788 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 27
- Ottoman Empire 26
- Osmanlı 24
- Dokuma 23
- Weaving 23
Karain Mağarası Orta Kalkolitik Dönem Seramiği
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 1-37 · DOI: 10.37879/belleten.2022.001
Özet
Tam Metin
Karain Mağarası’nın B gözünde yapılan çalışmalarda H I-IV katmanlarında Kalkolitik Çağ’a tarihlenen seramik örnekleri ele geçmiştir. Çağın erken, orta ve geç dönemlerini içeren örneklerinin mağaranın dip kenarlarında, özellikle H I-III katmanlarında, oldukça karışık durumda olduğu gözlenmiştir. Bu makale kapsamında söz konusu karışık malzeme içinde yer alan Orta Kalkolitik Dönem’e tarihlenen karakteristik seramik örnekleri değerlendirilmiştir. Seramik örnekleri içinde yer alan sepet kulplu ve mantar başlı saplı çanaklar ile mahmuzlu kulplara sahip çömlekler, Troas’tan Likya bölgesine kadar uzanan ortak seramik kültürünün ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu kültür bölgesinde yer alan Malkaya Mağarası, Tavabaşı Aşağı Mağarası ile birlikte Karain Mağarası, bölgede Orta Kalkolitik Dönem’e sadece höyük yerleşimlerinin olmadığını, aynı kültür materyallerini kullanan mağara yerleşimlerinin de olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Bunun yanı sıra B gözünde bulunan seramik ve diğer buluntular birlikte değerlendirildiğinde; mağaranın mevsimlik olarak kullanılmadığı, Troas’tan Likya bölgesine kadar uzanan ortak kültürel materyallere sahip, ancak farklı yaşam biçimini tercih etmiş insanlar tarafından sürekli bir yaşam alanı olarak kullanıldığı düşünülmüştür.
İhanetten İmparatorluğa: IV. Romanos Diogenes
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 89-117 · DOI: 10.37879/belleten.2022.089
Özet
Tam Metin
Bizans İmparatorluğu olarak da bilinen Doğu Roma, çağın gereklerine uyum sağlamayı başaran güçlü ordusu sayesinde varlığını asırlarca devam ettirebilmiştir. İmparator IV. Romanos Diogenes döneminde (1068-1071) bütün imkânlar seferber edilerek Büyük Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmaya yönelik hazırlanan özgüveni yüksek bu ordu, Malazgirt’te Sultan Alp Arslan karşısında beklenmedik ağır bir yenilgiye uğramıştır (26 Ağustos 1071). Bizans askerî tarihinde bir kırılma noktası olarak kabul edilen bu hezimet üzerine yapılan tartışmalar daha çok Büyük Selçuklu ordusunun başarısı ve kazanımları üzerine odaklanırken Bizans ordusunun yenilgisine yol açan stratejik hata/ hatalar üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu yaklaşım çerçevesinde, yenilginin temel nedeninin Selçuklu ordusunun gücünden ziyade İmparator IV. Romanos’un savaş öncesindeki psikolojik durumunun ve geleneksel imparatorluk düşüncesinin etkisiyle Bizans ordusunun sayısal çoğunluğuna-moral üstünlüğüne fazlaca güven duymuş olduğu göz ardı edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu durumu aydınlığa kavuşturmak adına, öncelikle Bizans ordusunun gelişim seyri ile IV. Romanos Diogenes’in imparator olma sürecine değinilmiş ve ardından belirtilen faktörlerin Malazgirt Savaşı’nın kaybedilmesindeki belirleyici rolü üzerinde durulmuştur.
A Comparative Approach to the Oannes Narrative in Mesopotamia and the Prometheus Myth in the Ancient Greek World
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 39-60 · DOI: 10.37879/belleten.2022.039
Özet
Tam Metin
The belief systems in Mesopotamia and Ancient Greece were based on the idea that knowledge was transferred from gods to humans. The common belief regarding the source of knowledge in both societies was somehow diferent. While Mesopotamian societies believed that knowledge was transferred from gods to humans through a being called Oannes, Ancient Greek society believed that Prometheus stole fre, which was the frst knowledge, from Zeus. As written in cuneiform scripts, coming ashore as a half-fsh and half-man creature, Oannes was thought to teach Mesopotamians various skills, ranging from building houses to agriculture. On the other hand, it is mentioned in the works of Hesiod and Aeschylus in Ancient Greece that Prometheus created humans and taught them all necessary knowledge to continue their lives. The present study compares diferent beliefs regarding the source of knowledge in two diferent societies which existed in two diferent geographical regions and time periods. Additionally, it aims to reveal the ways in which both societies shaped their world views through divine knowledge. For a closer analysis of both belief systems, Mesopotamian cuneiform scripts and Ancient Greek manuscripts were used as primary sources. After each source was examined in detail, modern interpretations of these sources were also analyzed. Finally, common points in both primary sources were identifed in order to characterize the present study based on these common points.
