788 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 5 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mimar Sinan Era Kulliyes in the Ottoman Urban Landscape

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 75-104 · DOI: 10.37879/belleten.2020.75
Tam Metin
The Master Ottoman Architect Sinan, known as Mimar Sinan, produced numerous works of different character, among these, mosques, madrasahs, masjids (prayer rooms), khans (inns), caravanserais, covered bazaars, hammams (bath-houses), darüşşifa (hospitals), imarets (hospices), darülkurra (Koranic schools), sibyan mektebi (primary schools), tekke (lodges), waterways, aqueducts, fountains and palaces. Sinan is an architect that imprinted his mark upon his era by not repeating himself in any of the structures he created. Appointed the head of the Sultan's Society of Architects in 1538, Sinan created a great number of architectural works. Throughout the years of his long career in Ottoman architecture, in which time he produced an expansive typology of works, Architect Sinan also made a major contribution to urban planning. As Chief Architect, Sinan was responsible for many urban activities having to do with wastewater, fire prevention and the repair of many public buildings in Istanbul. Although documentation pertaining to Sinan's concept of the urban environment is scant, an analysis of all his structures suggests the existence of a delicate notion of city planning. Looking into the placement of the structures, their functional distribution within the city, the special roles they play in the general urban landscape, as well as their relationships to each other, it is not difficult to witness the rational conceptualization of a city. This article will attempt to examine the works of Architect Sinan in terms of his perspective on kulliye architecture, analyzing the contributions he made to these structures within the urban fabric, and to review his major kulliyes as intrinsic parts of the entirety of the city.

Likya Beyi Perikle ve Dönemine (MÖ 390/380-360) İlişkin Bazı Öneriler

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 1-20 · DOI: 10.37879/belleten.2020.1
Tam Metin
Perikle bir Likya Beyi'dir. Onun döneminin siyasi hareketlerini açıklığa kavuşturabilmek adına yakın tarihli veya çağdaşı olan Trbbenimi, Arttum̃para, Mithrapata ve Aruwãtijesi gibi önemli kişiler de mercek altına alınmıştır. Bu bağlamda Podalia Definesi'nin durumu incelenmiş ve Perikle'ye Likya Krallığı yolunu açan Arttum̃para ve müttefiklerine karşı kazandığı zaferin tarihi ve tarafları, özellikle Limyra'da bulunan Tebursseli Mezar yazıtı göz önüne alınarak belirginleştirilmeye çalışılmış ve bu savaşa MÖ 370/365 tarihi önerilebilmiştir. Bu doğrultuda savaş öncesi Perikle'nin beylik sınırlarının Limyra ve yakın civarlarını kapsadığı, savaşla birlikte Telmessos'un ele geçirilip Arttum̃para'nın müttefikleri olabilecek Mithrapata ve Aruwãtijesi'nin de bertaraf edilmesiyle Perikle'nin önündeki engelin kalktığı ve öncelikle Milyas Bölgesi'ni ele geçirilebildiği önerilmiştir. Ayrıca daha sonra ise bu kez Mithrapata ve Aruwãtijesi (Musa Dağı?) Definesi bağlamında dynastik dönem yerleşimi olabilecek Yukarı Olympos ve civarından yine Mithrapata ve Aruwãtijesi'nin gücünün çekilmesiyle engelin kalktığı ve Perikle'nin böylece Phaselis'i kuşatmış olabileceği önerilmiştir.

Tarihte Kaybolmuş Bir Medeniyet: Etrüskler Ve Etrüsk Dini

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 43-74 · DOI: 10.37879/belleten.2020.43
Tam Metin
"Etrüskler" M.Ö. X-I arasında İtalya'da yaşamış bir antik medeniyettir. Bu halk, Etrurya adını verdikleri vatanlarında muhteşem bir medeniyet kurmuş ve MÖ. 625-600 yıllarından itibaren Roma'nın temellerini atmıştır. Romalıların sistematik bir soykırımla yok ettiği bu halktan günümüze çok az şey kalmış ve XVIII. yüzyıldan bu yana Etrüsk köken antropolojik olarak sürekli tartışılmıştır. 2007'den itibaren Etrüsk köken ile Türkler ve Fenikeliler arasında kurulan bağlantı, bu toplumu bizler için daha ilgi çekici bir hale getirmiştir. Etrüsklerin dinine bağlı olduğu en iyi bilinen gerçektir. Tarihçilere göre onlar, bir yandan rahatına düşkün, kendine has bayramları olan, bu festivallerde içip dans etmeyi seven bir halk iken; diğer yandan melankolik, dindar, titizlikle uygulanan çeşitli ritüelleri olan ve kehânete önem veren bir halktır. Onların dini, antropomorfik politeizmdir ve bu din, kesin bir kaderci algıya dayanır. Ayrıca bu din kutsal kitaplara, peygamberliğe, sistematik bir ölüm ötesi anlayışına da sahiptir. Son olarak Etrüsk dininin çağdaşları olan Yunan ve Roma dinleriyle pek çok ortak noktasının bulunduğu bilinmektedir.

