1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

KAZAK HALKININ YENİ ÖMÜR, YENİ YIL VE YENİ GÜNLE GÖRÜŞMESİ: AMAL (KÖRİSÜW) MEREKESİ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 53 · Sayfa: 209-227
Bu çalışmada konargöçer Kazak halkının kıştan sağ salim çıkışının mutluluğunu birbiriyle görüşerek kutladığı Amal (Körisüw) Bayramı ele alınmıştır. Yeni yılın başladığı gün olarak kabul edilen bu bayram, 14 Mart'ta kutlanmaktadır. Amal Merekesi, özellikle Kazakistan'ın batı bölgelerinde kutlanırken günümüzde ulusal düzeyde Kazakistan'ın bütününde kutlanmaya başlanmıştır. Eski Baybaqtı Qazıbek takvimine göre Nawrız'ın birinci günü, çağdaş takvimde 14 Mart'a denk gelmektedir. 1918 yılında Rusya ile birlikte Kazakistan'da takvim değişikliği yaşansa da ülkenin batısında, eski halk takvimine uygun olarak 14 Mart tarihi korunmuştur. Başlangıçta Nawrız ve Amal Merekesi bir olsa da günümüzde bu iki bayramın farklı özellikleri ön plana çıkarak birbirinden ayrışmıştır. Bu ayrım sadece tarih farklılığından ibaret değildir. Kendine özgü ritüeller oluşmuş ve kalıplaşmıştır. Amal (Körisüw) Bayramı'nın birleştirici, canlandırıcı, eğitici ve rahatlatıcı olmak üzere dört temel işlevi olduğu görülmektedir. Çalışmanın amacını Amal Bayramı'nın kökenlerinin, kutlama geleneklerinin ve işlevlerinin sözlü ve yazılı kaynaklara dayalı olarak incelenip ortaya çıkarılması oluşturmaktadır. Çalışmada literatür taraması ve yönlendirilmiş görüşme tekniği ile derleme metotları kullanılmıştır. Kazakistan'da bağımsızlıktan sonraki yıllarda, manevî uyanış sağlayacak projelere ve geleneğe daha çok önem verildiği görülmektedir. Bu sebeple yerel bir bayram görünümündeki Amal Merekesi ulusal düzeye çıkartılarak daha çok tanınır hâle gelmiştir. Nevruz Bayramı etkinliklerinin, her birinin kendine ait içeriği ve adı olmak üzere dokuz gün boyunca kutlanacağı bildirilmiştir. Buna göre Kazakistan'da Nevruz Bayramı kutlamaları, 14 Mart Amal (Körisüw) Günü ile başlamaktadır.

ŞAHSEVEN TÜRKLERİNDEN ATASÖZÜ VE DEYİM ÖRNEKLERİ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 53 · Sayfa: 229-261
Atasözleri; toplumların uzun süren gözlem ve deneyimleri sonucu ürettikleri, genelgeçer yargılar içeren, sözlü kültür mirası içinde yer alan, yol gösterici ve öğüt verici, halka mal olmuş anonim kalıp sözlerdir. Deyimler ise gerçek anlamından kısmen veya tamamen uzaklaşmış, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbekleridir. Atasözleri ve deyimler; Türklerin evren algısını, dünya görüşünü, düşünce ve hayat tarzını en seçkin bir biçimde ortaya koyan ürünlerdir. Türk dünyasının ve Türklük biliminin yeteri kadar gün yüzüne çıkarılmamış bir parçası olan Şahseven Türkleri, günümüzde İran'ın Erdebil, Doğu Azerbaycan ve Zencan eyaletlerinde yaşayan ve yaylak kışlak hayatı süren bir Türk topluluğudur. Büyük bir bölümü XVI. yüzyılda Anadolu coğrafyasından aşiretler hâlinde göç eden Oğuz Türklerinden oluşan Şahsevenler, hâlihazırda İran'da Kaşkay Türklerinden sonra yaylak kışlak hayatı süren ikinci büyük Türk topluluğudur. Bu çalışmada, öncelikle Şahseven Türkleri hakkında kısaca bilgi verilmiş ve atasözleri ve deyimlerle ilgili genel tanımlar sunulmuştur. Daha sonra 2018 ve 2019 yılları arasında yapılan alan araştırmaları neticesinde Erdebil, Doğu Azerbaycan ve Zencan'da yaşayan Şahseven Türklerinden derlenen 109 atasözü ve 113 deyim incelenmiştir.Kaynak kişilerden derlenen deyim ve atasözleri, çeviri yazı alfabesine aktarılmış ve bu hâliyle yapı ve kavram bakımından ele alınmıştır. Çalışmanın sonuç bölümünde, Şahseven atasözleri ve deyimleriyle ilgili genel bir değerlendirme yapılarak Şahseven Türklerinden derlenen deyim ve atasözleri Türkiye Türkçesine aktarılıp alfabetik olarak sıralanmıştır.

TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR ARAŞTIRMALARINA YENİ BİR KATKI: TÜRK DÜNYASI KÜLTÜRÜ I-II

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 53 · Sayfa: 263-269
Hâlen Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram DURBİLMEZ (d. 1968, Yozgat/Sorgun), 1991 yılında mezun olduğu Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde araştırma görevlisi olarak akademik çalışmalarına başladığında mutlu bir olay içinde buldu kendini. Sovyetler Birliği dağılmış, Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuşmuş, kapalı sınırlar, kapılar açılmış, bilimsel seyahatler az da olsa başlamıştı. Halk edebiyatı, halk bilimi dallarında uzmanlık eğitimini tercih ettiğinden önünde uçsuz bucaksız bir araştırma alanı bulunuyordu. Bir yandan Erciyes Üniversitesinde lisansüstü eğitimini ve akademik kariyer basamaklarını tamamlarken diğer yandan da Türk Cumhuriyetlerinde kültür araştırmalarına yöneldi. Üniversitesinde 1999'da öğretim görevlisi, 2009'da yardımcı doçent, 2010'da doçent ve 2018'de profesör kadrosuna atandı.

TÜRK İSTİKLAL HARBİNDE BATI CEPHESİ TAYYARE BÖLÜKLERİ

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 55-100 · DOI: 10.33419/aamd.1114099
Tam Metin
Millî Mücadele sırasında Batı Cephesi’nde cereyan eden KütahyaEskişehir Muharebeleri’nden sonra Türk ordusu tüm birliklerini Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle 25 Temmuz 1921’den itibaren Sakarya Nehri’nin doğusunda 100 kilometre genişliğinde bir cephe hattında topladı. Bu emir, kesin sonuç alınabilecek bir meydan muharebesi için verilen stratejik bir karar olsa da ordunun geri çekilmesi kamuoyunda ve Mecliste büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bu duruma bir çare olarak 5 Ağustos 1921 tarihinde Başkomutanlık Yasasını kabul ederek “Başkomutanlık” unvanıyla birlikte sorumluluk ve yetkiyi Mustafa Kemal Paşa’ya devretti. Sakarya Meydan Muharebesi’nde yaklaşık 100 kilometre boyunca mevzilenen kara birliklerinden başka harbin başından sonuna kadar Pilot Yüzbaşı Fazıl Bey’in (Şehit Binbaşı) idaresinde Malıköy’de konuşlanan Cephe Tayyare Bölüğü, mevcut iki tayyaresiyle yapmış olduğu uçuşlarda düşmanın yaklaşma/çekilme istikametleri, yığınakları, toplanma bölgeleri konularında elde ettikleri bilgileri cepheye ulaştırarak kara harekâtını yürüten komutan ve birliklere önemli destek sağladığı gibi Yunan kuvvetlerini ateş altına alarak verdirdikleri zayiat ile önemli hizmetlerde bulundular. Büyük zaferin kazanılmasına kadar olan süreçte kara birliklerinin durumuna göre yer değiştiren Cephe Tayyare Bölüğünün faaliyetleri, Batı Cephesi içinde önemli bir yere sahiptir. Bu makalede; Millî Mücadele sırasında Batı Cephesi’nde kara birliklerine havadan destek veren ve kazanılan büyük zafere önemli etkide bulunan Türk havacılık faaliyetlerinin bilinmeyen yönlerinin ortaya konulması ve kahraman havacılarımızın fedakârlıklarının gün yüzüne çıkarılması amaçlanmıştır. Yaşanan tüm zorluklar, büyük yokluklara rağmen havacıların yurdun kurtuluşu için almış oldukları tedbirler ve gayretleri, başta ATASE Arşivi belgeleri olmak üzere mevcut kaynaklar ışığında değerlendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA HAYIRSEVERLİK VE SEFERBERLİK: OSMANLI HİLÂL-İ AHMER CEMİYETİ’NİN 1917 MEKTEB-İ SULTÂNÎ SERGİSİ

