788 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 27
- Ottoman Empire 26
- Osmanlı 24
- Dokuma 23
- Weaving 23
Tatar Maarif Hayatının Öncüsü: Gılman Kerimi (1841-1902)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 87-100 · DOI: 10.24155/tdk.2020.129
Özet
İdil-Ural Türkleri arasında Avrupai tarzdaki yenilik ve reform hareketleri tüm Türk dünyasında birbirine benzeyen yenilik hareketlerinin tesiriyle gelişme göstermiştir. İlk olarak usul-i cedit adı verilen modern öğretim metotlarının okullarda uygulanması ve halka benimsetilmesi şeklinde başlayan Ceditçilik hareketleri sonraki yıllarda eğitim, matbuat, tiyatro, roman, hikâye gibi sosyal hayatın hemen her alanında kendisini göstermiştir. Gılman Kerimi, Tatar maarif hayatının şüphesiz en önemli ismidir. Kırımlı İsmail Bey Gaspıralı'nın usul-i cedit metodunu daha iyi anlamak için Samara vilayetinden Bahçesaray'a gitmiş, kendisiyle bizzat görüşmüştür. Bu görüşme sadece baba Gılman Kerimi için değil, ailesi ve Türk dünyası açısından da önemli gelişmelere zemin hazırlamıştır. Gılman Kerimi, İsmail Gaspıralı ile görüşmesinin ardından köyüne döner dönmez ilk iş imamlık ve ahunluk yaptığı 136 köyde uyguladığı eski öğretim metodunu değiştirmekle işe başlar ve kısmen de başarılı olur. Bu çalışmada modern Tatar edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Fatih Kerimi'nin babası Gılman Kerimi'yi tanıtmak amaçlanmıştır. Bunun için oğlu Fatih Kerimi'nin babasının vefatı üzerine kaleme aldığı "Merhum Gılman Ahund" adlı Hal Tercümesinden istifade edilmiştir. Bu sayede Türkiye'deki yayınlarda çok kısa birkaç cümleyle yer verilen ve hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız Gılman Kerimi'ye dair çok sayıda önemli bilgiye ulaşma fırsatı elde edilmiştir. İdil-Ural boyunda Ceditçilik faaliyetlerinin en önemli aktörlerinden biri olan Gılman Kerimi ile ilgili Türkiye'de henüz müstakil olarak bir çalışma yapılmamıştır. Bu itibarla Gaspıralı'nın ideallerini benimseyen samimi bir Tatar aydını olan Gılman Kerimi her yönüyle tanıtılmalı ve bilimsel çalışmalarda daha fazla yer almalıdır.
Tevfik Fikret ve Abbas Sıhhat’in “Çocuk Edebiyatı” Kapsamındaki Şiirleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 123-136 · DOI: 10.24155/tdk.2020.131
Özet
Türk edebiyatı ve Azerbaycan edebiyatı benzer dönemlerde yaşanan benzer siyasi, sosyal ve kültürel gelişmelerin de etkisi ile süreç açısından benzer temayüllere sahne olmuştur. Bilindiği üzere "sosyal sorumluluk bilinci" ve "toplum için sanat" düşüncesi 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın başlarından itibaren her iki sahada da edebiyat dünyasına yeni bakış açıları kazandırmıştır. Siyasetten kültürel ve ekonomik gelişmelere kadar oldukça geniş bir alanı kapsayan söz konusu bakış açılarının edebiyat dünyasına kazandırdığı bir diğer çalışma alanı da "çocuk edebiyatı" olmuştur. Azerbaycan edebiyatında, çocuk edebiyatının öncü isimlerinden birisi Abbas Sıhhat'tir. Edebiyatımızda ise Tevfik Fikret, bu konudaki ilk yetkin çalışmaların sahibi olması bakımından ayrı bir değeri haizdir. Fikret'in Azerbaycan çocuk edebiyatının gelişimine önemli katkıları ile birlikte aynı zamanda Abbas Sıhhat de dâhil olmak üzere pek çok şaire ilham olduğunu da burada ifade etmek gerekir. Kendi sahalarında çocuk edebiyatı konusunda ilk adımların sahibi olan bu iki isim, çalışmalarında benzer bir yaklaşım sergilemişlerdir. Bireysel ya da yarı sosyal temlerden siyasi konulara geçiş şeklinde tezahür eden bu süreç, amaç ve araç birliği açılarından da karakteristik özellikler taşır. Bu çalışmada çocuk edebiyatı kapsamında Tevfik Fikret ve Abbas Sıhhat'in şiirleri önce kendi içlerinde tasnife alınarak ayrı ayrı değerlendirilecek, ardından gerek tematik unsurlar gerek duyum ve yansıtma tarzı gerekse dil ve üslup açılarından metin örnekleri ile birlikte karşılıklı aynı zamanda neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde incelenecektir.
