harfli olarak Tatar Türkçesinde çıkarılmıştır. Toplamda altı sayı çıkarılan bu dergide Rus ve Batı edebiyatından çeviriler, şiir ve hikâye türünde eserler, bilimsel ve siyasi makaleler, sağlık ve beslenme hakkında yazılar yer almıştır. Derginin amacı, kadınların yüzyıllardır göz ardı edilen toplumsal hak ve hukuklarını, eğitim ve bilim ışığında kadınlara yeniden kazandırmak olmuştur. 1918 yılı gibi önemli bir siyasi dönemde, Şark Kızı dergisi yalnızca siyasi bir platform olarak değil aynı zamanda eğitim ve bilim alanında da önemli bir rol üstlenerek bu alanlarda bir köprü görevi görmüştür. Yazar kadrosunda Aziz Ubeydullin, Ali Rahim ve Fatih Emirhan gibi dönemin önde gelen Tatar aydınlarının yer aldığı bu derginin içerik ve genel söyleminin incelenmesi ve böylelikle ilk kez bu çalışmada ele alınacak Şark Kızı adlı derginin Türk matbuat çalışmalarına kazandırılması hedeflenmektedir.
Topkapı Sarayı Oğuznamesi’ndeki Ürülmiş Han Kimdir?
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 109-122 · DOI: 10.24155/tdk.2025.249
Özet
Tam Metin
Dede Korkut metinlerinin farklı hacimlerde olması, bunların sözlü gelenekte farklı şekillerde icra edilmiş ve değişmiş olduğunu gösteren önemli bir ipucudur. Özellikle çok küçük metinler hâlinde olan Oğuznameler, konunun en çarpıcı örnekleridir. Bu metinlerin farklı yazmalarda farklı hacim, içerik ve formatta yer alması, sözlü gelenekte yaygın şekilde benimsenmiş ve yaygınlaşmış olduğunu da göstermektedir. Dede Korkut metinlerinde genel anlamda boy şeklinde adlandırılan destanlaşmış hikâyeler ile soy diye adlandırılan şiirsel övgü metinleri yer alır. Ayrıca bu metinlerde bazen boyların da şiirsel özellik taşıyan soy şeklinde düzenlenmiş örneklerinin geçtiğine tanık oluruz. Sözünü ettiğimiz konuya örnek olarak Dresden, Günbed ve Topkapı Sarayı Oğuznamesi yazmalarında geçen Aras ile Kars Kalesi’nin fethinin anlatıldığı bölüm verilebilir. Söz konusu metin, üç yazma eserde de farklı şekillerde işlenmiştir. Sözlü geleneğe dayanan yazma eserlerde aynı anlatının farklı şekillerde işlenmiş olması, her zaman mümkün olan, hatta kaçınılmaz olan bir durumdur. Bu durumun, anlatıcı ozanların yüzyıllar ötesinden sürüp gelen Dede Korkut metinlerini yeniden oluşturma ve yapılandırma isteği ile yakından ilgili olduğu söylenebilir. Çünkü ozanlar, hep kendi söz ustalıklarını ve yeteneklerini kanıtlama yolunu seçer. Bu seçimin veya tercihin bir sonucu olarak da icra ettikleri sözlü metinleri aktarmanın ötesinde metinleri kendi üslupları ile farklı şekillerde işleyip farklı kalıplara döker ve sunarlar. Ancak ne yazık ki bunların eldeki yazılı metinlerinde çoğu zaman eksiklikler, fazlalıklar, takdim tehir yanlışları vb. durumlardan kaynaklanan karışıklıklar söz konusu olabilmektedir. İşte bu makalede Topkapı Sarayı Oğuznamesi’ndeki bazı takdim tehir yanlışları üzerinde durularak bir düzeltme teklifi sunulmaktadır.
