742 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 25
- Ottoman Empire 25
- Osmanlı 23
- Dokuma 21
- Ottoman 21
Asur Belgelerinde Kan Parası
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 301 · Sayfa: 887-906 · DOI: 10.37879/belleten.2020.887
Özet
Tam Metin
Bu çalışma Eski ve Yeni Asur Dönemi belgelerinden iyi bilinen “kan parası” uygulaması hakkındadır. Orta Asur Kanununda yer almasa da Kan parasının Asur toplum yaşamında ve hukuk anlayışında önemli bir yer edindiği diğer dönem belgelerinden bilinmektedir. Kan parasının, öldürülen kimsenin yakınları tarafından kazanılan bir hak olduğu anlaşılmaktadır. Asur belgelerinde kan parası dāmu kelimesiyle ifade edilmiştir. Bahsi geçen kelime Eski Asur Döneminde her zaman fonetik olarak yazılmışken, Yeni Asur Dönemi belgelerinde ÚŠ/MÚD logogramıyla da ifade edilmiştir.
II. Meşrutiyet Döneminde İstanbul’da Sosyal Bir Problem Olarak Kumar İlleti
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 301 · Sayfa: 1143-1174 · DOI: 10.37879/belleten.2020.1143
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın temel amacı, II. Meşrutiyet döneminde İstanbul’da toplumsal hayatı derinden etkileyen kumar illetinin yaygınlaşmasının sebeplerini ve Osmanlı Devleti’nin buna yönelik aldığı tedbirleri irdelemek olarak tanımlanır.
II. Meşrutiyet dönemi, kronolojik olarak kısa bir zaman aralığını oluştursa da ekonomik ve toplumsal açıdan birçok sarsıntının yaşandığı, tarihsel açıdan çarpıcı bir süreci ifade eder. Bu dönemde görülen sıra dışılıkta; XIX. yüzyılda başlayan ve XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar süren savaşların etkileri, toprak kayıpları, meşruti yönetimle ilgili yaşanan siyasal gerilimler, özgürlükçü ortam, sosyo-ekonomik krizler, ödenemeyen maaşlar, göçler, Avrupa’nın kültürel ve fiziksel etkisine açık olma durumu etkili olmuştur. Yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal gerilimler toplumu derinden etkilemiş sosyal yapıda çözülmeler baş göstermiştir. Bu dönemde içki, kumar, sefâhat ve fuhuş gibi eylemlerin artışı sosyal çözülmenin varlığına işaret etmektedir.
II. Meşrutiyet döneminde kumar illeti toplumun sosyal ve ahlakî yapısını sarsıcı boyutlara ulaşmış, aile yapısı zarar görmüş, özellikle memurlar arasında kumarın yayılması devletin itibarını sarsmıştır. Kumarın toplumsal bir hastalığa dönüşmesi Osmanlı hükümetlerinin tedbir almasını gerekli kılmış, ancak yapılan yasal düzenlemeler ve alınan polisiye tedbirler kumarı önleyememiştir.
İstanbul, devletin başkenti olarak mevcut sorunları ve gerilimleri en derinden hisseden şehir olmuştur. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı tarzı bir başkente dönüşme sancıları çeken şehirde, aynı anda Batılı yaşam tarzı da etkili olmaya başlamıştır. Bu meyanda eğlence hayatı renklenmiş, kulüpler, barlar, lokantalar, gazinolar ve oteller yeni eğlence mekânlarını oluşturmuştur. Osmanlı başkentinin geleneksel dokusu bozulmuş, kahvehanelerde ve diğer mekânlarda içki, kumar ve sefâhat belirgin hale gelmiştir.
Araştırmanın temel kaynağını Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivindeki belgeler oluşturmuştur. İlaveten dönemin süreli yayınlarından yararlanılmıştır.