Manas Ansiklopedisi’nde Özolgu İfadeleri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 211-222 · DOI: 10.24155/tdk.2020.135
Özet
Özolgu kavramı, Latince realis 'somut' terimine dayanmaktadır. 1950'lerde ortaya çıkan bu terim, milletlere ait özelliklerin somut ögeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 'Özolgu' kavramı; bir millete ait olup, diğer milletlerde bulunmayan, tarihsel, kültürel ve yaşam tarzına özgü nesne, kavram ve olguları ifade etmektedir. 1970'li yıllarda özolgu sözlükleri yazılmaya başlanmış ve çeviri bilimi alanında da 'özolgu' kavramı dikkati çekmiştir. Özolgu terimi edebiyatta barbarizm, lokalizm, etnografizm, etno kültürel sözcük, ülkebilimsel sözcük, boşluk vb. kelimelerle karşılanmaktadır. Manas Destanı ve Kırgız kültürünün temel eseri niteliğinde olan ve Kırgız kültürünün çok sayıda özolgusal kavramının içinde yer aldığı Manas Destanı'ndaki bazı 'millî özolgular'ı tespit ettiğimiz çalışmanın giriş bölümünde 'özolgu' kavramı üzerinde durulmuş ve sonraki bölümlerde ise, kavramsal çerçeve ve yönteme değinilmiştir. Çalışmanın bulgular kısmında, Kırgız kültürünün en önemli özolgu kitabı olarak değerlendirebileceğimiz Manas Destanı'ndaki millî özolgulara ilişkin yaptığımız: 4.1.1.1.1. Mitolojik Millî Özolgular, 4.1.1.1.2. Astrolojik Özolgusal İfadeler, 4.1.1.1.3. Halk İnanışlarına İlişkin Özolgusal İfadeler, 4.1.1.1.4. Eşyalara İlişkin Özolgusal İfadeler, 4.1.1.1.5. Kırgız Millî Oyunlarına İlişkin Özolgusal İfadeler, 4.1.1.1.6. Destana İlişkin Özolgusal İfadeler, 4.1.1.1.7. Geleneğe İlişkin Özolgusal İfadeler 4.1.1.1.8. Diğer Özolgusal İfadeler olmak üzere sekiz maddelik tasnif altında özolgu ifadeleri sıralanmıştır. Sonuç ve öneriler bölümünde, çalışmada elde edilen bulgular dan yola çıkılarak değerlendirmelerde bulunulmuş ve öneriler sunulmuştur. Çalışmanın, Kırgız Türkçesinde özolgusal sözlüklerin oluşturulması için bir temel oluşturacağı düşüncesindeyiz.