Rusya Müslümanları Üzerine Bir Amerikan Araştırması
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 153-172 · DOI: 10.24155/tdk.2025.251
Özet
Tam Metin
Rusya Müslümanlarının çağdaş tarihleri, yerlisi bulundukları bölgelerde yönetimlerin uyguladığı politikalara karşı edindikleri tutumlar, Komünizme yaklaşımları gibi konular Rus Devrimi’nin ardından Amerikan araştırmacılarının daha fazla ilgisini çekmeye başlamış ve 1950’lerin ardından bu alanda yapılan Amerikan çalışmaları farklı bir merhaleye girmiştir. Bu makalede Serge. A. Zenkovsky; Eugene Schuyler’in Orta Asya topraklarındaki gözlemlerinden hareketle Rusya’nın Müslüman bölgesi hakkında oluşturduğu raporu Turkistan’dan başlayarak sırasıyla Richard Pipes’ın Sovyetler Birliği’ndeki Türk halklarının rejimle arasındaki ilişkiyi irdelediği Formation of the Soviet Union, Firuz Kâzımzâde’nin Kafkasya halkının ülkülerinden ve özerk bir devlet kurma arzusundan bahsettiği The Struggle for Transcaucasia, Richard Frye’ın erken dönem Orta Asya tarihini ele aldığı History of Bukhara, Edward Sokol’a ait 1916’da Orta Asya’da meydana gelen olaylara ve yerlilerle yönetim arasındaki anlaşmazlığa görece objektif ve tam bir açıklama getirmesi sebebiyle bir ilk olma özelliği taşıyan The Revolt of 1916 in Russian Central Asia, Charles W. Hostler’ın Türk hükümdarları üzerinden Türk milliyetçiliğinin kökenini yorumladığı ve Türk halkları hakkında istatistiksel verilere yer verdiği Turkism and the Soviets, Alexander G. Park’ın Türkistan’ın Sovyetleştirilmesi hakkında rejimin günlük işleyişine değinerek rejim destekçilerini kategorize ettiği ve kamu kadrolarına tayin edilerek yükselen Müslümanlara değinmesi açısından da önem arz eden Bolshevism in Turkestan, Thomas G. Winner’ın Kazak entelektüellerinden örnekler vererek Kazakların İslâm’a yaklaşımından söz eden The Oral Art and Literature of the Kazakhs of Russian Central Asia ve Ivar Spector’un Sovyetler ile Orta Doğu halklarının diplomatik ilişkileriyle alakalı bulgulara yer verdiği The Soviet Union and Muslim World eserlerine değinerek onları hem benzerlerinden üstün hem de yetersiz ve hatalı kısımlarıyla beraber incelemiştir.
Türkmen Halk Edebiyatı Türü “Läle” ile Türk Halk Edebiyatı Türü “Mâni” Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 33-52 · DOI: 10.24155/tdk.2025.246
Özet
Türklerin farklı tarihî süreçlerden geçerek başka coğrafyalara dağılmalarıyla boylar arasında kültürel olarak benzerlikler ve farklılıklar ortaya çıkmıştır. Farklılıkların tam olarak ne zaman ortaya çıktığını söylemek zordur. Bu benzerlik ve farklılıklar, her alanda görülebildiği gibi edebiyatta da görülmektedir. Edebiyatın bir kolu olan sözlü edebiyat ürünlerinde her ne kadar şekil yönünden pek farklılaşma olmasa da muhteva yönünden bazı farklılıklar vardır. Bu bağlamda Türk topluluklarının geneline bakıldığında anonim halk edebiyatı türlerinden biri olan mâni türünün farklı isimlerde ve değişik şekillerde hemen hemen hepsinde var olduğu görülmektedir. Türkmenlerin sözlü kültürüne bakıldığında da zengin ve bir o kadar da köklü bir geçmişe sahip oldukları görülür. Türk edebiyatının en eski türlerinden olan ve hâlâ günümüzde gelişimini devam ettiren mâni türünün Türkmen halk edebiyatındaki karşılığı ise “läle”dir. Çalışmada mâni ile läle türü arasındaki benzerlik ve farklılıklar değerlendirilecektir. Nitekim mâni türü geçmişten günümüze varlığını devam ettiren ve sözlü kültürün yapı taşlarından olan bir türdür. Läleyi mâniden ayıran en önemli özellik, genç kızlar tarafından icra edilmesi ve söylenme şeklidir. Bununla birlikte işlenilen konular ve şekil yönünden birbirlerine oldukça benzemektedirler. Çalışmanın amacı, Türkmen halk edebiyatı türlerinden läle ile Türk halk edebiyatı türü mâni arasında benzer ve farklı yönleri tespit ederek bütüncül manada Türk edebiyatının zenginliğini ortaya koymaktır.