FERİDUN M. EMECEN, Osmanlı Klasik Çağında Hilafet ve Saltanat, Aktörler, Yazım ve İmaj
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 359-362 · DOI: 10.37879/belleten.2022.359Tributaries and Peripheries of the Ottoman Empire (Osmanlı İmparatorluğunun Haraçgüzar Eyaletleri ve Serhat Boyları)
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 363-377 · DOI: 10.37879/belleten.2022.363Çukurova Âyânları III: Hasanpaşazâde Ahmet Bey
Belgeler · 2022, Cilt XXXVII, Sayı 41 · Sayfa: 39-210 · DOI: 10.37879/belgeler.2022.39
Özet
Tam Metin
Hasanpaşazâdeler, 1750 yıllarında Karslızâdeler olarak ortaya çıkmış bir âyân ailesidir. Aileden Hasan Ağa’nın 1770 yılında Adana beylerbeyi olmasından sonra aile Hasanpaşazadeler olarak anılmaya başlamış ve en parlak günlerini Ahmet Bey’in Adana âyânlığı ve Adana mütesellimliği yaptığı 1793- 1812 yılları arasında yaşamıştır.
1812 yılında Ahmet Bey’in ölümü üzerine yerine kardeşi Mehmet Bey Adana mütesellimi olmuştur. Mehmet Bey’in devlet ile ters düşerek sürgün edilmesi üzerine de Ahmet Bey’in oğlu Hacı Ali Bey Adana mütesellimliğini yürütmüştür.
Bu makalede ele alınan 60 belge Hasanpaşazâde Ahmet Bey’in ilk yıllarına ilişkin olup bir âyân ailesinin devletle olan ilişkilerini nasıl yürüttüğü ve mukataalar veya iltizamlar satın alarak bölgede nasıl etkin bir konum kazandığını gösteren belgelerdir. Ahmet Bey’in mütesellimlik beratları bir âyân ailesinin mütesellimliğe niçin ve ne şekilde atandığını gösteren önemli belgelerdir.
Hasanpaşazadeler âyân ailesi Adana Müftüsü İshak Efendi kolundan varlığını devam ettirmiştir. Bugün bölgede Ramazanoğlu, Ener, Tarımer, Oral, Uygur gibi soyadları taşıyan aileler bu aileden gelmektedirler.
Süleyman Penah Efendi ve ‘Mora Vakasına Dair Bir Zatın Yazdığı Tarih’
Belgeler · 2022, Cilt XXXVII, Sayı 41 · Sayfa: 1-38 · DOI: 10.37879/belgeler.2022.1
Özet
Tam Metin
1768-74 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusların kışkırtması ile başlayan Mora isyanı kısa sürede bütün yarımadaya yayılmıştır. Muhsinzade Mehmed Paşa’nın seraskerliğe getirilmesinin ardından civardaki ayan kuvvetlerinin de yardımıyla isyan yaklaşık iki ay sonra bastırılmıştır. İsyan sırasında memleketi Gastun’da bulunan Süleyman Penah Efendi, isyanın gelişiminin yanı sıra Mora’da yapılmasını düşündüğü ıslahatları bir rapor haline getirmiştir. Kime sunulduğuna dair net bir bilgi olmayan bu rapor, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde Kamil Kepeci tasnifinde “Mora Vakasına Dair Bir Zatın Yazdığı Tarih” başlığı ve 60/1 genel numarası ile kaydedilmiştir.
Bu çalışmada, ilk olarak Mora isyanının gelişimi ve bastırılması, Süleyman Penah Efendi’nin notlarına göre kısa bir şekilde ele alınacak, bunun ardından Süleyman Penah’ın Mora özelindeki ıslahat önerilerine değinildikten sonra metnin transkripsiyonuna yer verilecektir.
Euromos Agorası Kuzey Stoa Üzerine Bir Ön Değerlendirme
Höyük · 2022, Sayı 9 · Sayfa: 1-32 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.001
Özet
Tam Metin
Batı Anadolu antik kentleri içerisinde agorası kısmen iyi korunmuş antik kentlerden birisi Euromos’tur. Son yıllarda yapılan temizlik ve kazı çalışmaları ile sınırları belirlenen agora Hellenistik döneme ait olup dorik düzendedir. Çift nefi olan güney stoanın iç kolonadı Ionik dış kolonadı Doriktir. Türk Tarih Kurumunun destekleri ile son iki yıldır kuzey stoada çalışmalar yapılmaktadır. Bu makalede Euromos agorasının kuzey stoası ele alınmaktadır ve temel amaç restitüsyon çıkarmaya yöneliktir. Bu çerçevede stoanın korunan mimari blokları açığa çıkarılarak belgelenmiş ve çizimleri yapılmıştır. Stoanın stylobat blokları doğrudan toprağın üzerine yerleştirildikleri için zaman içerisinde meydana gelen çökmelerden dolayı haff de olsa yer yer engebelidir. Kullanılan yerel mermerin kalitesiz oluşu, iklim şartlarına bağlı olarak kolayca deforme olmasına neden olmuştur. Eksik blokların çoğunun ise kireç ocaklarına taşındıkları anlaşılmaktadır Sütunların alt kısımları yivsiz olup bazısının alt tamburları in situ durumdadır. Arşitrav bloklarından sadece dört parçanın korunmuş olması dikkat çekicidir. Bütün bu az korunmuşluğa rağmen mevcut bloklar ve benzer örneklerin yardımı ile stoanın sağlıklı bir restitüsyonu çıkarılabilmiştir.
