788 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 27
- Ottoman Empire 26
- Osmanlı 24
- Dokuma 23
- Weaving 23
Osmanlı Devleti Döneminde Antalya Demiryolu Hattı Projesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 1-36 · DOI: 10.33419/aamd.815142
Özet
Tam Metin
Sanayileşmenin önemli sonuçlarından biri olan demiryolları,19. yüzyılın güvenilir ve hızlı ulaşım araçlarından biri olması, askeri faydalar sunması, stratejik yönleriyle siyasi avantajlar kazandırması nedeniyle Osmanlı Devleti tarafından benimsenen ve talep edilen bir ulaşım aracı olmuştur. Yenileşme hareketinin bir gereği olarak kabul edilen demiryolları, ülke topraklarındaki liman ve iç bölgeleri arası bağlantı için önemli görülmüştür. Bu nedenle yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından Osmanlı Devleti'ne demiryolu yapımı için teklif götürülen bölgelerden birisi de bir liman ve ticaret bölgesi olan Antalya hattı olmuştur. Bu çalışmada öncelikli olarak Osmanlı Devleti'ndeki demiryolu faaliyetleri genel bir tarihsel değerlendirmeyle ele alınacak, ardından yapımı planlanan ancak gerçekleştirilemeyen Antalya Demiryolu Hattı projesi üzerinde durulacak, ayrıca günümüzde de hâlâ mevcut olmayan bu hattın Osmanlı Devleti döneminde yapılamama nedenlerine değinilecektir. Bu çalışmayla, Osmanlı Devleti'nde yapımı planlanan bu hattın günümüze kadar gerçekleştirilememe nedenlerine tarihsel bir zemin sunma amaçlanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı Esnasında Erzincan, Bağdat Ve İstanbul’da Açılan Alman Kızılhaç Askerî Hastaneleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 37-76 · DOI: 10.33419/aamd.815257
Özet
Tam Metin
1864 Cenevre Sözleşmesi'nden itibaren Avrupa'da kurulmaya başlayan uluslararası yardım kuruluşlarından biri de Alman Salib-i Ahmer (Kızılhaç) Cemiyetidir. Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78)'ndan Balkan Savaşları'na, Osmanlı'nın dahil olduğu hemen her savaşta Türk cephesinde sağlık çalışmaları yürüten bu cemiyet, Birinci Dünya Savaşı enasında da Osmanlı topraklarına sağlık ekipleri göndermiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte askeri iş birliğinin yanında tıbbi destek adı altında Osmanlı cephelerine yüzlerce sağlık personeli gönderen Almanya, İstanbul'daki askeri misyonun talebi ve Harbiye Nezareti ile Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin tavsiyesi doğrultusunda Erzincan, Çanakkale, Bağdat, İstanbul ve Kudüs'te sağlık çalışması yürütme kararı almıştı. Bu çalışmada, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, Alman Salib-i Ahmer Cemiyeti'nin Osmanlı topraklarına sağlık ekipleri gönderme kararı alması ve bu istikamette Erzincan, Bağdat ve İstanbul'da çalışmaların nasıl başladığı izah edilecek; belirtilen istasyonlarda askerlerin tedavileri ile salgın hastalıklara karşı sağlık ekiplerinin verdikleri mücadeleler detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.
