788 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 5 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DÖNEMİ TÜRKİYE MADENCİLİĞİ*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 115-172 · DOI: 10.33419/aamd.1015946
Tam Metin
Anadolu coğrafyası, zengin doğal kaynaklara ve önemli bir jeopolitik konuma sahip olmasından dolayı eski çağlardan günümüze kadar birçok ilk çağ medeniyetinin yanında Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorluk ve devletlere ev sahipliği yapmıştır. Anadolu’da altı yüz yılın üzerinde hüküm süren Osmanlı Devleti madenciliği, devletin yükselme döneminde uygulanan başarılı politikalar sonucu 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa devletleri ile rekabet edebilecek bir durumda olmasına rağmen 17. ve 18. yüzyılda dünyada ortaya çıkan gelişmeler sonucunda gerilemeye başlamıştır. Osmanlı Devleti madenciliği, 19. yüzyıldan sonra ve özellikle Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlayan dönemde madencilik sektörünü dolaylı ve doğrudan ilgilendiren nizamnamelerin yürürlüğe girmesi sonucunda, devletin yıkılışına kadar yabancıların ve azınlıkların kontrolünde kalmıştır. Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan dönemde madencilik sektöründe Osmanlı Devleti’nden intikal eden eksiklik ve yanlışlıklar giderilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde uygulanan politikalar, çıkarılan birçok kanun ve düzenlemelerin yanında kurulan kurum, kuruluş, işletme ve fabrikalar ile madencilik faaliyetleri yeniden düzenlenmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan düzenlemeler sonucunda yeni maden yatakları keşfedilmiş, bilinen maden yataklarının rezervleri ve çeşitliliği arttırılmış, madenlerin üretiminde, ihracatında ve madencilik katma değerinde önemli artışlar sağlanmıştır. Bu çalışmada Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan 1923 yılından 1938 yılına kadar olan on beş yıllık dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki madencilik sektörünün genel bir değerlendirilmesinin yapılması amaçlanmıştır.

CUMHURİYET GAZETESİNDE ÇOCUK VE ÇOCUKLUK MESELESİ (1928-1939)*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 173-220 · DOI: 10.33419/aamd.1015966
Tam Metin
Bu çalışmada Türkiye’de hükûmetin gayriresmî yayın organı niteliğindeki Cumhuriyet gazetesinin 1928-1939 yılları arasında çocuk ve çocukluk meselesine olan yaklaşımı incelenmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde yeni rejimin çocuk ve çocukluğa yönelik anlayışı ve yasal gelişmeler, meselenin Osmanlı geçmişi ile karşılaştırmalı bir biçimde ele alınmıştır. İkinci bölümde Cumhuriyet gazetesinin modern eğitim sistemi içerisindeki çocuk ve çocukluğa ilişkin haber ve söylemleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde gazetenin toplumsal bir varlık olarak çocuğa yaklaşımı ortaya konulmuştur. Son bölümde ise Cumhuriyet gazetesinin çocukların yaşadığı yoksulluk, beslenme, barınma ve çocuk işçiliği gibi problemlere olan yaklaşımı belirlenmeye çalışılmıştır. Böylelikle yeni rejimin ve gazetenin çocuk ve çocukluk meselesine yönelik tutumları bütüncül bir bakış açısıyla tartışılarak Cumhuriyet rejiminin ilk kuşağına yönelik pratikler ortaya konulmuştur.

TEK PARTİ DÖNEMİ’NDE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU VİLAYETLERİNDE DÜZENLENEN ÜNİVERSİTE HAFTASI ETKİNLİKLERİ VE ÜNİVERSİTELİ AYDIN KESİMİN BÖLGENİN MESELELERİNE BAKIŞI (1940-1945)*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 307-356 · DOI: 10.33419/aamd.1015994
Tam Metin
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri Cumhuriyet’in ilk yıllarında gelişmişlik bakımından çeşitli sebeplerden dolayı diğer bölgelere kıyasla geri durumdaydı. Bu durum ülke idarecileri tarafından değiştirilmek istenmişti. Bu konuda elini taşın altına koyan bir diğer sınıf üniversiteli aydın kesimdir. İşte bu çalışmada ilmî ve millî kültürü yaymak ve memleket meselelerini üniversite çalışmalarının konusu hâline getirmek için İstanbul ve Ankara üniversiteleri tarafından Tek Parti Dönemi’nde 1940 ve 1945 yılları arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilayetlerinde düzenlenen Üniversite Haftası etkinlikleri incelenmiştir. Bu yıllarda İstanbul Üniversitesinin yurtta gerçekleştirdiği beş etkinliğin dördü, Ankara Üniversitesinin ise dört etkinliğinden ikisi Doğu ve Güneydoğu vilayetlerinde gerçekleşmişti. Etkinliklerde verilen konferanslarda o yıllarda iş başında olan hükûmetin bölgede takip ettiği politikalar tasvip ve takdir edilmişti. Bölgenin geliştirilmesi için hem idarecilere hem de halka birtakım tavsiyelerde bulunulmuştu. Konferans konuları arasında özellikle sağlık konularına daha çok yer verilmişti. Yine etkinliklerde doktor katılımcılar yüzlerce kişinin muayene ve ameliyat işi ile de meşgul olmuşlardı. Böylelikle bölge halkına ilmî anlamda destek oldukları gibi fiilî olarak da yardımcı olmuşlardı. Çalışmada arşiv belgeleri, dönemin gazeteleri ve diğer kaynaklardan istifade edilmiştir.