Aigai ve Çevresindeki Antik Yol Sistemi
Höyük · 2022, Sayı 9 · Sayfa: 155-177 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.155
Özet
Tam Metin
Aigai’daki arkeolojik çalışmaların önemli bir bölümü kentin yol ağı üzerine gerçekleştirilmektedir. Çalışmalar sonucunda Aigai’ın Antik Çağ’da güçlü bir ulaşım sisteminin parçası olduğu, özellikle Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi’nde deniz ile iç kesimler ve kuzey ile güney arasında önemli bir kavşakta bulunduğu saptanmıştır. Kentin içindeki yol ağı üstüne yürütülen çalışmalar özellikle kentin gelişimini anlamak açısından önemli sonuçlar sunmaktadır. Aigai Arkaik ve Klasik Dönemler boyunca mütevazı bir kent olarak varlığını sürdürmüştür. Hellenistik Dönem’de ise yeniden imar edilmiş ve en parlak dönemini yaşamaya başlamış, kentin kapladığı alan neredeyse dört katına çıkmıştır. Kent, MS 3. yüzyılın ikinci yarısına kadar yoğun olarak yerleşim görmüş ve MS 3. yüzyılın üçüncü çeyreğinde gerçekleşen Got Akınları sırasında neredeyse tamamen terkedilmiştir. Kentteki son dönem yerleşimi, geç 12. yüzyıl ve erken 13. yüzyılda, Bizanslılar tarafından kurulmuştur. Yol ağındaki çalışmalar aynı zamanda Aigai’ın su altyapısına yönelik veriler de sunmaktadır. 2020 yılında yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda, Athena Caddesi olarak adlandırılan yolun bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Alanda gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda kentin MS 5-6. yüzyıllarına ait bulgulara da erişmek mümkün olmuştur. Antik yolların açığa çıkarılması sayesinde arkeolojik bilgiye ulaşılmasını yanında ziyaretçilerin antik kenti çok daha iyi algılayabilmesi ve daha rahat gezmesi de sağlanmaktadır. Böylece arkeolojik bilginin halka ulaşması için de önemli bir kazanım elde edilmektedir.
Harput Darplı Osmanlı Sikkeleri ve Belirlenen İki Yeni Tip
Höyük · 2022, Sayı 9 · Sayfa: 179-198 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.179
Özet
Tam Metin
Harput İç Kale’deki yerleşimin bugüne kadar MÖ 8. yüzyılda Urartular zamanında başladığı tahmin edilmekteydi; ancak 2021 yılı arkeolojik kazı sezonu buluntuları, kaledeki yaşantıyı M.Ö. 3. bin yıla kadar götürmüştür. Bu tarihten, Erken Cumhuriyet Dönemi’ne kadar da (1930’lu yıllar) kale içinde kesintisiz yerleşim görülmektedir. Ortaçağ’dan itibaren de burada bir darphanenin varlığı bilinmektedir.
Bu nitel araştırmada, Harput’un Osmanlılarca fetih tarihi sorununa da değinilmiştir. Harput İç Kale kazılarında bulunan Harput darplı Osmanlı sikkeleri, makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. 9 adet sikkenin 1’i (Kat. No: 1) Yavuz Sultan Selim Dönemi’ne, 7’si de (Kat. No: 2-8) Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. 1 adet sikkenin de (Kat. No: 9) hangi hükümdar döneminde darp edildiği tespit edilememiştir. Katalogda yer alan 2 ve 9 numaralı mangırların, Harput darplı Osmanlı sikkelerinin yeni tipleri olduğu tahmin edilmektedir. Yanı sıra; Harput darphanesiyle ilgili ilk kez ayrıntılı bilgi verilmiş, burada hangi devletlerin sikke kestirdiği gibi sorularla ilgili dağınık, eksik bilgilerin nümismatik veriler ölçeğinde derlemesi ve yorumlaması yapılarak darphanenin iç kalede nerede olabileceğine dair görüş sunulmuştur.
Sonuç olarak, Harput araştırmacılarının ve Osmanlı yazarlarının verdikleri bilgilerden hareketle, 921/1515 kışında başlayan fethin, 922/1516 baharında tamamlandığı anlaşılmıştır. İlhak tarihi belli olmasına rağmen çeşitli kataloglarda yer alan Harput darphanesine ait 920/1514 tarihli sikkenin de üzerine durulmuş ve bunun hatalı okunduğu, gerçekte de 925/1519 yılına ait olması gerektiği kanaatine varılmıştır. Böylece net bir fetih tarihi (1516) ortaya çıkmıştır.