Majestelerinin Sadık Askerleri: Çanakkale Cephesi’nde Büyük Britanya’ya Bağlı Birlikler
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 77-106 · DOI: 10.33419/aamd.815784
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı'nın en kanlı safhasını teşkil eden Çanakkale Cephesi'nin savaş tarihi açısından yol açtığı sonuçlar yerli ve yabancı birçok araştırmaya konu olmuştur. Görünürde İtilaf ve İttifak blokları arasında cereyan eden Çanakkale Cephesi'nin XX. yüzyılda yeni bir görünüm kazanan ulusçu ve bağımsızlıkçı hareketlere ilham kaynağı olduğu gerçeği ise tarih araştırmalarında genellikle göz ardı edilen bir husustur. İngiliz kolonilerinden temin edilen Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerin oluşturdukları ANZAC ordusu, İrlandalı askerlerden kurulan 10. Tümen ve İskoç birliklerinden oluşan 52. Piyade Tümeni Çanakkale Cephesi'nde çok kötü şartlar altında gerçekleşen muharebelerde verilen görevleri yapmışlardır. Sözü edilen İngiltere'ye bağlı birlikleri I. Dünya Savaşı'ndaki diğer cephelerde olduğu gibi Çanakkale Cephesi'nde de motive eden hususlar; İngiliz Kraliyeti 'ne karşı duyulan sadakat bağları, dinsel sorumluluklar ve siyasi ilişkiler şeklinde sıralanabilir. Savaşın başlarında çok yoğun duygularla motive olabilen askeri birlikler ve kolonilerdeki kamuoyu, cephede ağır kayıplar verilmesinden sonra derin endişelere sürüklenmiştir. Cephede verilen bu ağır kayıplar ve askerlerin içinde bulunduğu kötü koşullar dönemin en etkili kitle iletişim aracı olan yazılı basın aracılığıyla ilgili koloni toplumlarına iletilmiştir. Bu çalışmada ağırlıklı olarak koloni birliklerinin Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerinin kendi kamuoylarında nasıl takip edildiği ve hangi duyguları uyandırdığı hususu üzerinde durulmuştur. Çanakkale Cephesi'nde muharebelerin sürdüğü dönemde İngiliz yönetiminde olan koloni devletlerinde yayınlanan gazete koleksiyonları üzerinde tarama yapılarak elde edilen verilerin araştırma ve monografi eserleriyle karşılaştırılmasının, bu çalışmanın temel hipotezini oluşturan İngiliz kolonilerinde savaş ve uluslaşma arasındaki bağı ortaya koyabileceği düşünülmektedir.
Mussolini’nin “Dört Güç Paktı” Projesi Ve Türkiye’nin Siyasal Eylemciliği
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 137-200 · DOI: 10.33419/aamd.815918
Özet
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan "Versay Sistemi" mevcut sorunları ortadan kaldıramadığı gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünya ekonomik krizinin etkilerinin Avrupa'yı kasıp kavurduğu, silahsızlanma konferanslarının başarısız olduğu, Japonya'nın Mançurya'yı işgali ile Milletler Cemiyeti'nin etkisizliğinin iyice anlaşıldığı bir ortamda; revizyonist İtalya'da Faşist Başbakan Benito Mussolini tarafından "Dört Güç Paktı" projesi ortaya atılmıştır. Mussolini'nin projesinin amacı; aralarında yaşamsal sorunlar bulunan İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya'yı bir araya getirerek Avrupa'da ülkeler arasında hiyerarşik bir düzen, bir çeşit "direktör yönetimi" oluşturmak, Milletler Cemiyeti'ni işlevsizleştirmek, Avrupa ve Dünya meselelerinde böylece söz sahibi olmak ve Sovyetler Birliği'ni Avrupa dışında tutarak komünizmin yayılmasına engel olmaktır. Mussolini'nin bu projesi, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında benzer bir durumla karşılaşan ve Lozan Barış Antlaşması ile modern sınırlarını elde eden Türkiye Cumhuriyeti'nde büyük bir endişe meydana getirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, bu projenin ortaya çıkmasından itibaren engellenmesi yönünde direktifini vermiştir. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey'in Sovyetler Birliği ve Romanya Dışişleri Bakanları ile yaptığı çalışmalar neticesinde başlatılan bir inisiyatif ile Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Maksim Litvinov'un "Mütecavizin Tarifi" kriterleri çerçevesinde, Londra'da, Türkiye'nin dahil olduğu iki ayrı antlaşma imzalanmıştır. Baltık Denizi'nden Basra Körfezi'ne kadar olan coğrafyada yer alan ülkeleri bir araya getiren bu antlaşmalar, "Dört Güç Paktı"nın uygulamaya geçirilmesi tehlikesi karşısında, Dünya barışı adına en önemli engeli oluşturmuştur. Bu çalışmada; Mussolini'nin "Dört Güç Paktı" projesinin ortaya çıkışı ile bu projenin uygulama safhasına geçirilmemesi için Türkiye tarafından ortaya konan dış politika ve bu süreçte izlenen diplomatik faaliyetler ele alınıp değerlendirilecektir.