Labrys and Ears on the Orthostat Block in the Southern Cella Wall of Zeus Lepsynos Temple at Euromos: An Iconographic Approach
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 1-25 · DOI: 10.37879/belleten.2025.001
Özet
Tam Metin
A depiction of a labrys is flanked with an ear motif on either side within tabula ansata on an external orthostat block on the southern cella wall of the Zeus Lepsynos Temple at Euromos in Caria. Although labrys, i.e., double-axe motif is encountered across a vast geography in Antiquity, it is known that this sacred symbol was identified with Zeus especially in Caria. Nevertheless, Zeus of Euromos holds a labrys in one hand and a scepter in the other. This article aims to attain a plausible conclusion through comparison with similar examples and iconographic interpretation of labrys symbol executed together with ear motifs. While attempting such a study, the difference in organs executed for health from the cultic organs, such as the eye or ear of the deity, is also addressed.
Influence and Traces of Buddhism on Traditional Beliefs of the Kyrgyz People
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 79-99 · DOI: 10.37879/belleten.2025.079
Özet
Tam Metin
While Shamanism predominantly shaped the spiritual life of the Ancient Türks, Buddhism, as the first religion to spread among them, also exerted a significant influence in later periods. Although Buddhism waned among the ancient Türks and the Kyrgyz, it left traces within the boundaries of Turkestan, eventually fading among the contemporary Kyrgyz. The Buddhist inscriptions discovered in the Tian-Shan region and the beliefs associated with Buddhism in Kyrgyz history have been relatively understudied until recently. The introduction provides a brief history of Buddhism’s expansion into Central Asia. Based on the first-hand sources, its dissemination among the Türk and Uyghur States and the information about the influence of this religion on other communities and the Kyrgyz were examined through comparative research. The first section explores Buddhism’s decline following Islam’s spread in Turkestan, as documented in Dīwān Lughāt al-Turk by Mahmud Kashgari. The second section examines the development of Buddhism in Central Asia and the Junghars’ (Qalmuq) aspirations to conquer Turkestan. In conclusion, this article offers a comparative analysis of written sources concerning Kyrgyz history, tracing the key phases of Buddhism’s influence on Kyrgyz people and Kyrgyzstan. Lastly, the study delves into the etymological origins of terms like “Manas”, “qut”, “chatyr”, “cherik” and “eshtek” suggesting their Sanskrit roots through Buddhism in the culture and spiritual beliefs of Kyrgyz, shedding light on the preservation of ancient beliefs of the Kyrgyz’s.
Concerning the Transept Basilicas on the Southern Coast of Anatolia in Late Antiquity
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 27-77 · DOI: 10.37879/belleten.2025.027
Özet
Tam Metin
The transept, in the most general sense, is the transverse unit of a basilical church located between the nave and the apse. Since it did not originate from Roman architecture and was rarely included in church planning, several scholars have attempted to understand whether the transept functioned differently from ordinary basilicas since the beginning of the 20th century. Transept basilicas spread over a wide geographical area during Late Antiquity, between the 4th and the 6th centuries, and ceased to be employed after the 6th century in the eastern part of the empire, while they continued to be a substantial unit of churches from the Carolingian through the Romanesque and Gothic periods in the West. Although most transept basilicas seem to occur in Anatolia, no extensive study has been published to date concerning this church type. From this point of view, this study deals with the typology and possible functions of transept basilicas in Anatolia, with special reference to the southern part where the vast majority of the examples were found. Within the scope of this work, including my personal observations on many sites, we can conclude that the transept churches in Anatolia occur in urban environments rather than the countryside and may have functioned mainly as ordinary parish churches, as well as, albeit apparently less often, as episcopal, memorial and funerary.