İran Türkmen Şairi Naz Muhammet Pakga ve Rubaileri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 101-122 · DOI: 10.24155/tdk.2020.130
Özet
Naz Muhammet Pakga, İran Türkmen edebiyatının gelişim sürecinde, şiire kattığı yeni imgeler ve kökünü Türkmensahra topraklarından alan söylem gücü ile özel bir yere sahiptir. Pakga, şiirlerini Türkmen edebiyatının yazı dili ve İran sahası Yomut ağzının özelliklerini harmanlayarak meydana getirmiştir. Özellikle rubai tarzında yazdığı şiirleri ile ünlüdür. Türkmen edebiyatının söylem gücünü ve anlam zenginliğini gösteren bu şiir şekli, klasik edebiyattaki rubailer ile içerik ve tarz açısından benzerlik göstermesine karşın vezin ve kafiye örgüsü incelendiğinde halk edebiyatının mâni kalıbı ile örtüşmektedir. Şairin, Türkmen Türkçesi eserlerin Farsçaya kazandırılmasına ilişkin yenilikçi fikirleri etrafında ortaya koyduğu çeviri faaliyetleri ise yakalandığı ölümcül hastalık dolayısıyla erken yaşta vefat etmesinden ötürü maalesef yarım kalmıştır. Ancak onun Türkmen dili ve edebiyatına katkıları bunlarla sınırlı değildir. Şairliğinin yanı sıra bir gazeteci-yazar olan Pakga, çeşitli dergi ve gazetelerde araştırma yazıları ve çevirileri ile Türkmensahra'daki edebî fikir hareketlerine de katkı sağlamıştır. O, Gülistan-ı İran gazetesi için hazırladığı "Alaçık" adlı sayfada ilk kez İran'da bir gazeteye Türkmen Türkçesi manşet atarak ana dilinde gazetecilik yapmanın yapı taşını da atmıştır. Bu çalışmada, kendisinden sonra gelen birçok şaire şiirleri ile öncülük eden İran Türkmen edebiyatının usta ve ileri görüşlü şairi Pakga'nın hayatı, eserleri, edebî kişiliği ve 100 rubaisinin yer aldığı Söycek Bolsaň… adlı eserine dayanılarak işlediği konular, dil ve imla özellikleri hakkında tespitler ortaya konulmaktadır.
Gagavuz Dil ve Halk Kültürü Derlemeleriyle İlgili Önemli Bir Yayın
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 237-244 · DOI: 10.24155/tdk.2020.137
Özet
Gagavuz Türkçesi, UNESCO'nun belirlediği "Tehlikedeki Dünya Dilleri" ailesine mensuptur ve Türkiye Türkçesine çok yakın bir lehçe konumundadır. Korunması ve yaşatılması için tedbir alınması kararlaştırılmıştır. Bu karar doğrultusunda Moldova'da Gagauzluk Cümne Birlii/ Gagavuzluk Halk Derneği Başkanı Todur Zanet'in önderliğinde 2016 yılında "Gagavuzların Kayıp Olan/Kaybolmaktaki Dilinin ve Kültürel Âdetlerinin Moldova'da Korunması" adıyla bir proje hazırlanmış, ABD Moldova Büyükelçiliği Kültürel Koruma Fonunun maddi desteğiyle hazırlanan üç ciltlik külliyat, dört dilde (Gagavuz Türkçesi, İngilizce, Romence ve Rusça) yayımlanmıştır. Kitabın künyesi şöyledir: Gagauzların Kayıp Olan Dilinin Hem Kültüra Adetlerinin Moldova'da Korunması, başredaktör Todur Zanet; C I: Gagavuz Halk Masalları, Kişinev 2017, 584 s. C II: Gagavuz Türküleri, Söyleyişleri, Bilmeceleri, Kişinev 2017, 656 s. C III: Gagavuz Yortuları, Adetleri, Sıraları, Kişinev 2017, 648 s. Külliyat, yazılı ve sözlü kaynaklardan yararlanılarak oluşturulmuş; Ukrayna ve Bulgaristan Gagavuzlarından yapılmış ve yayımlanmış derlemelerden de yararlanılmıştır. Gagavuz Türkçesi metinlerin çoğu Todur Zanet tarafından kaleme alınmış, geriye kalanının ise redaksiyonu üstlenilmiştir. Tanınmış Gagavuz ressam Dimitri Savastin, nefis resimleriyle kitabın değerini artırırken, çok sayıda fotoğraf, çizim de kullanılmıştır. Her cildin sonunda, kaynakça ve o cildin hazırlanmasında emeği geçenlerle ilgili bilgi bulunmaktadır.
