1401 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 381
- Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi 316
- Erdem 190
- Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 181
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 160
- Arış 98
- Höyük 62
- Belgeler 13
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Nail Tan 22
- Mehmet Ölmez 12
- Sadettin Özçelik 10
- Hasan Ali ÇETİN 9
- Ahmet Karaman 6
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 55
- Ottoman Empire 52
- Osmanlı 48
- Ottoman 39
- Türkiye 31
- Dokuma 27
- Weaving 23
- İstanbul 21
- Osmanlı İmparatorluğu 21
- Turkey 21
1776 Yılında Osmanlı Devleti’nin Ticaret Kalyonu İnşası Emri: Fermanlı Kalyonlar
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 899-934 · DOI: 10.37879/belleten.2024.899
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın konusu 1776 tarihli bir fermanla inşa edilmeleri istenen ticaret kalyonlarıdır. Fermanda devlet ricali, âyan ve zenginler arasından belirlenen 10 kişi kendi paralarıyla birer ticaret kalyonu inşa etmekle görevlendirilmişti. Ticaret kalyonu inşasıyla görevlendirilen kişiler, yapımını tamamladıktan sonra donanım ve personelini de hazırlayacakları bu kalyonları Mısır-İstanbul arasında ticarette kullanacaklardı. Böyle bir fermanın çıkarılmasındaki amaçlardan biri Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra Karadeniz’in uluslararası ticarete açılmasıyla birlikte Osmanlı Devleti için önemi daha da artan Mısır emtiasını nakledecek ticaret gemilerinin sayısının arttırılmasıydı. Devletin inşasını emrettiği ticaret kalyonlarının kullanımına dair bir başka beklentisi ise bunların savaş dönemlerinde donanmaya katılmalarıydı. Bu sayede sadece ticaret gemilerinin sayısında bir artış sağlanmış olmayacak özellikle Çeşme Baskını’yla uğranılan gemi kaybının telafi edilmeye çalışıldığı bir dönemde donanmayı takviye edecek nitelikte gemilere de sahip olunacaktı. Bu makalede söz konusu emrin uygulama süreci arşiv belgeleri kullanılarak incelenmektedir. Çalışmada kimlerin ticaret kalyonu inşasıyla görevlendirildikleri, bu kişilerin emir karşısındaki tutumları, bu sürecin sonunda inşa edilecek kalyonların sayı ve kullanım amaçları açısından istenilen hedefe ulaşılıp ulaşılamadığı açıklanmaktadır. Makalede ticaret kalyonu inşası emrinin Karadeniz’in kapalılık statüsünün sona erdiği bir dönemde Osmanlı Devleti’nin ticari ve askerî gemiciliği açısından taşıdığı önem irdelenmektedir. Söz konusu emir, 19. yüzyılın başlarında şekillenen “Miri Ticaret Filosu” oluşturma çalışmalarına uzanan sürecin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
Osmanlı Devleti’nin Saros Körfezi’nde Bir Asırlık Tahkimat Çabası (1730-1832)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 811-844 · DOI: 10.37879/belleten.2024.811
Özet
Tam Metin
17. yüzyılda Saros Körfezi’nde bazı kadim askerî yapılar ayakta olmasına rağmen Osmanlı Devleti tarafından kullanılmamaktaydı. 18. yüzyılda ise körfezdeki kaçakçılık ve asayiş sorunlarını önlemek için askerî birimlere ihtiyaç duyulmuş, bölgede yeni askerî yapıların inşası planlanmıştır. Bu çerçevede körfezde bulunan adada Yeni Megariz Kalesi (Kale-i Cedîd) inşa edilmiştir. Yüzyılın ikinci yarısında Rus donanmasının saldırıları ve yüzyıl sonunda Napolyon’un Mısır’a sefer düzenlemesiyle Akdeniz’de güvenlik sorunu yaşanması, Saros Körfezi’nde de birtakım yeni askerî önlemleri gerekli kılmıştır. Bu çerçevede III. Selim döneminin tahkimat politikasına uygun olarak 1799 itibariyle, adada bazı yeni tabyalar ve körfez sahilinde İbrice Limanı, Karaçalıaltı, Bakla Burnu, Kabatepe tabyaları inşa edilmiştir. 19. yüzyıl başlarında gelişen Osmanlı-Rus savaşları ve bilhassa 1821 Rum İsyanı sırasında Saros Körfezi istihkâmları tamir edilmiş, mühimmat bakımından desteklenmiş, personel ihtiyacı karşılanarak teyakkuz hâli canlı tutulmaya çalışılmıştır. Buna rağmen birtakım askerî disiplinsizlik neticesinde istenilen verim alınamamıştır. 1830’a gelindiğinde, Osmanlı Devleti körfezdeki askerî yapıların malî, askerî ve idari sorunlarından dolayı gücünü Çanakkale Boğazı’na yoğunlaştırmayı tercih etmiştir. Saros Körfezi, 19. yüzyılın ikinci yarısında artık askerî öneminden ziyade sosyo-ekonomik özellikleriyle ön plana çıkacaktır.
Bu araştırmada, günümüze ulaşmayan Saros Körfezi istihkâmlarının yer, isim ve tarihlerini tespit ederek literatüre kazandırmak, 18. yüzyıl Osmanlı tahkimat reformları yazımına katkı sunmak amaçlanmıştır.
Balkan Savaşlarından Sonra Osmanlı İmtiyazlarının Durumu ve Halefiyet Meselesi
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 935-968 · DOI: 10.37879/belleten.2024.935
Özet
Tam Metin
Balkan Savaşları, hem bölge ülkelerini hem de Avrupa devletlerini siyasi ve iktisadi açıdan birçok sorunla baş başa bırakmıştır. I. Balkan Savaşı’ndan sonra iktisadi sorunların çözümü amacıyla Balkan İşleri Mali Komisyonu kurulmuştur. Fransa önderliğinde kurulan komisyonun temel amaçlarından biri Osmanlı’dan alınan imtiyazların halefiyet ilkesi çerçevesinde Balkan devletlerine devredilmesiydi. Balkan Savaşlarından sonra bölgedeki Osmanlı imtiyazlarının hukuki durumu, halefiyet kapsamı ve diplomatik ilişkilerdeki yeri hakkındaki çalışmalar çok kısıtlıdır. Bu çalışmanın amacı, I. Balkan Savaşı’ndan I. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, Balkanlardaki Osmanlı imtiyazlarının hukuki durumunu Balkan İşleri Mali Komisyon görüşmeleri temelinde değerlendirmektir. Bu doğrultuda imtiyazlar hakkında önemli veriler sunan komisyon tutanakları, dönem matbuatı ve Osmanlı arşiv kayıtları kronolojik olarak incelenerek ilgili ülkelerin tutumları analiz edilmiştir. Buna göre, Balkanlardaki imtiyazların çoğuna Fransa, Almanya ve Avusturya-Macaristan sahiptir. Mezkûr ülkeler halefiyetin imtiyazlar üzerinde tam olarak uygulanması, imtiyaz gerekliliklerinin Balkan devletlerince yerine getirilmesini savunmaktadır. Balkan devletleri, komisyon çalışmaları esnasında imtiyazların aynen devamını kabul etmişlerdir. Fakat taraf ülkeler arasındaki siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle komisyon çalışmaları yarıda kalmıştır. Yunanistan ve Sırbistan, halefiyeti kabul etmiş olmalarına rağmen II. Balkan Savaşı’ndan sonraki süreçte imtiyazları devletleştirmeye çalışmışlardır. Osmanlı imtiyazlar sorunu I. Dünya Savaşı’nın çıkması nedeniyle Lozan Antlaşması’na kadar çözülememiştir. Sonuç olarak, Lozan Antlaşması’nın temel kavramlarından olan halefiyet, imtiyazlar açısından ilk kez Mali Komisyonda test edilmiştir. Bu minvalde komisyon çalışmalarının, Lozan’ın bir provası niteliğinde olduğu söylenebilir.