Karboğazı Savaşı’nda Esir Alınan Fransız Taburu Ve Kayıp Bayrak Meselesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 107-136 · DOI: 10.33419/aamd.815912
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Çukurova bölgesinin elde tutulmasını sağlamak hususunda son derece stratejik bir öneme sahip olan Pozantı, 27 Aralık 1918'de "Verdün Kahramanı" olarak da bilinen Binbaşı Mesnil komutasındaki güçlendirilmiş bir tabur vasıtasıyla işgal edilmiştir. Milli Kuvvetlerin Adana'da teşkilatlanması sonrasında bu derece stratejik öneme sahip olan bir yerin Fransız işgali altında kalmasına izin verilmek istenmemiştir. Pozantı Kuşatması neticesinde Binbaşı Mesnil, taburu ile Pozantı'yı terk etmek zorunda kalmıştır. Milli Kuvvetlerin Karboğazı'nda kurdukları pusu neticesinde 200'ün üzerinde kayıp veren Fransız taburu 23 subay ve 650 eri ile teslim olmak zorunda kalmıştır. Milli Mücadele tarihimizde 40 kişilik bir kuvvetle elde edilen bu zafer, Cumhuriyet döneminde Yeni Adana Gazetesi imtiyaz sahibi Ahmet Remzi Bey (Yüreğir) ile Türk Sözü Gazetesi imtiyaz sahibi Ferid Celal Bey'i (Güven) karşı karşıya getirmiştir. Farklı konularda daha öncesinde de karşılıklı suçlamaların yöneltildiği bu iki gazeteden Türk Sözü Gazetesi'nin "Menil Taburunun Bayrağı" başlıklı haberi ile esir Fransız tabur bayrağının Ahmet Remzi Bey tarafından Fransızlara satıldığı iddiası konuyu bambaşka bir boyuta taşımıştır. Bahsi geçen iddianın amacı halk nazarında Ahmet Remzi Bey'i itibarsızlaştırmaktır. Tartışmalar halkın ilgisini çekmiş, siyasetçiler ve halk uzun süre Tabur Bayrağı meselesi ile meşgul olmuş ve sorun mahkemeye taşınmıştır. 13 Temmuz 1930 tarihli bir haber ile başlayan Tabur Bayrağı tartışması 15 Ocak 1932'de Adana Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararına kadar devam etmiştir. Bu çalışmada iki gazete arasındaki iddiaların ve suçlamaların tamamının incelenmesi yerine sadece Fransız Tabur Bayrağı'nın akıbeti ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada, birincil kaynak olarak; Türk Sözü ve Yeni Adana Gazeteleri ile olayın şahitleri içerisinde yer alan şahısların anılarından istifade edilmiştir.
TBMM’de Ekonomik Gündem: Rus Altınları (1920-1922)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 255-276 · DOI: 10.33419/aamd.815937
Özet
Tam Metin
1918 yılına gelindiğinde, I. Dünya Savaşı Yakındoğu bölgesi için henüz neticeye kavuşmamıştı. TBMM Hükûmeti Bolşevik Rusya'sıyla bir yandan siyasî ilişkilerini geliştirirken bir yandan da maddî yardımların yapılması için görüşmelerini sürdürdü. Uzun süren müzakerelerden sonra altın rubleler halinde yardım yapılması konusunda mutabakata varıldı. Altınlar mali sıkıntıların giderilmesi maksadıyla piyasaya sürüldü. Eylül 1920 tarihinden itibaren 1 altın ruble 59 kuruş, kasım 1921 tarihinden sonra ise 75 kuruş üzerinden işlem görmeye başladı. Öte yandan millî bir bankanın olmayışı, Maliye Vekâletinin sabit bir değer üzerinden altın politikasını yürütmesine sebep oldu. Bu durum yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Hazinenin zarara uğratıldığına yönelik yapılan yorumlar, meclisin gündemine taşınmıştı. Meclisin tartıştığı konular sadece bununla sınırlı değildi. Altın kaçakçılığını önlemek adına atılan adımlar yetersiz kalmıştı. Altın fiyatlarında oynama yapılmasına rağmen istenilen sonuca ulaşılamamıştı. Dolayısıyla altın kaçakçılığı, bir an önce çözüme kavuşturulması beklenen sorunların başında gelmekteydi.