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 33-54 · DOI: 10.33419/aamd.1114092
Tam Metin
Hilâl-i Ahmer, Donanma ve Müdafaa-i Milliye cemiyetleri ile birlikte sivil yaşamda etkin olan ve askerî amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren bir cemiyet idi. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Mekteb-i Sultânî’de 1917’nin Şubat ayında tertip ettiği sergi, cephe gerisinde sivil yaşamın bu tarz cemiyetler vasıtasıyla nasıl seferber edildiğini göstermesi bakımından önemli bir etkinliği temsil etmektedir. Serginin hazırlanmasında Doktor Besim Ömer Paşa’nın çok büyük bir emeği geçmiş olup İsmail Canbulat gibi İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinin de serginin gerçekleştirilmesine büyük bir katkısı olmuştur. Sergide sadece Osmanlı Hilâl-i Ahmer’i değil, Alman ve Avusturya Salib-i Ahmer (Kızılhaç) teşkilatları da yer almıştır. Sergi bir yandan Cemiyetin yararlılığını ve gelişmişliğini gösterirken öte yandan da savaşın kurumsal deneyiminin medikal boyutunu ve hatta yer yer savaş deneyiminin görsel olarak kurgulanmış halini toplamda iki yüz bin ziyaretçiye aktardı. Sergide teşhir edilen eşyalar arasında tıbbi araç-gereç, tedavilerde kullanılan aletler, Cemiyetin sağlık hizmetlerini gösteren muhtelif fotoğraflar yer aldı. Ancak bu sergideki objeler, savaşın yol açtığı trajedi ve yıkımı içermeyen sterilize bir gerçeklik sunmaktaydı.