Orta Asya’da Türk-Çin Kültürel Etkileşim Sürecinde Çalgılar ve Pipa
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 101-130 · DOI: 10.37879/belleten.2025.101
Özet
Tam Metin
İpek Yolu’nun geçtiği bir bölge olan Orta Asya, tarih boyunca farklı medeniyetlerin buluşma noktası olmuş, Türk-Çin kültürel etkileşimi bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Sadece siyasetin ve ticaretin değil Türk ve Çin halklarının yaşam biçimleri ve özellikle Uygur Türkleri arasında yaygınlaşan Budizm’in de bu kültürel etkileşimde önemli rolü olmuştur. Budist manastırların duvarlarına, elindeki çalgıyı çalar vaziyette çizilen Tanrı ve Tanrıça figürleri o dönemin önemli kalıntıları arasında gösterilebilir. Türklerde müzik, Hunlar döneminden itibaren büyük bir gelişme göstermiştir; Hunların kurduğu ve küvrük (kös), tomruk/ kübürge (davul), borguy (boru), yırağ/sunay (zurna), çeng (zil) gibi çalgılardan oluşan tarihî tuğ takımı başta olmak üzere telli, üflemeli, vurmalı birçok çalgı Çin müzik kültüründe yerini almıştır. Batılı kaynaklar, Orta Asya’nın geleneksel sazlarından saydığı Çin çalgısı pipanın da bir çeşit kopuz olduğu ve kökeninin Hun Türklerine dayandığını belirtmişlerdir. Nitekim VIII ve IX. yüzyıllarda Uygurların kullandığı kopuzun kısa saplısı olan “berbat/ barbat”, birtakım değişikliklere uğradıktan sonra Çinceye pipa adıyla geçmiştir. Çin müziğindeki pentatonik ölçeklere benzer melodik yapı ve ritim benzerliklerinin Türk müziğinde de kullanıldığı görülmüştür. Türk-Çin kültürel etkileşim süreçleri boyunca çalgıların görünümleri, ses yapıları ve çalma tekniklerinde birtakım değişiklikler olduğu gözlemlenmiştir. Kültürel etkileşimler devam ettiği müddetçe bu tür değişikliklerin zaman içerisinde farklı kültürlerde de etkileri görülmeye devam etmiştir. Bu makalenin amacı, Orta Asya’da siyasi, ticari, kültürel anlamda köklü geçmişleri olan Türk-Çin uluslarının birlikte yaşadıkları bölgenin geçmişini anlamak, tarihi olayları ve etkileşime bağlı toplumsal evrim süreçlerini izlemek, Orta Asya’nın kültürel çeşitliliğinin modern ilişkilerin temelini oluşturmadaki rolüne değinmektir.
Orta Çağ İslam Dünyasında Ağıtçı Kadınlar
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 131-153 · DOI: 10.37879/belleten.2025.131
Özet
Tam Metin
Bu çalışmamızda kadim bir olgu olan ağıtçı kadınlar geleneğinin Orta Çağ İslam dünyasındaki macerası ele alınmıştır. İslam’ın ilk dönemlerinden başlamak üzere Emevîler, Abbâsîler, Fâtımîler, Büveyhîler ve Selçuklular dönemini kapsamaktadır. Dönemin tarihî, edebî, biyografik vb. eserleri esas alınarak tespit edilen örnekler çerçevesinde söz konusu geleneğin pratik yönü işlenmiştir. Orta Çağ İslam dünyasında matem merasimlerini yürüten ve ağıtları yakan kadınlar ekseriyetle müteveffanın annesi, eşi, kızı, kız kardeşi, cariyesi, yakın akrabası veya bu işi meslek edinmiş profesyonel ağıtçı kadınlardan oluşmaktaydı. Özellikle belli bir ücret mukabilinde ağıt yakan profesyonel ağıtçı kadınlar, ağıt merasimi sırasında hem sözlü hem de eylemsel performans sergilemekteydiler. Bu özellikleriyle cenaze merasimlerine önem verilen İslam toplumunda, rağbet görmüş ve cenaze alaylarının müdavimi olmuşlardır. Söz gelimi Sellâme, Haleb/Hilb, Sükeyna ve Hüsrevân bunların meşhurlarıdır. Ölünün yakınları veya profesyonel ağıtçı kadınlar tarafından yakılan ağıtlara çeşitli görsel eylemler de eşlik etmiştir. Buna göre ağıt ile birlikte en sık sergilenen davranış ağlamadır. Bundan dolayı ağlayan ağıtçı kadın tabiri bu dönemde sıklıkla kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra İslam’ın men etmesine karşın saçların dağıtılıp yolunması, üst başın yırtılması, yüzün tokatlanması, ellerin çırpılması, dövünmek, yüzlerin siyaha boyanması gibi eylemler de sergilenmiştir. Ağıtçı kadınların İslami usule uymayan bu tutumları, onları zaman zaman devlet ve toplum ile karşı karşıya getirmiştir. Bununla beraber ağıtçı kadın geleneği bütün bu muamelelere rağmen hem İslami hem de ona muhalif yönüyle Orta Çağ İslam toplumunda benimsenmiş ve varlığını devam ettirmiştir.