Kindî Metafiziğinin Temel Kavramları

Erdem · 2021, Sayı 81 · Sayfa: 41-62 · DOI: 10.32704/erdem.2021.81.041
Tam Metin
Bu çalışma, öncelikle bir “meta-varlık” çalışmasıdır. Bir meta-varlık çalışması olarak bu yazı, Kindî’nin metafiziğinde yer alan varlık kavramlarına ve varlık felsefesine odaklanmaktadır. Çünkü Kindî ilk İslam filozofudur ve “feylesofu’l-Arab” ünvanıyla tanınmaktadır. Kindî kelam ile felsefe arasında bir köprü isimdir. Felsefeyi teori ve pratik açıdan muhtelif şekilde tanımlar. Kendisinden önce felsefeyle uğraşanlara teşekkür eder. O, İslam düşüncesinde ilk metafizik yazarıdır. İslam felsefe tarihinde ilk felsefe sözlüğünü kaleme alan bir düşünürdür. O, Beytü’l-hikme’de tercüme heyetinde görev yapan bir isimdir. Eseri Aristoteles’in terimiyle İlk Felsefe adını taşımaktadır. İslam düşüncesinde felsefî terminoloji onun metafiziğine dayanmaktadır. Başka bir ifadeyle Türkçe bir metafizik için İslam metafiziği, İslam metafiziği için onun terminolojisi önemlidir. Onun metafiziği İslam metafiziğinin başlangıcıdır. Çünkü o, Arapça felsefe terminolojisinin kontrolörü ve eserlerinde kullanan ismidir. Bu çalışma, Kindî metafiziğiyle ilgili yapılan ilk çalışma değildir. Böyle bir iddiası da yoktur. Ancak bu çalışma, bir meta-varlık çalışması olarak, Türkçe “varlık” kavramının ötesine odaklanmaktadır. Öte (meta) kavramı, varlığın İslam düşüncesindeki Arapça, Farsça, Türkçe, …vb. dillerdeki varoluşunu ve formlarını imlemektedir. O nedenle çalışmamız bir ilk örnek olarak Kindî terminolojisine odaklanmaktadır. Bu bakımdan onun terminolojisi İslam düşüncesinin temel ilkesini ve başlangıcını oluşturmaktadır. Kindî felsefesinde meta-varlık, şey, hak, vücûd (insanî varlık ve bilgi), eys, inniyye (varlık), mevcûd (varlık ve cümlede bağ) olmak üzere altı terim olarak varolmakta, Bir (vâhid) kavramı üzerinden bir-çok felsefesi olarak ortaya çıkmaktadır. Kindî’de Bir sayı değildir. Bir çok değildir. Bir nefs değildir. Sayı ikiyle başlar. İki çokluktur. Bir haktır. Bir el-Hakk’ı ifade ederken birlik, şeylerin (eşyâ) gerçekliği olarak varolmakta, Kindî onları tümeller olarak ifade etmektedir. Böylece varlık varoluşu bakımından birlik ve çokluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu şekliyle Kindî metafiziği, bizim Türkçe “Varlık” kavramımızın “ötesi”ni ve bir örneğini, klasik İslam metafiziğinin de başlangıcını oluşturmaktadır.