ÖLÇÜ İNKILABININ TARİHSEL SÜRECİ, ÖLÇÜLER KANUNU’NUN KABULÜ VE UYGULANIŞI

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 101-136 · DOI: 10.33419/aamd.1114108
Tam Metin
Ölçü sistemleri, ilk insan topluluklarının ortaya çıkışından günümüze kadar hayatın her alanında vazgeçilmez bir ihtiyaç olmuştur. Her toplum ölçü alanında farklı sistemler kullanmış, ticaretin ve iletişimin gelişmesiyle ölçü birimleri de toplumlar arasında ve farklı coğrafyalarda yayılmıştır. Ölçü ve tartı hususunda emir ve öğütlere kutsal kitaplarda da yer verilmiştir. Türkler de tarihlerinin ilk devirlerinden itibaren ölçü birimleri kullanmış; ticaret, göçler, İslamiyet’in kabulü ve yeni fetihler sonucu yayılan coğrafyalarda yeni ölçülerle tanışmışlardır. Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nde hem örfi ölçüler kullanılmış hem de hâkimiyet altına alınan bölgelerdeki yerel ölçüler kullanılmıştır. Ölçü birimlerinin fazlalığı, aynı ölçü biriminin ülkenin farklı yerlerinde farklı değerlere sahip olması; ticaret, sanayi, vergilendirme gibi alanlarda sorunlara neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nde modern ölçü birimleri 1869’da çıkarılan bir Kanunname ile yürürlüğe konulmuş olmasına rağmen ölçü karmaşası tam anlamıyla çözülememiştir. Cumhuriyetin ilanı sonrası, yapılan kanun çalışmaları sonucu TBMM’de 19 Mart 1931’de kabul edilen Ölçüler Kanunu 31 Aralık 1933’den itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE HATAY DEVLETİ’NİN İKTİSADİ İLİŞKİLERİ (2 EYLÜL 1938-29 HAZİRAN 1939)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 137-178 · DOI: 10.33419/aamd.1114116
Tam Metin
Hatay (Antakya), Osmanlı Devleti yıkıldığında Misakımillî sınırları içerisinde kalan İskenderun sancağına bağlıydı. Ancak İskenderun sancağı Lozan Antlaşması’nda Türkiye sınırları dışında kalmıştı. Türkiye’nin bütün çabalarına rağmen İngiltere ve Fransa’nın olumsuz tavırları yüzünden bu bölge Fransız mandasına terk edilmişti. Buna rağmen Türkiye bölge üzerindeki iddialarından vaz geçmemiş, İskenderun sancağını sınırları içine katmayı planlamış ve planını da adım adım uygulamıştır. Fransa’nın diplomatik oyunlarına karşı Türkiye de karşı oyun kurmuştur. Hatay’ın Suriye’den ayrı bağımsız bir devlet olması için olağanüstü bir çaba sarf etmiştir. Siyasi ve hukuki bütün yollara başvurarak Hatay’ın Suriye’den koparılmasını sağlamıştır. Uzun çabalardan sonra 2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kurulmuştur. Tayfur Sökmen devlet başkanlığına, Abdülgani Türkmen ise meclis başkanlığına seçilmiştir. Tayfur Sökmen anayasaya göre Abdurrahman Melek Bey’i hükûmeti kurmak üzere Başbakanlığa atamıştır. Hatay Meselesi ile ilgili olarak daha önce yapılan çalışmalarda çoğunlukla siyasi, askerî ve hukuki meseleler ele alınmıştır. Nitekim yazılan kitaplar, makaleler, hatıralar ve sunulan tebliğlerde bu hususlar öne çıkarılmıştır. Zira Hatay Devleti’nin kuruluş aşaması uzun sürmüşken devlet hayatı ise kısa olmuştur. Dolayısıyla iktisadi meseleler, askerî, siyasi ve hukuki meselelerin gölgesinde kalmıştır denilebilir. Türkiye Cumhuriyeti ve Hatay Devleti’nin iktisadi ilişkilerine dair müstakil bir çalışma olmadığından bu konu özellikle ele alınmıştır. Özellikle tetkik eserlerde bir yıldan az süre yaşayan Hatay Devleti’nin Türkiye ile iktisadi ilişkileri konusunda yeterli bilgi hemen hemen yok gibidir. Dolayısıyla tetkik eserler ve hatıralardan ziyade arşiv belgelerinden, Resmî Gazete’deki kanun, yönetmelik, anlaşma metinlerinden, yerel ve ulusal yayın yapan gazeteler ile diğer resmî yayınlardaki bilgilerden yola çıkarak iki devlet arasındaki ekonomik ilişkiler ele alınmıştır. Bu incelemelerden Hatay devlet teşkilatının Türkiye örneğine göre şekillendirildiği ve ekonomik meselelerle ilgili kurumların Türkiye’deki benzerlerine göre oluşturulduğu açıkça görülmektedir. Türkiye bu kurumların oluşturulmasına hem uzman personel, hem de mevzuat açısından destek olarak devlet tecrübesini Hatay Devleti’ne aktarmıştır. Bu husus iki devlet arasındaki yazışmalardan açıkça anlaşılmaktadır. Makalede iki devlet arasındaki teşkilatlanma ile ilgili konular ele alındıktan sonra ekonomik faaliyetler üzerinde durulmuştur. İthalat ve ihracat ile ilgili belgelerdeki ve resmî yayınlardaki mevcut bilgiler değerlendirilmiştir. Hatay Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ekonomik faaliyetlerin bir kısmının istatistiklere yansımadığı açıktır. Genellikle yılsonu ekonomik faaliyetlerin toplamını ifade eden istatistiklere birçok konu yansımadan Hatay Devleti Türkiye’ye iltihak etmiştir. Hatay, devlet olarak kuruluşunu tamamlayamadan ve müesseselerini kesin olarak işletmeye fırsat bulamadan kendisini feshetmiş bir devlet konumundadır. Bununla beraber iki devlet arasındaki iktisadi ilişkileri eksiksiz ortaya koymak gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü yukarıda da belirtildiği üzere yeterli kaynak yoktur. Mevcut kaynaklar ve özellikle arşiv belgeleri değerlendirilerek daha önceki çalışmalarda üzerinde fazla durulmayan bir konu ele alınmıştır.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRKİYE’DE BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR (1939-1945)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 179-224 · DOI: 10.33419/aamd.1114152
Tam Metin
İkinci Dünya Savaşı’nın gerçekleştiği 1 Eylül 1939 ile 2 Eylül 1945 tarihleri arasında Türkiye’de beden eğitimi ve spor alanında yapılan faaliyetler çalışmanın konusunu ortaya koymaktadır. Makale, İkinci Dünya Savaşı Dönemi’nde beden eğitim ve spor çalışmaları adı altında tek dönem dâhilinde ele alınmıştır. Bu dönem: Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün (BTGM) faaliyetleri; Ülke içerisinde gerçekleştirilen spor müsabakaları; Yurt dışında iştirak edilen müsabakalar; Halkevleri aracılığıyla spora yapılan yardımlar ve bunlarla ilgili yazışmalar; Spora tahsis edilen alanlar olarak beş alt başlık hâlinde toplanmıştır. Savaş döneminde BTGM’nin icraatları sayısal verilerle tespit edilmiştir. Çalışmanın kaynakçasını, Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi Belgeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi ve kanunlar dergisi; Cumhurbaşkanlığı Resmî Gazetesi ve dönemin süreli yayınları meydana getirmektedir. Bu dönemde yabancı ülkelerle yapılan müsabakalar sayesinde sporda yaşanan gelişmeler belirlenip gerekli açıklamalarda bulunulmuştur. Çalışmanın neticeleri şunlardır: İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk ekonomisi sıkıntılı bir sürece girmesine rağmen BTGM bütçesine her yıl düzenli ödenekler tahsis edilmesi, sporun geliştirilerek yatırımların yapılması yönünde ilk adımı oluşturmuştur. Akabinde ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilen müsabakalarla halkevleri etkinlikleri sporla ilgili ikinci önemli adımı teşkil etmiştir. Dahası dünyada yaşanan ikinci büyük harbin askerlikle sporu ilişkilendirmenin önünü açması ve sağlam zihin sağlam vücutta bulunur anlayışının ülkede hâkim bir unsur hâline gelmesi, Türkiye’de spor faaliyetlerine önem verilip beden ve ruh sağlığı bakımından sıhhatli gençler yetiştirilmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır.