742 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 5 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

“Kuşku” Sözü Üzerine

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 149-164 · DOI: 10.32925/tday.2021.57
Bir söz, biçim ve anlam göz önünde bulundurularak en küçük parçasına kadar ayrılır. Bu durumda ortaya kök dediğimiz kısım çıkar. Fakat bazen ve hatta sıklıkla kökün bulunması yolunda bir ayırma sorunu görülür. Bu, gerek kökteki ses değişmelerinden gerekse kök ile ek(ler) in anlam bağlantısının kurulamamasından kaynaklanır. Çünkü kök, geçirmiş olduğu ses değişimleriyle tanınmaz hâlde veya başka bir sözün kökü görünümünde olabilir. Türkoloji literatüründe kuşku sözünün köken bilgisi denemelerinde "kuş" sözü ile ilişkilendirilmesi durumu tam olarak buna örnektir. Kuşku ile kuş "kuş" arasında anlam olarak göreceli bir bağlantı kurulması yanında, yapılan eşleştirmeye biçim benzerliği de yetmiş görünmektedir. Oysaki köken bilgisi "kulağa dayanma"nın yanında anlam bilgisi ile yapılır. Anlam-biçim ilişkisi yanında, o sözü destekleyen aynı kökün türevlerinin var olup olmadığı meselesine de bakılması gerekli ve önemlidir. Kuşku kavram bir sözdür; üst/sonraki anlamdır. Temelinde "eşini yapmak, benzerini yapmak, eş saymak, dallanmak" gibi alt/ilk anlamlar yatmaktadır. Buna göre, kuşku sözünün "eş yapmak, eşini yapmak (düşünmek); benzerini yapmak (düşünmek)" anlamıyla koş- fiilinden, koş-ku olarak getirildiğini açıkça söylemek mümkündür. Bu yazı, bu savın gerekçelerini sunarken başka dillerin eski bilgi-yeni bilgi ilişkisine başvurma yoluyla tespit edilen paralelliği de karşılaştırarak göstermeyi içerir.

İbni Mühennâ Lugati’nde Arapça ve Farsçadan Alıntı Sözcükler

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 111-127 · DOI: 10.32925/tday.2021.55
Birbiri ile ilişki içinde olan topluluklarda kültür, dil, edebiyat, gelenek vb. konularda alışveriş olması tabiidir. Asırlar boyunca çeşitli coğrafyalarda yaşayan Türklerin de muhtelif topluluklarla komşuluk, dinî, siyasi, ticari, sosyal vb. ilişkilerinin olduğu bilinen bir gerçektir. Türkçede yabancı sözcüklerin ve başka dillerde Türkçe sözcüklerin yer almasının bu tür ilişkiler aracılığıyla meydana geldiği söylenebilir. Türklerin İslam dinini kabul etmeleriyle birlikte Türkçede Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin gitgide artış göstermesi bu milletlerle aynı coğrafyada yaşamalarının sonuçlarındandır. Bu çalışmada, on üçüncü asrın ikinci yarısında kaleme alınan Hilyetü'l-İnsan ve Halbetü'l-Lisân (İbni Mühennâ Lügati) adlı eserin Türkçe bölümünde yer alan Arapça ve Farsça alıntı sözcükler incelenecektir.

Medhiye Olmayan Kasideler ve Kasidenin Bölümlerine Bir Bakış

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 193-203 · DOI: 10.32925/tday.2021.59
Kasidelerin çok çeşitli maksatlarla yazıldığı; ancak "kaside" denince akla ilk gelen şeyin övgü (medhiye) olduğu bir gerçektir. Zamanla kaside ve medhiye kavramları öylesine yakınlaşmıştır ki kasidelerde asıl konunun işlendiği bölüm medhiye olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte övgü amacı gütmeyen ancak beyit sayısı ve kafiye düzeni bakımından kasideye benzeyen şiirlere de divanlarda kasâid bölümlerinde yer verilmiştir. Bu tür kasideler, alışılmışın dışında, bir mesneviyi andıran ve çoğunlukla didaktik şiirlerdir. Genel olarak maksûd ve duâ bölümlerinden oluşan bu kasidelerden bazıları; başlıkları, uzunlukları ve belli konuları işlemeleri, mesneviler gibi bölümlenmeleri, hatta bazılarına isimler verilmesi bakımından müstakil bir eser sayılabilecek niteliktedir. Bu yazıda, medhiye dışında kalan bu tür kasidelerin biçim ve içerik özelliklerine değinilecek ve buradan hareketle kasidenin bölümleriyle ilgili bazı teklifler sunulacaktır.

Süleymân-Nâme’nin Söz Varlığı (77. Cilt)

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 129-147 · DOI: 10.32925/tday.2021.56
Süleymân-nâme, Firdevsî tarafından XV. yüzyıl sonları ile XVI. yüzyıl başlarında yazılmıştır. Uzun Firdevsî, Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Türk Firdevsî adlarıyla da anılan Firdevsî; manzum, mensur ve manzum-mensur karışık olmak üzere telif ve tercüme çok sayıda eser kaleme almıştır. Hazret-i Süleyman'ın hikâyelerinin anlatıldığı Süleymân-nâme, Firdevsî'nin 81 ciltlik en hacimli eseridir. Süleymân-nâme hem dil özellikleri hem de barındırdığı söz varlığı nedeniyle Türk dili tarihi bakımından oldukça önemli bir eserdir. Türkçenin zengin söz varlığına katkı sağlamak üzere yapılan bu çalışmada Firdevsî'nin Süleymân-nâme'sinin 77. cildinde geçen ancak Tarama Sözlüğü'nde yer almayan 37 sözcük incelenmiştir. Bu sözcüklerin bir kısmı Tarama Sözlüğü'nde yer almakla birlikte anlam bakımından farklılık göstermektedir.

Kayseri Arkeoloji Müzesinde Bulunan Hititçe Tablet Parçaları I

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 1-16 · DOI: 10.37879/belleten.2021.1
Boğazköy’de ortaya çıkarılan, Hitit (İmparatorluk) Dönemi’ne ait beş adet çiviyazılı tablet (fragmanı), 1932 yılından itibaren Kayseri Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Bunlardan (Kayseri 285-ABoT 63=)ABoT 1.63, 1948 yılında yayınlanmış ve “II. Muršili’nin Yıllıklarına” ait olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada, yayınlanmamış dört tablet parçasından, iki “Kutlama/Bayram Ritüeli” metni (Kay.286, Kay.287) ele alınmış ve flolojik değerlendirmeleri ile sunulmuştur. Her iki tablet parçası da, Boğazköy'de bulunan diğer tabletlerin büyük bölümü gibi dini içeriktedir.

Turmoil in the Capital: British Publication Alarmed the Hamidian Regime

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 133-153 · DOI: 10.37879/belleten.2021.133
Tam Metin
During the early years of Abdülhamid II’s reign, there were several attempts to reinstate ex-Sultan Murad V to the throne. One of these was the initiative of Ali Suâvi, which has come to be known as the Çırağan Incident. Although the Ottoman press had to be very circumspect in reporting Suâvi’s attempt and its aftermath, the British newspaper of the Ottoman Empire, The Levant Herald, was instead able to carry the news about the incident for several days by framing its reportage in pro-government terms. The situation changed, however, when a letter from a reader praising Ali Suâvi and supporting the claim of Murad V to the throne was published by the paper and spurred the Sublime Porte into action. Although the authorship of the letter remains unknown, it is doubtful that it was actually written by an average reader of the paper; some sources instead point to Cleanthi Scalieri, the Master of the Prodoos Masonic Lodge. After publication, the proprietor of The Levant Herald, Edgar Whitaker, took refuge in the British Embassy, resulting in the confiscation of the printing house and the remaining copies of the newspaper on the order of the Sublime Porte. Whitaker protested that he had informed the Marshal of the Palace, Said Pasha, regarding the letter’s contents, and that he was now the subject of death threats and harassment; Said Pasha responded by denying any knowledge of the matter. The dismissal and exile of Said Pasha brought only further tension. The British Foreign Ministry claiming that the Sublime Porte had acted beyond its jurisdiction according to the capitulations. In the midst of negotiations between the British and Ottoman governments over the transfer of Cyprus, the furor over the letter and the newspaper provoked major discussion in the European press, and caused negative public reaction in Britain towards the actions of the Ottoman government. This article focuses on the anonymous letter published in The Levant Herald, and examines the course of these developments primarily through their representation in the British press.

Balkan Savaşları Esnasında Alman Salib-i Ahmer (Kızılhaç) Cemiyeti’nin İstanbul ve Edirne’de Yürüttüğü Sağlık Çalışmaları

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 155-191 · DOI: 10.37879/belleten.2021.155
Tam Metin
1864’te imzalanan Cenevre Sözleşmesi’yle birlikte cephelerde askerî sağlık hizmetlerinin mükemmel bir şekilde yapılması anlayışı gelişmeye başlamış ve Avrupa’nın farklı ülkelerinde birbiri ardına Kızılhaç cemiyetleri kurulmuştu. Bunlardan birisi de Alman Kızılhaç teşkilatıdır ve bu kuruluş sadece Almanya’da değil dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen savaşlarda din ve milliyet ayrımı yapmaksızın cephelerde sağlık çalışması yürütmüştür. Alman Kızılhaçı özellikle Trablusgarp Savaşı (1911- 12), Balkan Savaşları (1912-13) ve Birinci Dünya Savaşı (1914-18) esnasında doktor, hemşire ve hastabakıcılardan oluşan ekiplerle Osmanlı cephelerinde hizmet etmiştir. Bu çalışmada, öncelikle Alman Salib-i Ahmer Cemiyeti’nin Balkan Savaşları’nın başlamasıyla birlikte hem Osmanlı Devleti’ne, hem de Balkan ülkelerine sağlık ekibi göndermek için nasıl bir seferberlik yürüttüğü açıklanacaktır. Daha sonra, sağlık ekiplerinin Almanya’daki üniversitelerde görev yapan tecrübeli doktorların idaresi altında uzman sağlık personeliyle birlikte İstanbul ve Edirne’de yürüttükleri çalışmalar detaylı bir şekilde değerlendirilecektir. Bunların yanında, Türk askerinin cephede oldukça zor şartlarda savaşmasına bağlı olarak ortaya çıkan kangren vakaları ve diğer ağır hastalıklara karşı verdiği mücadele ve Alman sağlık ekibinin Hilal-i Ahmer Cemiyeti’yle birlikte bu alanda yürütmeye çalıştığı hizmetler ortaya konacaktır. Ayrıca, Alman sağlık ekiplerinin kayıtları ışığında, tedavi edilen hastalara dair sayısal bilgiler verilerek, salgın hastalıklarla mücadele ve Ayastefanos (Yeşilköy) Karantina Merkezi’nin çalışmaları da burada detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.

Osmanlı Diyarbakır’ında Kelekçilerin Örgütlenme Yapısı ve İlişki Ağları

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 95-131 · DOI: 10.37879/belleten.2021.95
Tam Metin
Keçi veya koyun tulumlarının şişirilmesi ve üzerlerine keresteden platformların eklenmesiyle yapılan kelek, Osmanlı dönemi boyunca Dicle Nehri’nin Diyarbakır Musul arası kısmında hem nakliyat hem de ulaşımda kullanılan yegâne vasıta olmuştur. Diyarbakır ve çevresinde üretilen mal ve eşya, kelek vasıtasıyla Irak pazarlarına, oradan da uluslararası pazarlara taşınmıştır. Şehir ticareti ve ulaşımındaki etkin rolüne dayalı olarak, kelek imâl eden ve onu nehir yolunda kullanan kelekçiler, şehrin iktisadi örgütlenmesinin önemli bileşenlerinden biri hâline gelmiştir. Dicle’nin Musul’a kadar olan kısmının topoğrafyası ve sığ debisinin kelek dışında başka bir vasıtaya imkân tanımaması kelekçiliği, bu bölgeyle sınırlı bir mesleğe dönüştürmüştür. Böylece kelekçilik, Osmanlı Devleti’nin esnaf birliklerinin belli ilkelere bağlı olarak işleyen yapısına Diyarbakır bölgesine münhasır bir meslek olarak dâhil olmuştur. Mesleki anlamda kelekçiliğin örgütsel yapısı ve bu yapıdan kaynaklı ilişkiler ağına dâir çalışma eksikliği, bu konuya yönelmemizi sağlamıştır. Söz konusu eksikliği gidermek amacıyla hazırladığımız bu çalışmada, kelekçilik mesleğine ve loncasına yönelik detaylı bilgiler sunulmaktadır. Çalışmada, Osmanlı Arşivi ve Diyarbakır Şer’iye Sicillerinin 18. yüzyıl ile 19. yüzyılın ilk yarısına ait verilerinden hareketle, Osmanlı Dönemi’nde Diyarbakır ekonomisinin önemli bir iş kolu olan kelekçiliğin örgütlenme biçimi ve işleyiş düzeni incelenmiştir. Bu çerçevede mesleki örgütlenmenin işleyişinde kelekçilerin devlet ve esnaf örgütleriyle kurduğu ilişki ağları tespit edilerek söz konusu ilişkinin yapısı çözümlenmeye çalışılmıştır.