Taygalı Avcıları, Balıkçıları ve Toplayıcılarının Destanlarında Süt Beyaz Atlar
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 223-236 · DOI: 10.24155/tdk.2020.136
Özet
Yazara göre, Sibirya kültürünün, bu kültürün araştırmacılarına sunduğu çok sayıdaki gizemlerin en ilginçlerinden bir tanesi, altın saraylarda yaşayan, sayısız hayvan sürülerine ve çok fazla insana sahip olan bozkır savaşçılarıyla ilgili olarak anlattıkları muazzam destanları, tayga avcıları, balıkçıları ve bitki toplayıcılarının oluşturma şeklidir. Saha çalışmaları ve tayga Şor halkının düzinelerce destanlarının analizi temelinde, yazar, atların renklerinin sınıflandırılmasının yollarını tarif etmektedir. Şor dilinde atların tüy renginin belirlenmesine hizmet eden kelimelerin Baçat Teleütleri ve bozkırda yaşayan göçebe oymaklarında atların tüy rengini belirleyen kelimeler ile benzer olduklarını tespit etmektedir. Destani ve etnoğrafik dünya görüşünün kıyaslandığı ve bu iki dünya görüşünün arasında var olan çelişkilere bakıldığında yazar, Şor dilinin atçılık ve hayvancılık terminolojisinin araştırılmasına önem vermekte, destanların gerçekliği ve bu destanların yazıya geçirildikleri etnoğrafik dönem arasındaki bin yıllık zaman aralığını vurgulamaktadır.
Mìrza Habìb-i İşfahanì-ì’nin Farsça Dil Bilgisi Kitapları
Erdem · 2020, Sayı 79 · Sayfa: 63-96 · DOI: 10.32704/erdem.838426
Özet
İranlı şair, edip, musahhih, hattat, tercüman ve dilbilimci Mìrza Habìb-i İşfahanì, 1251/1835 yılında İsfahan yakınlarında olan Ben köyünde dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini için İsfahan’a gitmiş; burada eğitimini tamamladıktan sonra Bağdat’a giderek edebiyat, fıkıh, usul dersleri almıştır. Bağdat’taki eğitiminden sonra Tahran’a gitmiş ve orada ikamet etmeye başlamıştır. Tahran’da yaşadığı üzücü bir olay neticesinde 1283/1867 yılında Türkiye’ye iltica ederek İstanbul’a yerleşmiştir. Ömrünün son otuz yılını İstanbul’da geçiren Habìb-i İşfahanì, yirmi beş yıl Osmanlı Devleti’nin çeşitli kademelerinde memuriyet hizmetinde bulunmuş, Galatasaray Sultanîsi’nde Farsça ve Arapça, Darüşşafaka’da Farsça ve Fransızca müderrisliği yapmış, Maarif Nezareti “Encümen-i Teftiş ve Muayene” üyeliğinde bulunmuştur. İyi derecede Arapça ve Fransızca bilen, Türk lehçelerine de vakıf olan Habìb-i İşfahanì, İstanbul’da yaşadığı süre boyunca ardında telif, tercüme, tahkik, şiir seçkisi, ders kitapları gibi çeşitli alanlarda kıymetli pek çok eser bırakmıştır. İyi bir dilbilimci olan Habìb-i İşfahanì, Farsça dil bilgisine dair yazdığı eserlerle bir çığır açmış; Farsça dil bilgisi kitaplarının tertip ve muhtevasını Arapça dil bilgisi kitaplarının tercüme ve taklidinden kurtarma başarısını göstermiştir. İranlı dil bilimci ve akademisyen Celaleddin-i Huma'ì’nin ifadesine göre Farsçada “gramer, dil bilgisi” anlamına gelen “destÿr” terimini ilk defa kullanan kişi Mìrza Habìb-i İşfahanì’dir ve o ikisi Farsça üçü Türkçe açıklamalı olmak üzere beş adet dil bilgisi kitabı kaleme almıştır. Onun Farsça dil bilgisine dair eserleri sırasıyla Destür-i Suhen (1289/1872), Destÿrçe (1293/1876), Debistan-ı Parsì (1308/1892), Rehnuma-yı Farisì (1312/1894) ve Hulãşa-yi Rehnuma-yı Farisì (1309/1891)’dir. Habìb-i İşfahanì’nin kaleme aldığı bu eserler hem Türkiye’de hem de İran’da Farsça dil bilgisine dair yazılan eserlere kaynaklık etmiş ve pek çok müellif onun eserlerinden taktirle söz etmiştir.