19-20. Yüzyıllarda Avrupa’da ve Türkiye’de Askerî Posta Güvercini Kullanımı
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 301 · Sayfa: 1175-1218 · DOI: 10.37879/belleten.2020.1175
Özet
Tam Metin
Haberleşme ile ilgili teknolojik aygıtların icadı öncesinde tüm dünyada haberleşme aracı olarak kullanıldıkları bilinen güvercinler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Avrupa’da tekrar askerî haberleşme amacıyla kullanılmaya başlanmıştı. Savaşlar sırasında muhasara altına alınan ve telgrafla haberleşme hatları kesilen bölgelerin dışarısı ile haberleşmesi güvercinler aracılığıyla sağlanmaktaydı. 1870-1871 AlmanyaFransa Savaşı’nda Paris’in muhasarası sırasında Fransızlar Paris ile haberleşmek için posta güvercini kullanmış, bu savaşı takip eden yıllarda Avrupa ülkelerinde askerî birimler içerisine posta güvercini (Latince isimlendirmesi Columba Livia Domestica) şubeleri de dâhil edilmişti. Avrupa’daki gelişmeler birçok konuda olduğu gibi Osmanlı Devleti’ne de yansımış, özellikle II. Abdülhamit döneminde İstanbul merkezli bir posta güvercini sistemi kurulmaya çalışılmıştı. Sultan’ın iktidarının son yıllarında nizamnamesi de yayımlanarak Avrupa’da olduğu gibi resmî bir askerî birim haline getirilmeye çalışılan posta güvercini sisteminin uygulamaya konulması mümkün olamamıştı. Buna karşılık başta Rusya olmak üzere farklı ülkelerin Osmanlı sınırlarında güvercinler aracılığıyla istihbarat topladıkları görülmekte ve devlet bu karşı istihbarat faaliyetlerine engel olmaya çalışmaktaydı. Hem II. Abdülhamit döneminde hem de sonrasında – özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında – devletin güvenlik endişeleri arasında başka ülkeler tarafından kullanılan posta güvercinleri de yer alıyordu. Osmanlı Devleti bunlarla mücadele ederken kendi posta güvercini sistemini kurmak için uğraşmaya da devam etmişti. Uygulamaya bir türlü geçirilemeyen bu sistemle ilgili çalışmalar, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da sürdürülecek ve Türkiye Cumhuriyeti’nde de askerî posta güvercini sistemi kurmaya yönelik çalışmalar görülecekti.
Kıbrıs’ta Modern Belediye Teşkilatının Doğuşu (1868-1876)
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 301 · Sayfa: 1115-1142 · DOI: 10.37879/belleten.2020.1115
Özet
Tam Metin
1850’lere kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki beledî işler Kadı, Muhtesip ve İhtisap Ağası gibi yerel yetkililer tarafından yerine getirildi. Belediye terimi Tanzimat döneninde ortaya çıktı ve günümüzdeki anlamını kazandı. 1857 yılında Altıncı Daire-i Belediye Nizâmâtı ve 1858 yılında Nizâm-ı Umûmî’nin yürürlüğe konulması ile belediye teşkilatı meydana getirmek için ilk adım imparatorluğun başkentinde atıldı ve Galata ve Beyoğlu Belediyesi kuruldu. 1867 yılı Vilayâtta Devâir-i Belediye Meclislerinin Vezâif-i Umûmiyyesi Hakkında Talimat adlı yeni bir nizamnameye tanık oldu ve bu düzenleme Osmanlı eyaletlerinde belediye teşkilatının vücut bulmasını beraberinde getirdi. Kıbrıs Tanzimat döneminde modern belediyelerin teşekkül ettiği ilk yerlerden biriydi. Şu halde bu çalışmanın amacı ilk belediyelerin Kıbrıs’ta nasıl ve ne zaman kurulduğunu ortaya koymak ve Tanzimat dönemi çalışmaları ile Osmanlı İmparatorluğu’ndaki belediyeler tarihine katkıda bulunmaktır.
