1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Tarihî Türkçe Tıp Metinlerinde Savaş Aletleri ve Savaş Yaralarının Tedavileri

Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 281-306 · DOI: 10.32704/erdem.656913
Tam Metin

Tıp metinlerinde, savaş yaralarına neden olan silahlar, onların neden olduğu yara çeşitleri, bu yaralarda kullanılması gereken ilaçlar ve onların tedavileri de bulunabilmektedir. İlgili bölümler, savaş aletleri, yaraları ve tedavileri açısından dünya ve Türk savaş tarihi ile tıp tarihine, Türkçenin söz varlığına veriler sunabilecek özelliktedir. Bu çalışma da tıp metinlerindeki savaş araç gereçlerini ortaya çıkarmak, onların açmış olduğu yaraları ve tedavileri dile getirmek ve alanla ilgili söz var- lığına kazandırmak için hazırlanmak istenmiştir. Ayrıca konuyla ilgili yapılan alan yazını taramalarında da konunun özel olarak ele alınmadığının görülmesi de konunun incelenmesi yönünde motive edici bir güç olmuştur. Çalışmanın malzemeleri, 15. ve 19. yüzyıllar arasında Batı Türkçesiyle yazılmış tıp kitaplarından tarama yöntemiyle toplanmış, malzemeler, savaş aletleri esas alınarak alfabetik sırayla açıklanmış ve tanıklanmıştır.

Çalışmanın sonuçlarına göre ok, yay, bozdoğan, kılıç, mızrak, top, tüfek/tüfenk, çomak, gönder, bıçak, zemberek ve temrenler, tıp metinle- rinde geçen savaş aletleridir. Bunların özellikleri ayrı ayrı açıklanarak, yaraları, tedavileri ve hangi milletler tarafından kullanılacağı hekim tarafından diğer hekimlere öğretilmeye çalışılmıştır. Ancak bu milletlerin kim oldukları hakkında bilgi verilmemiştir. Temren çeşitleri, tıp metinlerinde savaş aletlerinin en zengin çeşidini oluşturmaktadır.

Yaralar, cerahatli yaralar, kırıklar (ufak kırıntılara sahip olan kırık (hurd/ hurde sınuk; mevatat sınuk), parça parça kırık (pare pare sınuk), yarık kırık (yaruk sınuk; kırığın uzamış olanı), geniş kırık (giñ sınuk), dar kırık, ucu geniş kırık, ucu dar kırık (aya sınuk), kopmuş kırık (üzük sınuk), uzu- nuna kopmuş kırık (uzununa üzük), kıkırdaktan ve etten temizlenemez [kırık]; enli yerde ve kıkırdaklı (geyreklü) yerde olan kırık (hatâlu sınuk); ufak kemiklerde olan kırık (sınug-ı hicab); tarak kemiği kırığı, çene kırığı, burun kırığı, köprücük kemiği kırığı, el, kol, uyluk ve bel kemiği kırıkları), çıkıklar (omuz, kalça, köprücük kemiği çıkıkları gibi), deşikler, bağırsak çıkmaları savaş yaraları olarak tespit edilmiştir. Bunların bitkiler ve hayvansal droglarla, dağlama, dikme, ustalıkla yerleştirme, sarma, yakı uygulama, özel bir şekilde besleme gibi yöntemlerle iyileştirilebileceği tarifler verilmiştir.

Türk Ordusu İçin 1927-1928 Yıllarında Hazırlanan Bir Süvari Biniş Takımı Kataloğu

Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 307-320 · DOI: 10.32704/erdem.656957
Tam Metin
Haluk Perk Müzesi Arşivinde yer alan ve Ahmet Cevdet İstanbul Saraçlık Fabrikası tarafından 20 Mayıs 1928 tarihinde hazırlanan askerî biniş ve koşum takımları kataloğu 54 sayfadan oluşmaktadır. Harf devriminin yapıldığı senede hazırlandığı için eser hem Osmanlıca hem de Latin kökenli Türk alfabesi ile hazırlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ordu gereksinimleri için hazırlanan katalog dönemin askeri operasyonlarında kullanılan süvari birliklerinin ihtiyaçlarına yöneliktir. Sipahi Zade Ahmet Cevdet imzası taşıyan çizimler, Müdafaa-i Milliye Vekâleti için 1927 ve 1928 senelerinde yapılan süvari biniş takımı, makinalı tüfek saraciye takımı, nakliye hamutu gibi örneklerden oluşmaktadır. Bunların yanı sıra ürünlerin üç parça maketi de koleksiyonda yer almaktadır. Bu orijinal çizimlerin yanı sıra o dönemde Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun kullandığı ve Alman firmasınca hazırlanan eyer takımı, Fransız sivil eyer takımı, Rus araba hamutu, İngiliz askıları, çizimleri de yer almaktadır. Ahmet Cevdet, Rusçuk kuskunsuz eyer takımının çok ünlü olduğunu, Bulgaristan - Rusçuk'un en ünlü zanaatının saraçlık olduğunu ve kendisinin de Rusçuklu olduğunu söyler. Dönemin Bulgar Hükümeti'nin Şeminde kentinde bir saraçlık okulu açtığını, Türkiye'de ise mesleğin ölmeye yüz tuttuğunu belirtir. Alman eyer takımının Almanya da bile her imalathanede üretilemediğini, ustalık isteyen bir model olduğunu ve kendilerinin bu modeli bilimsel olarak uygun imal ettiklerini söyler. Üretimleri konusunda kendilerine olan güveni tüm ürünlerinin üzerine logolarını işledikleri söyleyerek belirtir. Yuvarlak mühür gibi olan logoda Arap harfleriyle "Ahmet Cevdet Saraçlık Fabrikası" yazmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra Lozan Barış Antlaşmasının imzalanmasına rağmen Türkiye sık sık iç isyanlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu dönemde karayolu ve demiryolu ulaşımının çok kısıtlı olması süvari birliklerinin önemini sürdürmesini sağlamıştır. Bu bakımdan ilgili saraciye ürünleri, bu ürünlerin hammadde üretimi yine süvari birliklerinin en büyük demir başı olan atlar ülke için çok büyük önem arz etmektedir. Çalışmada Sipahi Zade Ahmet Cevdet İstanbul Saraçlık Fabrikası'nın kataloğu ve bu ürünlerin ilgili dönemde üretiminin ülke için neler ifade ettiği üzerinde durulacaktır.

Bilginin Serüveni / The Adventure of Knowledge

Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 325-328 · DOI: 10.32704/erdem.657049
Tam Metin
Prof. Dr. Necati ÖNER, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun olduktan sonra aynı üniversitenin İlahiyat Fakültesinde başladığı akademik hayatında felsefe, sosyoloji ve mantık alanlarında önemli çalışmalara imza attı ve uzun yıllar Ankara Üniversitesinde görev yaptı. Sayın Öner aynı zamanda Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığının ilk kurulduğu yıllarda, Kurumda başkan olan merhum Ord. Prof. Dr. Aydın SAYILI döneminde başkan yardımcılığı görevinde bulundu ve 02.01.2019 tarihinde vefat etti. Geride bıraktığı yayımlanmış çok sayıda eserin sonuncusu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı yayınlarından çıkan Bilginin Serüveni adlı kitabıydı. Bilginin Serüveni'nde bilgi sorunu ele alınmıştır. Bilginin ne olduğu, nasıl oluştuğu, bilgi edinirken zihin fonksiyonlarının nasıl bir rol oynadığı, bilgi türleri, bunların hakikat değerleri ve insan hayatına olan etkileri işlenmiştir. İnsanın bilinçli eylemleri hep bir bilgiye göre olur. Sahip olduğumuz bilgileri eylem için kullanırız. Eylem söz konusu olunca özgürlük akla gelir. Eyleme geçtiğimizde ne gibi engellerle karşılaşırız? Her eylem insana bir sorumluluk getirir, sorumluluk sınırlarımız neresidir? Kitapta ele alınan bütün konuların, birbirinin mantıksal sonucu olduğu görülmektedir. Necati Öner, bilgi konusunu temel alarak insan ve toplum hayatında birbiriyle ilişkili kavramları bir felsefeci bakışıyla sırasıyla ele almıştır. Kültür, medeniyet; bilginin kaynağı, değeri, bilgi edinme yolları, bilgi türleri, bilim sınıflamaları; zihniyet, özgürlük, sorumluluk, otorite gibi kavramlar kitapta ele alınan diğer konulardır.