Türkiye’de daha çok Mìrza Habìb Efendi ve Habìb Efendi ismiyle anılmış olan Mìrza Habìb-i İşfahanì’nin Farsça dil bilgisine olan katkısı ve bu eserlerin tamamının İstanbul’da Farsça öğrenmek isteyenler ve Darüşşafaka ve rüştiye mekteplerinin Farsça derslerinde öğrenim gören öğrenciler için hazırlamış olması nazar-ı dikkate alındığında önemi daha da artmaktadır. İşte bu bakımdan bu çalışmada İãfahÀnì’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra onun kaleme aldığı Farsça dil bilgisi kitapları şekil, muhteva ve usul yönünden değerlendirilmiş; onun Farsça dil bilgisine ve öğretimine dair görüşleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Böylelikle onun yazdığı Farsça dil bilgisi kitaplarının etkisi ve önemi, Türkiye’de Farsça öğretimine nasıl katkı sağladığı ortaya konulmuştur.
Ahmed Yesevî’nin Düşünce Sisteminde Hoşgörü ve Kültürel Çoğulculuk
Erdem · 2020, Sayı 79 · Sayfa: 1-20 · DOI: 10.32704/erdem.838405
Özet
Anadolu kültürü, çoğulculuk eşitlik, özgürlük ve hoşgörü gibi değerler bakımından zengin bir birikime sahip olmasına karşın, Türkiye toplumunun ve güncel siyasal kurumlarının söz konusu birikimden yeterince yararlandıklarını ve sorunlarına çözüm bulduklarını öne sürmek zordur. Bu zorlukta sanayileşme, kentleşme, uzmanlaşma gibi tarihsel ve toplumsal gelişmelerin yol açtığı yeni toplumsal yapılaşmaların kendi özünden ve değerlerinden uzaklaşılarak var etme idealinin payı olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde farklı dil, din, ırk, mezhep, inanç(sızlık) ve cinsiyet gibi unsurların hızla arttığı bir zaman diliminde, birlikte yaşama, uzlaşma, diyalog, çoğulculuk olarak ifade edilen kavramlar ve Batı’daki tolerans kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılan hoşgörü kavramı üzerindeki tartışmalar Türkiye’de hız kazanmıştır. Ancak açıklamaların, çözüm önerilerinin batılı kaynaklara refarans temelinde kendi kültürel değerlerimizden, tarihimizden ve toplumsal dokumuzdan uzaklaşılarak ele alındığı görülmektedir. Ahmed Yesevî asırlar öncesinde temellendirdiği düşünce sistemiyle Anadolu’nun bütünleşmesine katkı sağlamış “farklılık içinde birlik” idealinin temel dayanak noktalarının nasıl oluşturulacağını bizlere göstermiştir. Türk şeyhi Ahmed Yesevî, “farklılık içinde birlik” idealinin sağlanamadığı bugünün coğrafyasında, insan sevgisi, kültürel çoğulculuk, hoşgörü anlayışı sayesinde Anadolu’nun bütünleşmesini ve İslam’ın üç kıta üzerinde yayılmasını asırlar öncesinde sağladığını görebilmekteyiz. Aynı zamanda kültürel çoğulculuk ve hoşgörü düşüncesinin temellerini, bugünün liberal düşünce geleneği bağlamında bireyin özgürlüğüne bağlı olarak kurgulamaktan ziyade, geleneksel yaşam koşullarına ve kültürlerine uygun olarak toplumsal dayanışma temelinde bir öğreti geleneğini sürdürmesi de önemli bir yol gösterici olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak ne yazık ki günümüz Türk-İslam dünyası mutasavvıf âlimlerini ve onların temel hayat felsefelerini yeterince tanımamaktadır. Kendi kültürel tarihimizden ve toplumsal yapımızdan referans alınarak Anadolu’da kültürel çoğulculuk ve hoşgörü anlayışının nasıl temellendiğini Türk şeyhi Hoca Ahmed Yesevî’nin referans alınarak değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Önemli olan sosyolojik bir muhayyele ile her toplumun kendi sorunlarının kendisine özgü yapısının gün yüzüne çıkartılarak analiz edilmesidir. Bundan dolayı, makalede, günümüz Türk dünyasının manevi hayatında derin etkileri olan Türk mutasavvıfı Ahmed Yesevî’nin düşüncesini ve hayat felsefesini tanıtmak amaçlanmaktadır. Makalede önce, kısaca, Türk şeyhi Hoca Ahmed Yesevî’nin hayatından, almış olduğu eğitimden ve yaşamış olduğu dönemin toplumsal dokusundan bahsedilecektir. Daha sonra Hoca Ahmed Yesevî’nin düşünce sisteminin ve tebliğ anlayışının temeli, kültürel çoğulculuk ve hoşgörü bağlamında ele alınacak, kendisinin düşünce sistemi ve etkisi, yaşadığı mahallerin sosyo-kültürel dokusu göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir.