Osmanlı Devleti Döneminde Antalya Demiryolu Hattı Projesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 1-36 · DOI: 10.33419/aamd.815142
Özet
Tam Metin
Sanayileşmenin önemli sonuçlarından biri olan demiryolları,19. yüzyılın güvenilir ve hızlı ulaşım araçlarından biri olması, askeri faydalar sunması, stratejik yönleriyle siyasi avantajlar kazandırması nedeniyle Osmanlı Devleti tarafından benimsenen ve talep edilen bir ulaşım aracı olmuştur. Yenileşme hareketinin bir gereği olarak kabul edilen demiryolları, ülke topraklarındaki liman ve iç bölgeleri arası bağlantı için önemli görülmüştür. Bu nedenle yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından Osmanlı Devleti'ne demiryolu yapımı için teklif götürülen bölgelerden birisi de bir liman ve ticaret bölgesi olan Antalya hattı olmuştur. Bu çalışmada öncelikli olarak Osmanlı Devleti'ndeki demiryolu faaliyetleri genel bir tarihsel değerlendirmeyle ele alınacak, ardından yapımı planlanan ancak gerçekleştirilemeyen Antalya Demiryolu Hattı projesi üzerinde durulacak, ayrıca günümüzde de hâlâ mevcut olmayan bu hattın Osmanlı Devleti döneminde yapılamama nedenlerine değinilecektir. Bu çalışmayla, Osmanlı Devleti'nde yapımı planlanan bu hattın günümüze kadar gerçekleştirilememe nedenlerine tarihsel bir zemin sunma amaçlanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı Esnasında Erzincan, Bağdat Ve İstanbul’da Açılan Alman Kızılhaç Askerî Hastaneleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 37-76 · DOI: 10.33419/aamd.815257
Özet
Tam Metin
1864 Cenevre Sözleşmesi'nden itibaren Avrupa'da kurulmaya başlayan uluslararası yardım kuruluşlarından biri de Alman Salib-i Ahmer (Kızılhaç) Cemiyetidir. Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78)'ndan Balkan Savaşları'na, Osmanlı'nın dahil olduğu hemen her savaşta Türk cephesinde sağlık çalışmaları yürüten bu cemiyet, Birinci Dünya Savaşı enasında da Osmanlı topraklarına sağlık ekipleri göndermiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte askeri iş birliğinin yanında tıbbi destek adı altında Osmanlı cephelerine yüzlerce sağlık personeli gönderen Almanya, İstanbul'daki askeri misyonun talebi ve Harbiye Nezareti ile Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin tavsiyesi doğrultusunda Erzincan, Çanakkale, Bağdat, İstanbul ve Kudüs'te sağlık çalışması yürütme kararı almıştı. Bu çalışmada, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, Alman Salib-i Ahmer Cemiyeti'nin Osmanlı topraklarına sağlık ekipleri gönderme kararı alması ve bu istikamette Erzincan, Bağdat ve İstanbul'da çalışmaların nasıl başladığı izah edilecek; belirtilen istasyonlarda askerlerin tedavileri ile salgın hastalıklara karşı sağlık ekiplerinin verdikleri mücadeleler detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.
Majestelerinin Sadık Askerleri: Çanakkale Cephesi’nde Büyük Britanya’ya Bağlı Birlikler
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 77-106 · DOI: 10.33419/aamd.815784
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı'nın en kanlı safhasını teşkil eden Çanakkale Cephesi'nin savaş tarihi açısından yol açtığı sonuçlar yerli ve yabancı birçok araştırmaya konu olmuştur. Görünürde İtilaf ve İttifak blokları arasında cereyan eden Çanakkale Cephesi'nin XX. yüzyılda yeni bir görünüm kazanan ulusçu ve bağımsızlıkçı hareketlere ilham kaynağı olduğu gerçeği ise tarih araştırmalarında genellikle göz ardı edilen bir husustur. İngiliz kolonilerinden temin edilen Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerin oluşturdukları ANZAC ordusu, İrlandalı askerlerden kurulan 10. Tümen ve İskoç birliklerinden