Ord. Prof. Dr. Aydın SAYILI Külliyatı Cilt V- Bilim ve Öğretim Dili Olarak Türkçe

Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 321-324 · DOI: 10.32704/erdem.657060
Tam Metin
Sayılı, uygarlığının en güçlü taşıyıcısı olarak dili görmekteydi, Ona göre Türk dilinin öz varlığını ve benliğini korumak ve geliştirmek, bu dilin asıl sahipleri olan bizler için bir zorunluluktur. Eser bilim, kültür ve öğretim dili olarak Türkçenin anlatı yollarının çeşitliliği ve özgünlüğü bakımından dünyanın en olağanüstü yetenekte ve güzellikte bir dil olduğunu hepimize bir kez daha hatırlatması açısından son derece büyük bir öneme sahiptir. Sayılı'nın asıl amacı, Türk dilinin öz zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında, değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir. Öz Türkçenin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılması gerekliliğinin yanı sıra dilimizi bir bilim dili olarak geliştirme ve terim dilimizi azimli bir şekilde zenginleştirme gerekliliğinin de üzerinde durmaktadır. Eserde; medeniyet, kültür ve bilim kavramlarından hareketle Türk dilinin tarihsel süreç içerisinde gelişimi, bilim terimlerinin Türkçeleştirilmesi, dilin gelişimi ve esnekliği gibi Türk dilinin en büyük sorunları titizlikle ele alınmıştır.

GEORGE SHIRINIAN, ed., Genocide in the Ottoman Empire: Armenians, Assyrians, and Greeks 1913-1923, Berghahn Books, New York 2017, IX+433 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1167-1171 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1167
Tam Metin
George Shirinian Kanada'nın Toronto kentinde 1984'te faaliyete başlayan Zoryan Enstitüsüne bağlı Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü İcra Direktörüdür. İlk olarak 1982'de Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) Cambridge/Massachusetts'te kurulan Zoryan Enstitüsü adını Ermeni Taşnak Partisinin kurucularından Stepan Zoryan'dan almakta ve bu partinin görüşleri doğrultusunda araştırma ve yayın yapmaktadır. Bu organ ABD'deki zengin Ermenilerin bağışlarıyla ayakta durmaktadır. Kuruluşunun üzerinden çok geçmeden Zoryan Enstitüsündeki çalışmaların bilim dışı amaçlara yöneldiği görülmüştür. Nitekim bu merkezin müessislerinden Gerard Libaridian, kendi niyetinin çağdaş meselelerin çok yönlü bir yaklaşımla tartışılabileceği bir enstitü yaratmak olduğunu, fakat bu kuruluşun daha sonraları konuların bilimsel bir ortamda ele alınmasıyla yetinmeyip, bazı belli hedeflerin gerçekleştirilmesi yoluna girdiğini ve dolayısıyla bugün artık partizan ve politik olanın dışında bir işe pek el atmadığını açık bir dille itiraf etmiştir.

Emîr Necmeddin İlgâzi Dönemi Artuklu-Haçlı Münasebetleri ve Afrin Zaferi (28 Haziran 1119)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 817-852 · DOI: 10.37879/belleten.2019.817
Tam Metin
Emîr Necmeddin İlgâzi, Mardin Artuklu Beyliği'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. İlgâzi'nin tarih sahnesine çıktığı zaman Güneydoğu Anadolu'da ve Doğu Akdeniz kıyısında Haçlı Devletleri'nin kurulduğu yıllara tesadüf eder. Haçlılar, bu bölgedeki beylikler ve devletlerle münasebet kurmuşlardır. Müslümanların ise Haçlılarla münasebeti genellikle bölgeye yerleşen Haçlı varlığına karşı mücadele şeklinde gelişmiştir. Haçlıların münasebette bulunduğu en önemli güçlerden biri Artuklulardır. Özellikle Urfa ve Antakya'da yaşayan Haçlılara karşı Artuklular bazen diğer Türk beyleriyle ittifak yaparak bazen de yalnız kendileri mücadele etmişlerdir. Artuklu-Haçlı münasebetlerinde çoğu zaman Artuklular Haçlıları mağlup etmeyi başarmışlardır. Haçlılara karşı yapılan bu mücadelelerde Artuklu Beyi İlgâzi önemli rol oynayan büyük bir mücahit ve liderdir. İlgâzi'nin Haçlılara karşı 1105 yılından itibaren başlayan mücadelesi, hayatını kaybettiği 1122 yılına kadar devam etmiştir. Mardin'e ve sonrasında Halep'e hâkim olduktan sonra onun Haçlılarla münasebetleri ivme kazanmıştır. İlgâzi'nin hayatındaki en önemli olay ve başarısı Batı literatüründe Kanlı Meydan Savaşı adıyla zikredilen, Antakya Haçlı Prinkepsi Roger'e karşı Afrin'de elde ettiği galibiyettir. Onun bu zaferi Müslüman âleminde büyük bir sevince vesile olmuş, diğer yandan Hristiyan dünyası için de büyük bir facia olmuştur. Haçlıların önüne adeta set gibi çekilen İlgâzi, onları Suriye kıyı şeridine sıkıştırarak, Halep'e yaklaşmalarını engellemiştir. Bu çalışmada Artuklu Beyi İlgâzi'nin Haçlılara karşı verdiği mücadele Afrin Zaferi özelinde incelenerek, Türk-Haçlı münasebetlerinin önemli bir safhası ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Kaynaklar ışığında detaylı bir şekilde yapılan bu çalışma vesilesiyle XII. yüzyılın başlarında bölgenin ve dönemin güç dengeleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Güney Afrika Milli Arşivlerinin Osmanlı Tarih Yazıcılığı Açısından Önemi