BÜYÜK BUHRAN’IN TÜRKİYE EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ BİR NETİCESİ: BUHRAN VERGİSİ*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 221-260 · DOI: 10.33419/aamd.1015971
Tam Metin
Bu çalışma, tüm dünyayı etkisi altına alan 1929 Büyük Buhranı’nın bir neticesi olarak Türk mali sisteminde yürürlüğe sokulan buhran vergisini ele almaktadır. Olağanüstü bir dönemde yürürlüğe sokulan ve geçici bir mahiyette olması beklenen buhran vergisi, yaklaşık 20 yıl boyunca Türk vergi sistemindeki yerini korumuştur. Bu süreçte, buhranın şiddetine bağlı olarak gerek vergi mükellefiyetinin kapsamında gerekse vergi miktarında birtakım değişiklikler yapılmıştır. Tüm bu değişikliklerde, böylesine sarsıcı bir dönemde, toplumun ekseriyetinin mevcut bulunan yükü üstlenmesi gerektiği her daim vurgulanmıştır. Buhran vergisinde meydana gelen değişmeler, ayrıca ilgili dönemde Türk basınının da ilgisini çekmiştir. Bu haberlerde bir yandan buhran vergisinin süreci hakkında bilgi verilirken, diğer yandan bu vergiye ilişkin eleştiriler de sıralanmıştır. Netice itibariyle Büyük Buhran’ın bir sonucu olan buhran vergisinin Türkiye ekonomisi üzerinde derin bir etkisi bulunmaktadır. Bu anlamda buhran vergisinin incelenmesinde dönemin basınından (Akşam gazetesinden) istifade edilmesi çalışmayı önemli kılmaktadır. Çünkü söz konusu haberler, ilgili döneme yine ilgili dönemin bir penceresinden bakılmasını temin etmektedir. Bu da söz konusu konuya dair değerlendirmeleri değerli kılmaktadır. Tüm bu değerlendirmeleri dikkate aldığımızda çalışmanın maliye tarihi alanında ortaya konulacak çalışmalara cüzi de olsa bir katkı sunabileceği düşünülmektedir.

TÜRKİYE’NİN KALKINMASINDA SÜMERBANK VE ETKİNLİĞİ (1933-1987)*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 261-306 · DOI: 10.33419/aamd.1015978
Tam Metin
Türkiye’nin millî iktisadi hedefler kapsamında kalkınması başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ilk dönem Cumhuriyet hükûmetlerinin programlarında her zaman yer alan konular arasındaydı. Bu bağlamda sanayileşme; kalkınmanın en önemli aşamalarından biri olarak ele alındı. Sanayileşme çalışmaları kapsamında 1923-1930 döneminde çeşitli girişimlerde bulunuldu. Ancak istenilen hedeflere ulaşılamadı. Dönemin koşulları da dikkate alınarak hızlı ve etkili bir şekilde kalkınmak için 1930’ların başından itibaren karma ekonomik bir yapı yerine devletçilik ilkesi eksenli bir ekonomi politikası izlenmeye başlandı. Böylece doğrudan kamu destekli yatırımların yolu açıldı. Kamu destekli yatırımlarda tesisleşme sürecini yönetmek, desteklemek ve sürdürmek için 1933’te Sümerbank kuruldu. Türkiye’nin ilk Kamu İktisadi Teşekkülü olma özelliğini taşıyan Sümerbank’ın adı bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından konuldu. Sümerbank faaliyette bulunduğu süre zarfında ülkenin birçok yerinde kurduğu fabrikalar ve açtığı işletme ve müesseseler ile ekonomiye önemli katkıda bulundu. Türkiye’de 1980’lerin başından itibaren ekonomi politikasında yaşanan sistem değişikliği ve gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları Sümerbank’ı da etkiledi. Kurum 1987’de Sümerbank Holding A.Ş. adı ile çalışmalarına devam etti. Bu makalede Kurumun bizzat Sümerbank adıyla faaliyetlerini sürdürdüğü 1933-1987 dönemi ele alınarak değerlendirilmeye çalışılmıştır.

DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE ADIYAMAN VİLAYETİNİN KURULUŞUNA DAİR BİR TARTIŞMA*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 357-382 · DOI: 10.33419/aamd.1016007
Tam Metin
Demokrat Parti’nin 10 yıl süren iktidarının tartışmalı konularından birisi 1954 seçimlerinden sonra Malatya’nın ikiye bölünmesi ve Adıyaman vilayetinin kurulmasıdır. Osmanlı Devleti’nin dönüşüm çağı sayılan Tanzimat döneminde yapılan idari taksimat düzenlenmeleri sırasında bölgenin Malatya’ya bağlanmasından hemen hemen bir asır sonra Adıyaman, Demokrat Parti tarafından il hâline getirilmiştir. 1954 seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü’nün memleketi Malatya’nın bölünmesi ve aynı dönemde Cumhuriyetçi Köylü Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı’nın memleketi Kırşehir vilayetinin de ilçeye dönüştürülmesi geniş tartışmalara neden olmuştur. Demokrat Parti iktidarının seçimlerde muhalefet partilerine oy veren bölgeleri cezalandırdığı tartışmaları daha o günlerde başlamış ve günümüzde de Demokrat Parti karşıtı çevrelerde genellikle kabul görmüş bir düşünce olarak yerleşmiştir. Oysa Adıyaman’ın Malatya’dan ayrılarak il hâline getirilmesine ne İsmet İnönü ve ne de Cumhuriyet Halk Partisi mensupları karşı çıkmışlardır. Parlamentoda yapılan kanun tasarısı görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tasarıyı desteklemişler, itirazlarını ise Adıyaman’ın il hâline getirilmesine değil; bu yeni vilayete bağlanacak ilçelerin hangileri olacağına yöneltmişlerdir. İsmet İnönü de kendi memleketi Malatya’nın ikiye ayrılarak Adıyaman’ın kurulmasına itiraz etmemiş; ancak eleştirilerini daha çok Kırşehir’in ilçe hâline getirilmesi üzerinde yoğunlaştırmıştır. Dolayısıyla o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi mensupları açısından bir sorun olarak görülmeyen Malatya’nın ikiye ayrılması konusunu Demokrat Parti iktidarının muhalefete oy veren bir ili cezalandırması olarak değerlendirecek somut veriler mevcut değildir.

1950-1980 ARASI DÖNEMDE AĞRI’NIN KIRSAL KESİMİNDE GÜNDELİK HAYAT, TARIM VE HAYVANCILIK*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 419-457 · DOI: 10.33419/aamd.1016037
Tam Metin
Bu akademik çalışma 1950 ve 1980 arası dönemde Türkiye tarımında “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan, toplumsal ve iktisadi dönüşümün yaşandığı bir dönemde Ağrı ili tarımını incelemektedir. Hatta bu çalışma Ağrı ilindeki coğrafi koşulların kırsal alanlarda gerçekleştirilen hayvansal üretim ve bitkisel üretim üzerindeki etkisini gündelik toplumsal ve iktisadi yaşam koşulları altında açıklamaktadır. O dönemlerde tarımda makineleşme, verim artışı, ürün çeşitliliği ve pazara yönelik tarımsal üretim süreçlerinin Ağrı kırsalındaki durumunu da açıklamaktadır. Tüm bunlara ek olarak Ağrı kırsalındaki bu sosyoekonomik dönüşümü daha net bir şekilde ortaya koyabilmek için bu çalışma Ağrı ilindeki bitkisel ve hayvansal üretim istatistikleriyle Türkiye ortalamalarını da kıyaslamaktadır. Böylece de Ağrı ilindeki tarımsal yapıların ve gündelik toplumsal yaşamdaki değişimin dinamiklerinin ne derece bir dönüşüm gösterdiği veya geleneksel toplumsal yapı içinde ne derece durağanlık gösterdiğinin de cevabını aramaktadır. Ancak Ağrı ilinin ekilebilir alanları ve Erzurum ili ile olan ulaşım imkânları dikkate alındığında Ağrı ilinin pazara yönelik üretim için yüksek bir tarım potansiyelinin olduğunu vurgulamaktadır. Ancak sonuç olarak bu çalışma Ağrının coğrafyasını, demografik yapısını ve tarım faaliyetlerindeki dönüşümü coğrafya, iktisat, ziraat, sosyoloji ve tarih gibi farklı disiplinlerin perspektifinden ve sıradan insanların gözünden anlatmaya çalışmaktadır.

27 MAYIS ASKERÎ YÖNETİMİNİN SİVİL İDAREYE GEÇME ÇABALARI: YUVARLAK MASA KARARLARI*

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 104 · Sayfa: 383-418 · DOI: 10.33419/aamd.1016016
Tam Metin
27 Mayıs askerî müdahalesiyle başlayan askerî yönetim, yeni bir hukuki düzeni kurdu. Askerler bu hukuki düzeni koruyarak sivil yönetime geçmek istiyordu. Bu süreçte askerler, iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti (DP)’nin siyasi mirasçısı olan Adalet Partisi (AP)’nin 27 Mayıs’la birlikte kurulan bu hukuki düzeni yıkmak istemesinden korkuyorlardı. Askerler AP’yi kapatmayı düşündüler. Fakat siyasette AP’nin dışında DP’nin siyaset anlayışına sahip çıkan başka siyasi partiler de vardı. Bu partilerin tamamını kapatmak mümkün değildi. Ülkenin serbest seçimlerle sivil idareye geçebilmesi için askerler ile siyasi parti temsilcileri arasında bir dizi toplantılar yapıldı. Bu toplantılar sonucunda siyasi partiler, askerlerin bütün taleplerini kabul ettiler. 5 Eylül 1961 tarihinde Çankaya’da imzalanan Yuvarlak Masa Kararlarıyla, askerler ile siyasi partiler arasındaki anlaşma kâğıda döküldü. Bu kararların benzeri bir anlaşma basın temsilcileriyle de imzalandı. Böylece askerler sivil yönetime giderken siyasiler ve basın mensuplarıyla 27 Mayıs askerî müdahalesinin kurduğu siyasal düzeni koruma üzerine anlaşmış oldular. Yuvarlak Masa Kararları, ülkenin sivil yönetime geçişini kolaylaştırmış oldu.

CUMHURİYET TÜRKİYE’Sİ HALICILIĞI- II: 1980-2000 YILLARI ARASI

Arış · 2021, Sayı 18 · Sayfa: 122-140 · DOI: 10.34242/akmbaris.2021.151
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında nüfusun büyük çoğunluğu kırsal alanda yaşamaktaydı ve ekonomi insan gücüyle yapılan işlere, tarım ve hayvancılığa dayalıydı. Bu yıllarda yapılan ekonomi çalışmaları tarımın modernleştirilmesi, milli sanayinin teşvik edilmesi ve kurulması gibi adımları önceliğe alırken, Cumhuriyet öncesinden önemli bir üretim ve ihraç mamulü olan halı ve halıcılık ise göz ardı edilmemiştir. Cumhuriyetin en başından beri hükümetlerin, kurulan birtakım komisyonlar, kurumlar ve uzmanlar aracılığıyla halıcılık sektörünü izlediği, ekonominin hedefleri doğrultusunda aldığı kararlarla daha fazla ihracat, üretim, gelir, istihdam ve sanayileşme yolunda ona şekil vermeye çalıştığı görülmektedir. Böylece ülke halıcılığı, 1923 yılından 1980 yılına, yerel ve küresel, ekonomik, siyasi, teknolojik, iyi veya kötü yönlü gelişmelere maruz kalarak, bunlara tepkiler verip değişimler göstererek gelmiştir. 1980-2000 yılları arasında ise yine benzer etkilerle ve kontrol mekanizmaları ile halıcılıkta birtakım gelişmeler gözlenmektedir. Bunlardan en önemlisi makine halıcılığı alanında yapılan yatırıma bağlı üretim artışı ve bunun el halıcılığına ve ülke ekonomisine olan etkileridir. Bir diğeri Dünya’da halı üreten bazı önemli ülkelerde meydana gelen siyasi gelişmeler ve savaşlar nedeniyle üretimin Türkiye dahil başka ülkelere kaymasıdır. En önemli durum ise, 2000 sonrası Türk el halıcılığını kökten etkileyecek olan, 1995’te Türkiye’nin Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecinde imzaladığı anlaşmalar sonrası el halısı ithalatına engel koyamaması sorunsalının başlamasıdır. Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1980-2000 yılları arasındaki halıcılık tarihinde görülen önemli gelişmelere odaklanmaktadır. Türkiye’de halıcılığa dair yerel çaplı ve tarihi birçok araştırma yapılmış olmasına rağmen, ekonomiyi etkilediği için, 2000’lere kadar en kapsamlı ve güvenilir olarak genel çerçeveyi çizen veriler, devletin uzmanlara hazırlattığı beş yıllık kalkınma planlarında ve komisyon raporlarında yer almaktadır. Bu çalışma 1970’lerin sonu, 2000’lerin başı arasında devletin hazırlattığı kalkınma planları ve raporlarında yer verilen el halısı ve makine halısı üretimine dair bilgileri temel almaktadır. Bunlarla birlikte bu yirmi yıllık süreçte dikkati çeken, Türk halıcılığını etkileyen, bazı yerel, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelere de yer verilmektedir.