oluşan 52. Piyade Tümeni Çanakkale Cephesi'nde çok kötü şartlar altında gerçekleşen muharebelerde verilen görevleri yapmışlardır. Sözü edilen İngiltere'ye bağlı birlikleri I. Dünya Savaşı'ndaki diğer cephelerde olduğu gibi Çanakkale Cephesi'nde de motive eden hususlar; İngiliz Kraliyeti 'ne karşı duyulan sadakat bağları, dinsel sorumluluklar ve siyasi ilişkiler şeklinde sıralanabilir. Savaşın başlarında çok yoğun duygularla motive olabilen askeri birlikler ve kolonilerdeki kamuoyu, cephede ağır kayıplar verilmesinden sonra derin endişelere sürüklenmiştir. Cephede verilen bu ağır kayıplar ve askerlerin içinde bulunduğu kötü koşullar dönemin en etkili kitle iletişim aracı olan yazılı basın aracılığıyla ilgili koloni toplumlarına iletilmiştir. Bu çalışmada ağırlıklı olarak koloni birliklerinin Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerinin kendi kamuoylarında nasıl takip edildiği ve hangi duyguları uyandırdığı hususu üzerinde durulmuştur. Çanakkale Cephesi'nde muharebelerin sürdüğü dönemde İngiliz yönetiminde olan koloni devletlerinde yayınlanan gazete koleksiyonları üzerinde tarama yapılarak elde edilen verilerin araştırma ve monografi eserleriyle karşılaştırılmasının, bu çalışmanın temel hipotezini oluşturan İngiliz kolonilerinde savaş ve uluslaşma arasındaki bağı ortaya koyabileceği düşünülmektedir.
Mussolini’nin “Dört Güç Paktı” Projesi Ve Türkiye’nin Siyasal Eylemciliği
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 137-200 · DOI: 10.33419/aamd.815918
Özet
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan "Versay Sistemi" mevcut sorunları ortadan kaldıramadığı gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünya ekonomik krizinin etkilerinin Avrupa'yı kasıp kavurduğu, silahsızlanma konferanslarının başarısız olduğu, Japonya'nın Mançurya'yı işgali ile Milletler Cemiyeti'nin etkisizliğinin iyice anlaşıldığı bir ortamda; revizyonist İtalya'da Faşist Başbakan Benito Mussolini tarafından "Dört Güç Paktı" projesi ortaya atılmıştır. Mussolini'nin projesinin amacı; aralarında yaşamsal sorunlar bulunan İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya'yı bir araya getirerek Avrupa'da ülkeler arasında hiyerarşik bir düzen, bir çeşit "direktör yönetimi" oluşturmak, Milletler Cemiyeti'ni işlevsizleştirmek, Avrupa ve Dünya meselelerinde böylece söz sahibi olmak ve Sovyetler Birliği'ni Avrupa dışında tutarak komünizmin yayılmasına engel olmaktır. Mussolini'nin bu projesi, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında benzer bir durumla karşılaşan ve Lozan Barış Antlaşması ile modern sınırlarını elde eden Türkiye Cumhuriyeti'nde büyük bir endişe meydana getirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, bu projenin ortaya çıkmasından itibaren engellenmesi yönünde direktifini vermiştir. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey'in Sovyetler Birliği ve Romanya Dışişleri Bakanları ile yaptığı çalışmalar neticesinde başlatılan bir inisiyatif ile Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Maksim Litvinov'un "Mütecavizin Tarifi" kriterleri çerçevesinde, Londra'da, Türkiye'nin dahil olduğu iki ayrı antlaşma imzalanmıştır. Baltık Denizi'nden Basra Körfezi'ne kadar olan coğrafyada yer alan ülkeleri bir araya getiren bu antlaşmalar, "Dört Güç Paktı"nın uygulamaya geçirilmesi tehlikesi karşısında, Dünya barışı adına en önemli engeli oluşturmuştur. Bu çalışmada; Mussolini'nin "Dört Güç Paktı" projesinin ortaya çıkışı ile bu projenin uygulama safhasına geçirilmemesi için Türkiye tarafından ortaya konan dış politika ve bu süreçte izlenen diplomatik faaliyetler ele alınıp değerlendirilecektir.