Rupen Sevag Çilingiryan Cinayeti ve Bir Komplo Teorisi
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 969-996 · DOI: 10.37879/belleten.2024.969
Özet
Tam Metin
Ermeni Şair Rupen Sevag Çilingiryan 24 Nisan 1915 ve sonrasında gerçekleşen tutuklamalar kapsamında Çankırı’ya yollanmış ve daha sonra Çankırı-Ankara yolu üzerinde bir eşkıya saldırısı sonucu hayatını kaybetmiştir. Çilingiryan cinayeti ile alakalı olarak son yıllarda yapılan bazı yayınlarda bu cinayetin İttihat ve Terakki Hükûmeti tarafından organize edildiği yönünde iddialar ortaya atılmıştır. Bu makalede Çilingiryan cinayetini işleyen Kürt Alo çetesinin genelde İttihat ve Terakki Hükûmeti ve özelde de Osmanlı Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından korunup, kollandıklarına ve çetenin tutuklanan üyelerini kurtarmak adına Dahiliye Nazırının girişimlerde bulunduğuna dair iddialar incelenmiştir. Söz konusu iddialar için sunulan bulgular ikna edici olmaktan uzak oldukları gibi, bunlar kullanılan belgelerin bağlamından kopartılarak kullanılmasına ve yanlış yorumlanmasına dayanmaktadır. Bu iddialar, kaynaklarda Kürt Alo ile Nallıhanlı Mehmet Ali olarak bahsi geçen iki farklı şahsın tek ve aynı kişi oldukları varsayımına dayanmaktadır. Bu makalede bu iki kişinin farklı ve birbiri ile ilgisi bulunmayan kişiler olduğu arşiv kayıtları ile ortaya koyulmuştur. Bunların ayrı ve alakasız kişiler olmasına ek olarak, Dahiliye Nazırının bu cinayeti işleyen çeteyi korumak ve kurtarmak için girişimlerde bulunduğu iddiasının dayanaksız olduğu ortaya konulmuştur. Nitekim, söz konusu Kürt Alo çetesine yönelik yürütülen soruşturma ve harekât neticesinde çetenin bazı mensuplarının yakalanmış olması ve çetenin yakalanması adına İttihat ve Terakki yöneticileri tarafından yapılan yazışmalar da bu iddiaları ileri sürenler tarafından tamamen göz ardı edilmiştir.
Borçlanma Stratejileri ve Sarraf Kredileri Bağlamında Osmanlı Vakıflarında Kriz Yönetimi (1750-1840)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 845-898 · DOI: 10.37879/belleten.2024.845
Özet
Tam Metin
Osmanlı vakıfları çok geniş bir yelpazede kendisinin şekillendirdiği ve kontrol ettiği iktisadi bir faaliyet alanı yaratmıştır. Osmanlı vakıflarını idari ve mali yönden tetkik etmek için iktisadi ve idari değerlendirmelere daha elverişli, farklı bir tasnife ihtiyaç olduğu aşikârdır. Nitekim selatin, paşa ve ümera vakıfları olarak anılan ve devletin çeşitli büroları tarafından sıkı bir denetimde faaliyetlerini yürütün merkezi vakıflar, devasa bütçeleri idare etmişlerdir. Her biri müstakil ekonomik üniteler şeklinde organize olan bu vakıflar, kuruldukları bölgelerdeki sosyal, beledi, kültürel, dinî ve kentsel yaşamın ihtiyaç duyduğu çok katmanlı ve önemli hizmetleri yerine getirmişlerdir.
Gerek bütünüyle saray kadrolarından atanan görevlilerce yönetilen veya denetlenen gerek vakıf kurucusunun kendi soyundan gelen ardıllar tarafından yönetilen merkezi büyük vakıflar, 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar belirli bir bütçe seviyesini koruyabilmişlerdir. Ancak bu yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren vakıflarda devasa bütçe açıkları görülmeye başlamıştır. İltizam, malikâne, esham ve kaime gibi uygulamaların erken modern çağdan 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı merkez hazinesi için savaş ekonomisinin finansmanında iç borçlanma ve kredi işlevi gördüğü bilinmektedir. Bununla birlikte Osmanlı tarihinin en yaygın ve en uzun ömürlü kurumları olan vakıfların kurumsal kriz yönetme pratikleri ile mali buhran dönemlerinde geliştirdikleri stratejilere dair bilgilerimiz henüz çok sınırlıdır. Bu tespitlerden hareketle çalışma, Osmanlı vakıf sisteminin bütçe açıkları karşısında geliştirdiği kriz yönetme pratiklerinden özellikle borçlanma stratejilerini ve sarraflarla kurulan kredi ağlarını ele alır.
From Entomological Disaster to Agricultural Modernization, the Effect of Pink Bollworm on Cotton Farming in Çukurova (1914-1928)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 997-1030 · DOI: 10.37879/belleten.2024.997
Özet
Tam Metin
Since the second half of the 19th century, pink bollworm, which has been effective on a global scale, spread to Çukurova as a result of cotton seed imports from Egypt after the First World War (the WWI). In 1924 and 1925, pink bollworm, which had a negative impact on cotton yields, was initially seen as an entomological problem in cotton, but turned into a social, economic and political problem due to the key importance of cotton in Türkiye’s foreign trade, textile industry and rural development. As a matter of fact, the agricultural control against pink bollworm led to technical advances, scientific innovations and legal regulations in cotton cultivation. In this context, Adana Seed Breeding Station was established in 1925 and Mersin Agricultural Control Laboratory in 1926. In the literature, the cotton history of Çukurova is mostly discussed in terms of society, state and geography. This study, on the other hand, goes one step beyond the anthropocentric perspective and explains the historical process through the relationship of partnership and interdependence between cotton, society and the state. Spatially, the role of pink bollworm in the socio-economic, scientific and technical transformation of Çukurova cotton farming is explored, taking into account the global dimension. Periodically, this study focuses on the transition phase from the Ottoman Empire to the Republic and examines the period from the WW I, when the pest began to appear, to the Great Depression of 1929, when planned industrial development models or Keynesian economic policies that envisioned state interventionism began to be implemented.
Laodikeia’dan Volütlü ve Üç Tutamaklı Kandil
Höyük · 2024, Sayı 14 · Sayfa: 109-130 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.2.109
Özet
Tam Metin
Laodikeia Antik Kenti’nde 2003 yılından itibaren yapılan sistemli kazı çalışmalarında ilk yerleşmenin MÖ 5500 yıllarında başladığı ve kesintiye uğramadan MS 7. yüzyılın başlarında meydana gelen yıkıcı depreme kadar devam ettiği tespit edilmiştir. Antik kaynaklara göre yerleşmenin adı ilk Rhoas, sonra Diospolis (Zeus kenti anlamında) ve Helenistik Dönem’de ise MÖ 3. yüzyılın ortalarında Seleukoslar Kralı II. Antiokhos’un eşi Laodike’den kaynaklı olarak Laodikeia şekline dönüştürülmüştür. Bölgenin 1206 yılında tamamen Türkleşmesine bağlı olarak Laodikeia ismi kısaltılarak Ladik olmuştur. Makale konusu olan kandilin bulunduğu Laodikeia Kilisesi ilk kez 2010 yılında tespit edilmiş olup aynı yıl içinde anıtsal yapının kazı çalışmaları bitirilerek tamamen ortaya çıkartılmıştır. Laodikeia Kilisesi’nde kazılar sonunda açığa çıkartılan arkeolojik kalıntıların korunması amacıyla koruma çatısı yapılmasına karar verilmiş olup bu amaç doğrultusunda yapının etrafında 18 adet çukur sondajı kazısı yapılmıştır. 6 no.lu sondajda ele geçirilmiş olan volütlü ve üç tutamaklı kandil, devasa boyutuyla ünik bir eserdir. Kandilin omuz kısmında yapılan Bergama etkili aplikasyon kabartmalarda Tanrı Dionysos ritüeli işlenmiştir. Satyr ve Maenad’ların da yer aldığı kabartmalarda olasılıkla Dionysos ile Ariadne’nin kutsal evlilikleri (hieros gamos) betimlenmiştir. Bu nedenle büyük boyutlu olan kandilin, kutsal alanda kullanılan özel bir aydınlatma aracı olduğu düşünülebilir. 6 no.lu sondaj kazısında ele geçirilen diğer seramikler ve sikkeler de göz önüne alınarak kabartmalı kandil MÖ 2. yüzyılın üçüncü çeyreği ile MÖ 1. yüzyılın ilk çeyreği arasına tarihlendirilmiştir.
Euromos Agorası Güney Stoasında 2021 Yılında Yapılan Kazılarda Ele Geçen Çiviler
Höyük · 2024, Sayı 14 · Sayfa: 131-168 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.2.131
Özet
Tam Metin
Euromos Antik Kenti Agorası Güney Stoada 2021 yılında yapılan kazılar neticesinde ele geçen toplam 64 adet çivi bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Çiviler antik kent kazılarında yoğun olarak ortaya çıkarılan buluntular arasında yer almasına rağmen çok çalışılmış bir konu değildir. Bu çalışma ile bu boşluğun doldurulması, daha sonra yapılacak olan çalışmalara bir başvuru kaynağı olması ve çivilerin öneminin vurgulanması amaçlanmıştır. Kazı buluntusu çivilerin incelenmesine yönelik bu çalışmanın amaçlarından biri de yerel atölyelerin ürünü olan metal buluntuların değerlendirilmesi ve metal sanatı içerisindeki yerinin saptanması olmakla birlikte ele geçen çivilerin eski ahşap yapı tekniği kapsamında, bir yapının form ve işlevinin bir parçası olarak nasıl kullanıldığını tartışmaktır. Güney stoada ortaya çıkarılan çivilerden 2 adedi bronz diğerleri demirdir. Çiviler nitelik, nicelik ve işlevsellik bakımından sınıflandırılarak incelenmiş ve istatistikleri çıkartılmıştır. Sonuç kısmında ise çivilerin formları, ham maddeleri, işlevleri ve kullanım alanları ile ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Güney Stoa’da yapılan kazı çalışmaları sırasında tarihlemeye yardımcı çok sayıda sikke, altın yüzük ve küpe gibi buluntular da ele geçmiştir. Bu buluntular ile birlikte ele geçen ve çalışmaya konu olan çivilerin de yapı, form ve işlevleri bakımından benzer örneklerle karşılaştırıldığında tarihlemeye yardımcı olan bu buluntular ile tutarlılık gösterdiği sonucuna varılmıştır.
Perre 2020-21 Kazılarında Bulunan Pithos/Doliumlar Üzerine Bir Değerlendirme
Höyük · 2024, Sayı 14 · Sayfa: 169-198 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.2.169
Özet
Tam Metin
Perre antik kent merkezinin güneybatısındaki kayalıkların kuzeydoğu yamaçlarında gerçekleştirilen 2020-21 yılları kazı çalışmaları, kentin yerel üretimi hakkında bilgi edinmemizi sağlamıştır. Bahsi geçen alanlarda, tahıl öğütmek amaçlı kullanılan taş değirmenin yanı sıra, kayaya oyularak oluşturulmuş üzüm işlikleri tespit edilmiştir. Bu durum, yerleşimin bir üretim sahası olarak da kullanıldığını göstermesi açısından önemlidir. Bununla birlikte, çok sayıda depolama amaçlı kullanım görmüş pithos/doliumlara ait parçalara da rastlanmıştır. Bu pithos/doliumlar, olasılıkla yerleşim çevresinde üretimi yapılan tahıl ve şarap gibi ürünlerin depolandığı büyük kaplardır. Makale kapsamında, Perre’nin kırsal yerleşimi olarak öngörülen alanlarında ele geçmiş pithos/dolium bulguları değerlendirilecektir. İki adet in-situ olarak ele geçmiş pithos/dolium, yarıya kadar toprağa gömülü olarak tespit edilmiştir. Toplam 52 adet pithos/ dolium parçası ele geçmiş olup, bunların birçoğu amorf niteliği taşımaktadır. Ağız ve