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 933-956 · DOI: 10.37879/belleten.2019.933
Tam Metin
Güney Afrika Milli Arşivleri, Sahra-altı Afrikası ile Osmanlı Devleti münasebetleri ile ilgili kayda değer belgeler içermektedirler. Mezkur arşivlerde varlıĝından haberdar oldugumuz 1853 yılında başlayan Güney Afrika havalisiyle ilgili münasebetlere dair ilk resmi yazışmaların yanı sıra Osmanlı Devleti`nin aynı zamanda Mozambik, Zimbabve, Moritus ve Komor adalarına ait arşiv belgeleri mevcuttur. Ankara tiftik keçisi ve Türk tütününün Güney Afrika'da tanıtımıyla ilgili münasebetler 19. yüzyılın ikinci yarısında bölge halkıyla Osmanlı Hilafetinin etkisinin hissedildiği dini ilişkilere yerini bırakmıştır. Müderris Ebubekir Efendi'nin 16 Ocak 1863 tarihinde Ümit Burnu'na varışıyla Cape Town'da açtığı Osmanlı Erkek ve Kız Mektepleri ile bu kayda değer münasebetler başka bir boyuta taşınmıştır. Akabinde Güney Afrika'da vazife yapan Osmanlı başkonsolosları Ohannes Majakyan ve Mehmet Remzi Bey'le iki ülke arasındaki ilişkilerin daha sağlam temellere oturtulduğu anlaşılıyor. Tüm bu söz konusu tarihi ilişkilerle ilgili yazışmalar Güney Afrika Milli Arşivlerinde ayrıntılarıyla mevcut olup günümüze kadar bu sahada çalışan tarihçilerimizin nazar-ı dikkatinden kaçmıştır. Bu çalışma Güney Afrika Milli Arşivindeki mezkur arşiv kayıtlarının Osmanlı tarih yazıcılığı açısından önemini ortaya koymayı gaye edinmiştir.