Karboğazı Savaşı’nda Esir Alınan Fransız Taburu Ve Kayıp Bayrak Meselesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 107-136 · DOI: 10.33419/aamd.815912
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Çukurova bölgesinin elde tutulmasını sağlamak hususunda son derece stratejik bir öneme sahip olan Pozantı, 27 Aralık 1918'de "Verdün Kahramanı" olarak da bilinen Binbaşı Mesnil komutasındaki güçlendirilmiş bir tabur vasıtasıyla işgal edilmiştir. Milli Kuvvetlerin Adana'da teşkilatlanması sonrasında bu derece stratejik öneme sahip olan bir yerin Fransız işgali altında kalmasına izin verilmek istenmemiştir. Pozantı Kuşatması neticesinde Binbaşı Mesnil, taburu ile Pozantı'yı terk etmek zorunda kalmıştır. Milli Kuvvetlerin Karboğazı'nda kurdukları pusu neticesinde 200'ün üzerinde kayıp veren Fransız taburu 23 subay ve 650 eri ile teslim olmak zorunda kalmıştır. Milli Mücadele tarihimizde 40 kişilik bir kuvvetle elde edilen bu zafer, Cumhuriyet döneminde Yeni Adana Gazetesi imtiyaz sahibi Ahmet Remzi Bey (Yüreğir) ile Türk Sözü Gazetesi imtiyaz sahibi Ferid Celal Bey'i (Güven) karşı karşıya getirmiştir. Farklı konularda daha öncesinde de karşılıklı suçlamaların yöneltildiği bu iki gazeteden Türk Sözü Gazetesi'nin "Menil Taburunun Bayrağı" başlıklı haberi ile esir Fransız tabur bayrağının Ahmet Remzi Bey tarafından Fransızlara satıldığı iddiası konuyu bambaşka bir boyuta taşımıştır. Bahsi geçen iddianın amacı halk nazarında Ahmet Remzi Bey'i itibarsızlaştırmaktır. Tartışmalar halkın ilgisini çekmiş, siyasetçiler ve halk uzun süre Tabur Bayrağı meselesi ile meşgul olmuş ve sorun mahkemeye taşınmıştır. 13 Temmuz 1930 tarihli bir haber ile başlayan Tabur Bayrağı tartışması 15 Ocak 1932'de Adana Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararına kadar devam etmiştir. Bu çalışmada iki gazete arasındaki iddiaların ve suçlamaların tamamının incelenmesi yerine sadece Fransız Tabur Bayrağı'nın akıbeti ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada, birincil kaynak olarak; Türk Sözü ve Yeni Adana Gazeteleri ile olayın şahitleri içerisinde yer alan şahısların anılarından istifade edilmiştir.
TBMM’de Ekonomik Gündem: Rus Altınları (1920-1922)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 255-276 · DOI: 10.33419/aamd.815937
Özet
Tam Metin
1918 yılına gelindiğinde, I. Dünya Savaşı Yakındoğu bölgesi için henüz neticeye kavuşmamıştı. TBMM Hükûmeti Bolşevik Rusya'sıyla bir yandan siyasî ilişkilerini geliştirirken bir yandan da maddî yardımların yapılması için görüşmelerini sürdürdü. Uzun süren müzakerelerden sonra altın rubleler halinde yardım yapılması konusunda mutabakata varıldı. Altınlar mali sıkıntıların giderilmesi maksadıyla piyasaya sürüldü. Eylül 1920 tarihinden itibaren 1 altın ruble 59 kuruş, kasım 1921 tarihinden sonra ise 75 kuruş üzerinden işlem görmeye başladı. Öte yandan millî bir bankanın olmayışı, Maliye Vekâletinin sabit bir değer üzerinden altın politikasını yürütmesine sebep oldu. Bu durum yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Hazinenin zarara uğratıldığına yönelik yapılan yorumlar, meclisin gündemine taşınmıştı. Meclisin tartıştığı konular sadece bununla sınırlı değildi. Altın kaçakçılığını önlemek adına atılan adımlar yetersiz kalmıştı. Altın fiyatlarında oynama yapılmasına rağmen istenilen sonuca ulaşılamamıştı. Dolayısıyla altın kaçakçılığı, bir an önce çözüme kavuşturulması beklenen sorunların başında gelmekteydi.