Asım Us Ve Vakit: Millî Mücadele Yıllarına Dair Genel Bir Değerlendirme (1919-1920)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 201-254 · DOI: 10.33419/aamd.815929
Özet
Tam Metin
Bu çalışmada; 1919 ve 1920 yıllarının perde arkasını, İstanbul hükûmetinin ikircikli politikasına rağmen Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nı örgütlemek için vermiş olduğu mücadeleyi Asım Us'un kalemi ve Vakit gazetesine yansıyan manşetler üzerinden okunacaktır. Asım Us, Mülkiye yıllarından edinmiş olduğu bilgi birikimini yazılarına taşıyarak Kurtuluş Savaşı'nın haklılığını ve hukuksal boyutunu -ömrünü adadığı- gazetesinde ortaya koymaya çalışmıştır. Özellikle bu durumu açıklarken kaleme aldığı yazılarını İzmir ve Trakya'nın demografik yapısını gösteren istatistiki verilere dayandırmıştır. Her zaman Türk nüfusunun Rum nüfusundan daha çok olduğunu dile getirmiş hatta tarafsız bir komisyonun bu konuda araştırma yapmasını dahi yazılarında talep etmiştir. Çalışmada Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal ayrıca İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) paşaların Millî Mücadele'nin birer lideri olarak tanıtıldığına şahit olunulacaktır. Arşiv belgelerinin, dönem basınının, yerli ve yabancı gözlemcilerin aktardığı bilgilerle 1919-1920 yılına ışık tutmak ve literatürdeki noksanlığın giderilmesi araştırmanın temel amacıdır. Ayrıca bu çalışmayla İzmir'in Yunanlar tarafından haksız yere işgali, Sevr'e giden süreç, mağlup devletlere (Bulgaristan, Avusturya ve Macaristan, Almanya) yapılmayan ancak Osmanlı Devleti'ne yapılan haksız uygulamalar mercek altına alınmıştır.
Dinar’ın Sosyal Ve Kültürel Hayatında Halkevi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 277-298 · DOI: 10.33419/aamd.815948
Özet
Tam Metin
19 Şubat 1932 tarihinde açılan Halkevleri 1951 yılına kadar Türkiye'nin sosyal ve kültürel hayatında çok önemli roller üstlenmiş bir kültür kurumudur. Sistematik bir şekilde oluşturulan çalışma kolları vasıtasıyla hem inkılabı geniş halk kitlelerine benimsetmek ve halkla bütünleşmek hem de kültürel olarak gelişmiş yeni toplum yaratmak amacıyla çok önemli çalışmalar gerçekleştiren Halkevleri kısa sürede yayılmış, birçok il ve ilçede faaliyete başlamıştır. Bu ilçelerden birisi de Dinar'dır. 1935 yılında açılan ve beş şubesi ile faaliyete başlayan Dinar Halkevi, yeni Cumhuriyetin değerlerini halka benimsetme ve modern bir toplum oluşturma amacıyla tiyatro gösterileri, köy gezileri, sağlık araştırmaları, hasta olan halka ve öğrencilere yardım, gençliğin zararlı alışkanlıklardan korunması ve çeşitli spor faaliyetleri gibi bir çok çalışma gerçekleştirmiş, Dinar'ın sosyo-kültürel hayatında 1935-1951 yılları arasında çok önemli bir rol üstlenmiştir.
Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine -Günbed Nüshası Işığında- Düzeltme Teklifleri (2)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 11-22 · DOI: 10.24155/tdk.2020.138
Özet
2019 yılına kadar varlığı bilinen Dede Korkut Oğuznamelerinin sayısı 12 idi. 2019 yılının nisan ayında varlığı bilinen Dede Korkut Oğuznamelerinin sayısı 12'den 13'e çıktı. İran'da yeni bir Oğuzname nüshası bulundu. Bu yazma eser İran'ın Günbed şehrinde yaşayan Veli Muhammed Hoca'nın özel kütüphanesinde korunduğu için Günbed nüshası olarak anılıyor. Yazma nüshanın içerisinde 24 soy ve bir boy yer alıyor. Bu yeni yazma, Dede Korkut Oğuznamelerinin diğer nüshaları üzerine yapılmış olan çalışmalara katkı sunacak birtakım özellikler içeriyor. Söz konusu yeni yazmanın ilk yaprağı kayıp olduğundan adı bilinmiyor. Ancak içeriğine bakıldığında bu yazma eser Kazan Beyin Ejderhayı Öldürmesi adıyla anılabilir. Bu yeni Oğuzname metninin bazı bölümleri, Oğuzname metinleri üzerinde yapılacak yeni okumalara da ışık tutuyor. Yazma eserde geçen bazı gramer yapıları, aynı zamanda Dede Korkut metinleri üzerinde yapılmış olan okumalar konusunda eksiklerin bulunduğunu ve yeni tekliflerin yapılması gerektiğini gösteriyor. Kısacası yeni bulunmuş olan bu yazma eser, önceki metinlerin okunmasına katkı sunacak ögeler içeriyor, birtakım gramer yapılarının yanlış okunduğunu ve yanlış anlaşılmış olduğunu gösteriyor
İstanbul Mektupları (1912, İstanbul, Balkan Savaşı)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 117-152 · DOI: 10.24155/tdk.2020.143
Özet
XX. yüzyıl Tatar edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarı Galiesgar Kamal'in Balkan Savaşı günlerinde İstanbul'dan, Kazan'a yazdığı bu mektuplar, Yoldız gazetesinde yayımlanmıştır. 1906-1918 yılları boyunca Kazan'da çıkan Yoldız gazetesinin yayımcısı E. Maksudi, Yazı İşleri Müdürü G. Kamal'dır. Gazetede Abdullah Tukay, Mecit Gafuri ve Camal Velidi gibi ünlü Tatar yazarlarının makaleleri basılır. Çağdaş Tatar edebiyatının kurucularından Galiesgar Kamal, 6 Ocak 1879 tarihinde Kazan'da doğmuştur. Birkaç yıl okuduğu Osmaniye ve Halidiye medreselerinden sonra 1893-1900 yılları arasında Kazan'daki ünlü Muhammediye medresesinde eğitim alır, ancak aynı zamanda Rus okuluna da devam eder. G. Kamal, medreseyi bitirince halka kültür yaymak amacıyla 1901 yılında Megarif Kütüphanesi adlı kitap şirketini kurar ve 1905 Meşrutiyeti'ne kadar bu şirketi yönetir. Rusya'daki 1905 Meşrutiyeti G. Kamal'ın kültür alanındaki faaliyetinin ve edebî yaratıcılığının genişlemesi yolunu açar. Yazarın bundan sonraki gazetecilik faaliyeti başlıca Yoldız gazetesi çevresindedir. Kısa ayrılıkları saymazsak, 1917 Ekim Devrimi'ne kadar burada çalışır. Bunun yanı sıra 1908-1909 yıllarında Abdullah Tukay ile birlikte, yenilikçi görüşleri savunan Yeşin (Şimşek) adlı mizah dergisini çıkarmıştır. 1912 sonu ile 1913 başlarında birkaç ay İstanbul'da kalan G. Kamal'ın Türkiye'yi ne kadar yakından izlediğini yansıtan bu mektupları, dönemin tarihi bakımından ilgi çekici gözlemler içermektedir. Mektuplar, Tatar tiyatrosunun kurucusu, A. Tukay'ın yakın arkadaşı G. Kamal'ın duygu ve düşünce yapısında Türkiye'nin nasıl bir yer tuttuğunu da göstermektedir. Nitekim Molière ve Gogol'dan çeviriler yapan G. Kamal, Namık Kemal'in Zavallı Çocuk ve Abdülhak Hamid'in Duhter-i Hindu başlıklı eserlerini de çevirip yayımlamıştır. Yazarın İstanbul Mektupları ise, hem devrin günlük yaşantısını hem savaş yıllarının cephe gerisini yansıtmaktadır. G. Kamal, şehirdeki gelişmeleri yakından izleyerek haberler vermektedir: "Çatalca'ya asker gönderilmesi durduruldu. Oraya giden trenler sadece erzak ve silah taşımakla meşguldürler. Bugün gelen askerlerin neredeyse tamamı Gelibolu'ya gönderiliyor. Gelibolu'ya askerî olmayan kişiyi sokmuyorlar. Yolcular ancak Çanakkale'ye gidebiliyorlar. Hemen her gün İstanbul'a hacılar geliyor. Oteller ve hanelerin hepsi hacılarla dolu. Odessa'ya giden vapurlar hacıları seçe seçe alıyorlar. Hacıların neredeyse tamamı Türkistan, Kaşgar, İran ve diğer yerlerden gelen kişilerden ibaret."