XV. Yüzyıl Bânilerinden Çakır Ağa ve Mimari Eserleri

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 913-932 · DOI: 10.37879/belleten.2019.913
Tam Metin
Fatih Sultan Mehmed'in çakırcıbaşısı olarak tanınan Çakır Ağa hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Üsküp doğumlu olan Çakır Ağa II. Murad Dönemi'nde Bursa subaşılığı görevinde bulunmuş; İstanbul'un fethine katılmış, daha sonra İstanbul subaşılığı görevinin yanı sıra sekbanbaşı, çakırcıbaşı olmuştur. Adı, 1480 tarihli vakfiyesinde Çakır Ağa bin Abdullah olarak geçmektedir. Çakır Ağa yaptırdığı birçok mimari eserle II. Murad ve özellikle Fatih Sultan Mehmed döneminde bâni olarak öne çıkmaktadır. Bursa, Edirne ve İstanbul'da eserler yaptırmış olan Ağa'nın Bursa'da bir cami ve hamamı, Edirne'de bir camisi, Silivri'de zaviye ve hanı ile İstanbul'da beş camisi bulunmaktadır. Bursa ve Edirne'deki eserleri değişikliklerle de olsa günümüze ulaşmış; Silivri'deki yapıları günümüze gelmemiştir. İstanbul'da sur içinin farklı noktalarında yer aldığı anlaşılan camilerinden Kapalıçarşı, Cibali ve bu çalışmada tespit edilen Edirnekapı'daki camisi değişikliklerle günümüze gelmiştir. Çakır Ağa bu yapılarıyla özellikle fetih sonrası İstanbul'un imarında etkili olmuş olmalıdır. Çakır Ağa'nın baniliğinde inşa edilen yapıların büyük çoğunluğunu küçük ölçekli mescitler oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğunu mescitler oluştursa da Çakır Ağa han, zaviye, hamam gibi dönemin diğer yapı tipolojilerini örnekleyen yapılar da yaptırmıştır. Bu makalede Çakır Ağa'nın bânilik yönü ele alınarak basılı kaynaklar ve Osmanlı Arşivi'nde bulunan belgeler ışığında, yeni tespit edilen verilerle eserleri toplu bir şekilde tanıtılmış, değerlendirme yapılmıştır.

Moğol Neküderîlerin Kökeni ve Faaliyetleri

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 853-886 · DOI: 10.37879/belleten.2019.853
Tam Metin
Neküderîler, Afganistan coğrafyasında hayatlarını sürdüren ve tarih sahnesine çıktıkları günden itibaren faaliyet sahası olarak İlhanlı Devleti'nin doğu sınırını tercih eden göçebe bir topluluktur. XIII. yüzyılın ortalarında bir tümen askerle yaptıkları yağma olaylarıyla kendilerinden söz ettiren Neküderîlerin isimleri Kirmân'dan Gazne'ye kadar neredeyse bütün şehirlerde kan ve gözyaşıyla özdeşleşmişti. Hayatlarını sürdürdükleri bölgelerde yerel halkın korkulu rüyası hâline gelen bu topluluk hakkında çalışmalar yapılmış olsa da onların menşei üzerine süren tartışmalar uzun zamandan beri devam etmektedir. Bu çalışmada Neküderîlerin menşeinin, Çağatay şehzâdesi Neküder Oğul ve İlhanlı hükümdarı Ahmed Teküder'in ordularının bakiyeleri olduğu yönündeki iddialar ve Neküder Noyan'ın Afganistan'a gelişinden sonraki faaliyetleri ele alınacaktır. Ardından Neküder Noyan'ın ismiyle anılmaya başlayan Neküderî topluluklarının İlhanlı tarihi boyunca giriştikleri siyasî hareketler irdelenecektir. Ayrıca Neküderîlerin kısmen yerleşik hayata geçtikleri Herât çevresindeki yaşantıları özellikle Kert kuvvetleri arasında üstlendikleri görevler ve bu hanedanın tarihi üzerindeki etkileri, İlhanlı coğrafyasında kaleme alınan gerek genel gerekse şehir ve bölge tarihi üzerine yazılan kaynaklar ışığında incelenecektir.

Old Assyrian Metal Trade, its Volume and Interactions

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 779-806 · DOI: 10.37879/belleten.2019.779
Tam Metin
The subject of this study consists of some consequences of a research project which was supported by The Scientifi c and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK). In the scope of this project, all metals that attested in Kultepe texts have been evaluated. The main target of this research is to fi nd answers to some questions related to the metals and metal trade, which are recorded in a wide range of Kultepe texts. The attestations of gold, silver, tin, iron, copper, lead, antimony and bronze alloy have been searched in a database which includes more than 12 thousand Kultepe texts most of which are unpublished. Each of the information related to these metals, such as their volumes, origins, fi nal destinations, kinds, qualities, and prices against mostly silver has been gathered and evaluated. For example, the following results about the gold have been gained by the research in Kultepe text: The total weight of gold in all available texts is about 480 kg. Out of this sum, only about 92 kg of gold was shipped from Anatolia to Assur. Assyrian traders gained the gold mainly from the Anatolian cities of Wahšušana, Purušhattum and Šalatuwar respectively. The price of gold against silver ranges from 1:3 1/3 to 1:15. The most precious kind of gold attested in the texts is liqtum and the cheapest one is HU.SÁ (red) gold. On the other hand, the most demanded or common kinds of gold were pašallum and kupuršinnum.