Geç Orta Çağ Anadolu’sunda Bir Selçuklu Kenti Bolvadin’in Tarihi Gelişimi Üzerine Bazı Notlar

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 17-28 · DOI: 10.37879/belleten.2021.17
Tam Metin
Selçuklu döneminde Anadolu’nun tarihi coğrafyasını tespit etmeye yönelik çok az çalışma vardır. Genellikle şehir oluşumları antik veya Roma-Bizans dönemine indirgenen bir açıklama ile tavsif edilmeye çalışılır. Mahalli tarihlerde de şehir veya kasabaların tarihini neredeyse insanlık tarihinin ilk devrelerine kadar indirme modası yaygın şekilde yerini alır. Öyle ki Anadolu şehirleri için “kadim” sıfatını kullanmak ve bunu içini doldurmak için yapılan incelemelerde tarihi bilgilerin eğilip büküldüğü ve bunun adeta bir iftihar vesilesi gibi zihinlere yerleştirilmeye çalışıldığı görülür. Benzeri bir durum Orta Çağ döneminde ortaya çıktığı tespit edilen bugün Afyonkarahisar’ın bir ilçesi olan Bolvadin için de geçerlidir. Bu makalede Bolvadin’in antik bir yerleşmenin temelleri üzerinde değil, Selçuklular döneminde teşekkül etmiş, yol şebekesi içinde önemli bir geçit yeri olarak büyük önem kazanmış bir kasaba olarak doğduğu tezi savunulmuştur. Ayrıca Bolvadin’in tarihi gelişimi içinde Osmanlı hakimiyetine girdikten sonraki durumu da incelenerek geçirdiği fziki safhalar üzerinde durulmuştur. Bu anlamda Bolvadin’in XVI. asırda önemli sayılabilecek bir nüfusuyla kasaba değil bir şehir hususiyeti göstermiş olduğu, sefer yolları yakınında veya üzerinde bulunması, adı bilinen meşhur köprü vasıtasıyla geçişe müsait bir konumda olması ve coğraf özelliğinin kazandırdığı imkanlarla gelişiminin tamamlandığı ifade edilmiştir.

Osmanlı Klasik Dönem Mimarisinde 17. Yüzyıl Eserlerinden Sultan Ahmed Külliyesi’nde Ahşap Malzeme Kullanımı

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 53-94 · DOI: 10.37879/belleten.2021.53
Tam Metin
Sultan Ahmed Külliyesi, 17. yüzyıl Osmanlı mimarisini temsil eden sayılı külliyelerden biri, hatta yapı topluluğu ve alan bazında en büyüğüdür. Osmanlı mimarisinde Mimar Sinan ve öğrencilerinin geliştirdiği klasik dönemin son eserlerinden biridir. Aynı zamanda Osmanlı mimarisinde farklı ebatların denendiği ve külliye sisteminden vazgeçildiği yeni bir dönemin hazırlık aşamasındaki eserlerindendir. Bu yüzden 17. yüzyılı tanımlayan eserlerin Osmanlı mimarisinin bütününü kavrama açısından iyi anlaşılabilmesi ve tercihlerinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durum dönemin devlet teşkilatı ve inşa görevlilerinin eliyle kaleme alınmış birinci derece kaynak durumundaki arşiv belgelerinin incelenmesini gündeme getirmektedir. Sultan Ahmed Camii merkezli külliye ile ilgili bilgilere; rûznamçe, vâridât ve masârif defterleri gibi kaynakların taranmasıyla ulaşılabilir. İnşa sürecinde çalışanlar, kullanılan malzemeler, inşaat aşamaları, organizasyon vb. pek çok konuda arşiv kaynaklarından bilgi almak mümkündür. Bu çalışmada inşa evrakında yer alan malzemelerden ahşap üzerinde durularak; kaynakları, cinsleri, ustaları, masrafı ve sanatları hakkındaki bilgiler ele alınarak incelenmiştir.