Doğu Trakya Bölgesi Halk Müziğinde Ritim Kalıplarına Dair Bir İnceleme
Erdem · 2020, Sayı 79 · Sayfa: 41-62 · DOI: 10.32704/erdem.838421
Özet
Trakya bölgesi halk müziği müzikologlar için zengin öğelere sahip
tir. Bulgar-Yunan-Slav-Arnavut-Romen-Türk-Çingene toplulukları, 20. Yüzyıl başına kadar yedi yüzyıl hem birlikte hem kendi içlerinde sürdürdükleri yaşamla çokkültürlü bir yapı sergilemişlerdir. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren bağımsızlık hareketleri ve Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılış dönemiyle beraber yeni çizilen sınırlara göre farklı devletler oluşmuş ve bunun sonucu her topluluk kendi devletinin sınırlarına göç etmiştir. Doğu Trakya’nın Türkiye sınırları içinde kalan kentleri, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve İstanbul’un bir kısmıdır. Bölgenin nüfusunu Balkanlar’dan göç eden Türkler ve Çingeneler oluşturmaktadır.
Trakya’da yaşayan topluluklar müzik kültürü açısından, çalgılarda, ezgilerde, ritimlerde ve dilde, bir yandan ortak, benzer unsurlar geliştirmiş bir yandan da kendi kimliklerini korumuşlardır. Genellikle her topluluk, kendi içinde kasaba bazında bir arada yaşamıştır. Bununla beraber toplulukları kaynaştıran, kasabalar arası ticaret ve düğün gibi sosyal etkinlikler olmuştur. Müzisyenler, bir kasabadan diğerine geçerek birbirlerinin etkinliklerinde çalmışlar, böylelikle hem öteki müzikleri öğrenmiş hem kendi müziklerini aktarmışlardır. Bu nedenle müzik, topluluklar arası ortak kültürün oluşturulmasında en etkin araçlardan biri olmuştur. Ritim bilgisi açısından ise bölgenin en karakteristik özelliği “aksak” tartımlardır. 5, 7, 9, 11, 13, 15 zamanlı ritim kalıpları en gelişmiş çeşitlemeleriyle bu coğrafyada çalınmaktadır. Doğu Trakya’da 5, 10 ve 9 zamanlı tartımlar öne çıkmakta, Batı Trakya’da ise 7, 9, 11 ve üstü zamanlılar dikkati çekmektedir. Çalgılar içinde davul-zurna ikilisi meydan sazlarının temsilcileridir. Dolayısıyla horo ve karşılama oyun havaları repertuarın temelini oluştururlar.
Halk müziği derlemelerinde ezgilerin notaya alınması, araştırmaların büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Buna karşın ritme ilişkin bilgiler ise genel olarak tempo ve tartımın yazılması ile sınırlı kalmaktadır.Ritim kalıpları, tempo ve tartıma bağlı olarak yöresel tavırlara ve davulcunun yaratıcılığına göre eser boyunca çok çeşitli olabildiği gibi çok yalın da çalınabilmektedir. Bu bağlamda ritimlerin yöresel karakteristiklerini belirlemek göründüğünden daha karmaşıktır. Çalışmanın amacı, Doğu Trakya’nın Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ halk müziğinin horo ve karşılama repertuarı içinden seçilmiş eserlerde çalınan ritim kalıplarından örnekler vererek bölge ritimleri üzerine bilgi birikimine katkıda bulunmaktır. Notaları yazılan ritim kalıpları eser boyunca en sık çalınanlar arasından seçilmiştir. Aynı repertuar üzerinde yapılmış ve yapılacak diğer icra incelemeleri yöre karakteristiklerini belirlemek adına önemlidir.Türkiye dışında diğer ülkelerde de uygulanacak benzer araştırmaların,Trakya kültür mirasının ritmik yapısına ilişkin genel bir harita oluşturulması açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.