Arkeolojik Verilere Göre Doğu Trakya Kuzey Yolu

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 29-42 · DOI: 10.37879/belleten.2020.29
Tam Metin
Küçük Asya ile Avrupa arasında geçiş noktası konumundaki Doğu Trakya, her iki kıtadan gelen yolların geçiş ve birleşme yeri olmuştur. Kuzey Yolu, bölgeden geçen Via Egnatia ve Via Militaris ile birlikte üç ana yoldan biridir. Pontos Euksenos (Karadeniz)'in batısı veya kuzeyine ya da tam tersi buradan Küçük Asya'ya doğru yapılan seferlerde MÖ 6. yüzyıldan MS 19. yüzyıla kadar tüm kara orduların kullandığı güzergâh olmuştur. Buna karşın Kuzey Yolu'nun güzergâhı üzerindeki arkeolojik veriler diğer yollar kadar değerlendirilmemiştir. Bu makalede arazi çalışması sırasında tespit edilen ve incelenen başta Kurtdere Köprüsü olmak üzere köprü, yol kalıntısı ve mil taşı kullanılarak Kuzey Yolu'nun Doğu Trakya Bölgesi içindeki güzergâhı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Kuzey Yolu'nun güneyindeki Via Militaris ile kuzeyindeki Salmydessos kenti ile bağlantı sağlayan yollar arkeolojik verilere göre değerlendirilmiştir.

Osmanlı ile Karamanlı Arasında Bir Kadın: İlaldı Hatun

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 105-134 · DOI: 10.37879/belleten.2020.105
Tam Metin
İlaldı Hatun, Osmanlı hükümdarı I. Mehmed'in kızıdır. Osmanlı sarayında doğup büyüdükten sonra Karamanoğlu İbrahim Bey'le evlenmiştir. Başka bir deyişle Osmanlı sarayından Karamanlı sarayına gelin gitmiştir. Evliliğin temel nedeni siyasidir. Beylikler arasındaki evlilikler hem ittifakı hem de güçlü olana tabi olmayı ifade ederdi. Buna rağmen anlaşmazlıklar da olabilirdi. İlaldı Hatun, savaşla barış arasında gidip gelen bir kadının öyküsüdür. Zira Karamanoğlu İbrahim Bey ile II. Murad arasındaki savaşlardan sonra arabulucu olmuştur. İlaldı Hatun'un bir diğer özelliği ise onun bir hayırsever olmasıdır. Zira gelirler bıraktığı bir vakıf kurarak hafızların yetiştirilmesini sağlamıştır. 19. yüzyıla kadar vakfın var olduğu anlaşılsa da önemini kaybetmesi nedeniyle ortadan kalktığı düşünülmektedir. Ancak kurduğu vakfın kayıtlarda geçmesi bile aşağıda değinileceği üzere tarihi açıdan birçok bilinmezi açığa çıkarmaktadır.

Güray Müze’den Yeni Asurca Bir Etiket

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 21-28 · DOI: 10.37879/belleten.2020.21
Tam Metin
Bu çalışmanın amacı Güray Müze'de bulunan üçken biçimli Yeni Asurca hububat borcu etiketini (G.M. 302) tanıtmaktır. Tabletin her iki yüzünde bir silindir mühür baskısı ve geniş kısmının köşelerinde ip deliği mevcuttur. 4+2+1 satırdan oluşmaktadır ve sağlam durumdadır. Etiketin yılı ve menşei/eyaleti bilinmemektedir.

İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre 93 Harbi Sonrası Erzurum Vilayeti’nde Sosyo-İktisadi Hayat (1878-1885)

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 399-449 · DOI: 10.37879/belleten.2020.399
Tam Metin
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında Osmanlı Devleti'nin bazıtoprakları işgal edilmiş, harp devletin hemen hemen tüm kurum ve kuruluşlarını olumsuz etkilemiştir. Bununla bağlantılı olarak özellikle savaşın cereyan ettiği bölgelerde iktisadi ve sosyal hayat olumsuz etkilenmiş, hatta durma noktasına gelmiştir. 93 Harbi sonrası Erzurum'un sosyo-iktisadi yapısı, Erzurum İngiliz Konsolosluğu görevinde bulunan Harry Charles Augustus Eyres, William Everett ve George Pollard Devey'in yazışmaları ve raporlarında geniş yer bulmuştur. Konsolos Augustus Eyres, Erzurum Vilayeti'nin ekonomik yapısı hakkında yıllardır rapor yazılmadığını ve vilayetin ekonomik yapısının ortaya çıkarılmasının önemli olduğunu belirterek özellikle 1880, 1881 ve 1882 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısı ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapmış, önemli istatistiki bilgilere yer vermiştir. Konsolos William Everett 1882 ve 1883, Vekil Konsolos George Pollard Devey de, 1884 ve 1885 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısına dair ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Her üç konsolos da raporlarında karşılaştırmalı bilgiler sunmuş özellikle savaş sonrası Erzurum Vilayeti'nin iktisadi ve sosyal hayatını kaleme almışlardır. Çalışmada temel kaynak olarak kullanılan İngiliz Konsolosluk belgeleri, Erzurum Vilayeti ve çevresinde bulunan diğer yerleşim yerlerinin ekonomik ve bununla bağlantılı olarak sosyal yapısını ortaya koyacak önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma dâhilinde Erzurum Vilayeti'nin mevcut pazar durumu, yıllık gelirgider kalemleri, Fransa, Avusturya, Amerika, Almanya, İsviçre, İran, İngiltere, Rusya gibi doğulu ve batılı devletlerden ithal edilen ve Erzurum Vilayeti'nden de yabancı ülkelere ihraç edilen, ayrıca Van, Bitlis, Muş, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Halep, Harput, Trabzon, Samsun, Rize, Erzincan, Arapkir, Ayntab, Bağdat, Karahisar, Palu ve Tokat'dan alınan ve bu bölgelere satılan ürünlerin miktarı ve piyasa değeri tablolar halinde verilmiş ve bazı emtianın da önemine binaen ayrıntılı değerlendirmeleri yapılmıştır. Çalışmada Erzurum Vilayeti'nin savaştan ne kadar etkilendiğinin yanında dönem itibariyle vilayetin ticaret potansiyeli de gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.

İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Berlin Kongresi’ne Gönderdiği Heyetin Avrupa’daki Faaliyetleri

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 357-398 · DOI: 10.37879/belleten.2020.357
Tam Metin
Berlin Antlaşması Osmanlı Devleti açısından son derece olumsuz sonuçlar doğurmuş, adeta devletin yıkılmasına giden sürecin başlangıç noktasını teşkil etmiştir. Rusya'nın bilhassa Balkan politikası nedeniyle mimarı olduğu ve tarihe 93 harbi olarak geçen 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı dünya tarihi açısından çok önemli sonuçlar doğurmuş, savaş sonrası büyük devletler Osmanlı Devleti'ne karşı yürüttükleri politikalarında köklü değişikliklere gitmişlerdi. Özellikle İngiltere Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü korumak şeklindeki tarihi politikasını terk etmiş, Rusya'nın savaş sonrasında Osmanlı coğrafyasında avantajlar elde etmesi sebebiyle Ayastefanos Antlaşması'nın Berlin'de tadilini sağlamıştır. Ayastefanos Antlaşması ile Ermeniler iki devlet arasında yapılan bir anlaşma maddesine ilk kez konu olmuşlardır. Berlin'de bir konferans toplanacağı haber alındığında Ermeni Patrikhanesi buraya bir heyet gönderme kararı aldı. Heyet Avrupa başkentlerini dolaşarak kongrede kendilerine destek olunmasını, ilgili devletlerin yetkililerinden talep etti. Patrikhane'nin bu heyetinde cemaatin yakından tanıdığı eski Patrik Mıgırdıç Kırımyan, Minas Çeraz, Stefan Papazyan ve Horen Narbey vardı. Heyet Roma, Paris, Londra'da görüşmeler yaptıktan sonra Berlin'e gitti. Hem Avrupa başkentlerinde ilgili devletlerin dışişleri bakanları gibi önemli kimselerle yaptıkları görüşmelerde hem de Berlin'de kongreye katılan devlet temsilcileri nezdinde ciddi bir kulis faaliyeti, adeta propaganda yapan heyet kongrenin sonuna kadar Berlin'deki faaliyetlerini sürdürdü. Bu çerçevede çalışmada heyetin Avrupa başkentleri ve Berlin'deki faaliyetleri arşiv vesikaları, yerli ve yabancı kaynaklarla ele alınacak, sürecin Ermeni Meselesi'ne nasıl bir etkisi olduğu değerlendirilecektir.