gövdenin üst kısımları kısmen korunmuş 15 adet pithos/doliumun ağız yapıları dikkate alınarak, Perre’de beş tip tespit edilebilmiştir. Ayrıca bir adet dip kısmı korunmuş örnek de çalışmaya dâhil edilerek, Perre’de ele geçen pithos/doliumların tipolojik özellikleri genel hatlarıyla açıklanmak istenmiştir. Perre’de bugüne kadar gerçekleştirilen kazı çalışmalarında, MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısından MS 7. yüzyılın ilk yarısına kadar olan geniş bir tarih aralığına ait bulgular (seramik ve sikke gibi) yer almaktadır. Perre’deki pithos/doliumlara benzer tipolojik özellikler sunan örnekler; Anadolu ve Suriye başta olmak üzere Mezopotamya, Levant, Kuzey Afrika ve İtalya’nın bazı yerleşimlerinde de görülmektedir ve bu örnekler, ağırlıklı olarak Geç Roma-Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenmektedir. Bu pithos/doliumlar hem analojik yolla karşılaştırılan bulgular ile olan benzer tipolojileri hem de yerleşimin üretim potansiyeline işaret eden süreci dikkate alınarak, MS 3-7. yüzyıl aralığına tarihlenebilmektedir.
Acemhöyük’ten Kırmızı Haç Motifli Bir Erken Tunç Çağı Çanağı
Höyük · 2024, Sayı 14 · Sayfa: 47-68 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.2.047
Özet
Tam Metin
Tuz Gölü’nün hemen güneyinde bulunan Acemhöyük, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın önemli ticari ve siyasi merkezlerinden biridir. Günümüze kadar sürdürülen çalışmalar, Acemhöyük’ün MÖ III. binyılın ilk yarısından itibaren iskân gördüğünü ve MÖ II. binyılın başlarında Orta Anadolu’nun büyük krallık merkezlerinden biri haline geldiğini göstermektedir. Bu çalışmada, Acemhöyük güney yamacında sürdürülen kazılarda ele geçen ve Erken Tunç Çağı’na tarihlenen bir çanak buluntusu ele alınmıştır. Güney yamaçta çöp çukuru içerisinde bulunan çanak, Anadolu’da en erken örnekleri Neolitik Çağ’da görülen kırmızı haç motifli çanakların bir örneğidir. Bu çanakların Erken Tunç Çağı’nın ilk yarısında İç Batı Anadolu çevresinde nispeten sınırlı bir bölgede yayılım gösterdikleri bilinmektedir. Ancak Erken Tunç Çağı sonlarına tarihlenen tabakalara sahip çok sayıda yerleşimde, bu tip çanakların bulunması, bir yaygınlaşma sürecine işaret etmiştir. Kırmızı haç motifli çanakların ele geçtiği yerleşimlerin coğrafi dağılımına bakıldığında, Batı Anadolu’dan Kilikya’ya kadar uzanan geniş bir bölgeyle karşılaşılmaktadır. Bu çalışmada tartışılan Acemhöyük çanağı, öncelikle arkeolojik bağlamı ve teknik özellikleriyle ele alınmıştır. Biçim ve bezeme özellikleri temelinde benzer örneklerle karşılaştırılan çanağın kırmızı haç motifinin yaygınlaştığı süreçle bağlantılı olduğu anlaşılmıştır. Biçim, hamur, astar gibi makroskopik özellikler, çanağın yerleşime dışarıdan getirilmediğine işaret etmiştir. Sonuç olarak Acemhöyük çanağının içinde bulunan kırmızı haç motifi, dönemin inanç sistemleriyle bağlantılı bir sembolün çanak çömlek üretimine yansıması şeklinde değerlendirilmiştir.