Eş Benlik Perspektifinden Yunus Emre’yi Okumak: Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri
Erdem · 2020, Sayı 79 · Sayfa: 21-40 · DOI: 10.32704/erdem.838412
Özet
Yunus Emre, XIII. yüzyılın savaşlarla geçen atmosferinde geniş kitlelere umut aşılayan sanatsal üretimleri ile çağdaşı mutasavvıf şairlerin aksine lirizmini, yabancı unsurlardan uzak, Türk dilinin ve kültürün en saf hali ile kurar. Kadim Türk bilgeliğini sufiyane bakış açısıyla birleştirmesi, daha yaşadığı dönemde takipçileri ve taklitçileri olmasını, dahası şöhretinin günümüzde yereli aşarak evrensel bir boyuta ulaşmasını sağlar. Yunus Emre, çağları aşan sanatı ve üslubu ile Türk kültürünün ve yazınının zamansız şahsiyetlerinden biri hâline gelir. Sanatını evreni, insanı, varoluşu ve var edeni idrak etmek üzerine ören Yunus, bu girift kavramların öncesinde kişinin kendi benliğinin farkına varması gerekliliğini kavrar. Eserleri irdelendiğinde Yunus’un bu bakış açısıyla birincil olarak kendine odaklandığı ve kendilik bilinci geliştirdiği görülür. İçine yönelen Yunus, “ete-kemiğe bürünmüş” görünen/bilinen varlığı dışında başka bir varlığı daha olduğunu keşfeder. Modern psikanaliz çalışmalarında bu keşif, “öteki ben” (alter ego), “ikili yansıtma” (double projection) ve “eş benlik” (double) olarak adlandırılır.
İlkel toplulukların ruh, gölge ve aynaya yansıyan görüntüye yükledikleri anlam, bireyin fizik varlığı dışında açıklama ihtiyacı duyduğu ontik bir alanın varlığına işaret eder. Genel olarak “eş benlik” adı altında tanımlanabilecek olan bu kavrayış, modern psikanaliz çalışmalarında kişinin fizik varlığının dışında keşfettiği iç benliğini işaret eder. Eserlerini asırlar önce meydana getiren Yunus Emre’nin de sıklıkla bu fenomene atıflar yaptığı düşünülür. İnsanın kaotik yapısını anlamaya önce kendini tanımakla başlayan Yunus, içindeki öteki benlere yönelir. Yunus Emre’nin insanı merkeze aldığı ancak başka insanlardan bahsetmek yerine kendisini eleştirdiği, kendisine öğütler verdiği, kendi aczinin farkında olduğu görülür. Bu felsefesini “bir ben vardır bende benden içeri” deyişi ile özetleyen Yunus, insanın yeryüzünde Tanrı’nın bir parçası olarak var olduğunu ifade eder. Asırlar sonra bilimsel literatüre kazandırılan “eş benlik” kavramı, Yunus’un XIII. yüzyılda insanın kendilik algısına dair geliştirdiği felsefede açıkça gözlemlenir.
Bu çalışmada, Yunus Emre’nin yaşamına ve eserlerine yansıyan temalardan birisi olarak “eş benlik” tespit edilmiş; menkıbevi anlatımlar ve manzumlar irdelenerek konu, “Tanrı zatında eş benlik” ve “kritik eden eş benlik” biçiminde iki alt başlıkta değerlendirilmiştir. Eş benlik perspektifinden Yunus Emre’yi okumak, onu güncel literatür ile ifade etmek anlamını taşır ve insanın kendilik algısına dair geliştirdiği felsefeyi açımlayarak onu anlamaya yaklaştırır. Böylelikle Yunus’un sanatının ve dehasının zamansızlığı vurgulanabilir ve Yunus’un sesinin modern zamana aktarılarak güncellenmesine katkı sağlanabilir.