Osmanlı İdaresinde Vilâyet Mektupçuluğu

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 297-314 · DOI: 10.37879/belleten.2020.297
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin modernleşme çalışmaları arasında idarî teşkilâtta yapılan değişiklikler önemli bir yer tutar. 22 Eylül 1858 tarihli bir talimatname ile ülkenin idarî taksimatı üzerindeki herhangi bir değişiklik ve düzenleme padişah fermanına bağlanmıştır. Bu çerçevede Tanzimat'tan sonra vilâyetlerin idarî teşkilâtında esaslı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin hepsi merkeziyetçi bir idarenin yerleştirilmesi gayesiyle yapılmıştır. Osmanlı vilâyet idaresinin yeniden düzenlenmesinde 1861'de tespit edilen Cebel-i Lübnan'ın statüsü bir örnek teşkil etmiştir. Avrupalılar bu sistemin bütün Osmanlı Rumelisi ve Mezopotamya vilâyetlerinde de uygulanmasını isteyince, Osmanlı Hükümeti adına Ahmed Cevdet Paşa, Fuad Paşa ve Midhat Paşa yeni vilâyet idaresinin statüsünü hazırladılar.1864 Vilâyet Nizamnamesi, vilâyetin valisinin bütün devlet emirlerinin uygulanmasına memur olduğu gibi, belirlenen görev sınırları dahilinde vilâyetin iç işlerini yürütmekle görevli ve yetkili olduğunu belirtti. Vilâyette Defterdar, Mektupçu, Umur-ı Hariciye Memuru, Umur-ı Nafia Memuru, Umur-ı Ziraiye ve Ticariye Memuru bulunacağından bahseden Nizamname, valinin maiyetinde ve reisliği altında bir idarî meclis bulunacağını, bu meclisin, Şer'î Hükümler Müfettişi ile Defterdar, Mektupçu, Hariciye Müdürü ve ikisi müslim ve ikisi gayrimüslim halktan seçilen kimselerden oluşacağını açıkladı. Makalemizde Osmanlı arşiv belgelerinin ve araştırmaların ışığında Osmanlı Vilâyet Mektupçuluğunun kuruluşu, vazifeleri ve Osmanlı idare tarihindeki yeri üzerinde durulacaktır.

Osmanlı Devleti’nin Kalpazanlıkla İmtihanı (1818-1921)

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 315-356 · DOI: 10.37879/belleten.2020.315
Tam Metin
Osmanlı piyasalarında 19. yüzyıl boyunca kalpazanlık, önceki asırlara nispetle çok daha önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu dönemde, yerli ve yabancı kalpazanlar yurt içinde ve dışında ürettikleri sahte Osmanlı sikkeleriyle kâğıt paralarını yoğun bir şekilde piyasaya sürmüştür. Bu nedenle, kalpazanlığa ve tedavülde olan sahte paralara karşı devletin vermesi gereken mücadele her zamankinden çok daha önemli hale gelmiştir. Mücadele, özellikle dâhiliye, maliye ve zaptiye nezaretlerinin öncülüğünde, nispeten diğer idari birimleri de içine alan bir organizasyonla yürütülmüştür. Verilen mücadelede sahte paraların izi sürülerek kalpazanlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu süreçte tesis edilen istihbarat mekanizması mücadelenin temelini oluşturmuştur. Özellikle bu yolla kalpazanlar, sahte para imal ederken veya piyasaya sürerken suçüstü yakalanabilmiştir. İhbarların, muhbirlerin ve taharri memurlarının beslediği istihbarat sistemi, devlet idaresinin takip ettiği ödül politikasıyla daha da işlevsel hale gelmiştir. Kalpazanlıkla mücadelede katkısı olanlara nakit para veya mecidiye nişanı gibi mükâfatlar verilmiştir. Takip edilen ödül politikasıyla, sivil veya memur herkes, daha yüksek bir motivasyon ve duyarlılıkla katkı sağlamaları için teşvik edilmiştir. Ayrıca, para piyasasında bazı düzenlemeler yapılmış, kanunlarda var olan bir kısım açıklar kapatılmış ve kalpazanlık suçunun cezasında büyük oranda artırıma gidilmiştir.