1429 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mücadeleden Teslimiyete: Türkistan Müdafaasında Sadık Töre (1860-1877)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1003-1032 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1003
Tam Metin
Çarlık Rusya'nın Kazak, Hive, Hokand hanlıkları ve Buhara Emirliği'ni işgal etmesi yaklaşık iki asır sürdü. Bu süreçte halkların bir kısmı iktisadî, siyasî çıkar ilişkilerini gözeterek Rusya tabiiyetine girmeyi gönüllü olarak kabul ederken, büyük bir kısmı da Rusların Türk memleketleri üzerine giriştiği istila hareketine karşı istiklal mücadelesi verdi. Orta Cüz Kazakları, Buhara Emirliği, Hokand ve Hive hanlıkları düzenlenen askerî harekâtlar sonunda Rus üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Kazak ordalarına ve Türkistan hanlıklarına düzenlenen bu harekâtlara karşı koyanlar arasında bireysel olarak dikkat çekenler oldu. Kazakların liderliğine soyunan Sultan Kenesarı Kasımoğlu bunların en önemlisiydi. Kazakların bir araya gelmesini ve teşkilatlanmasını sağlayan Kenesarı, günümüzde de anlatılagelen bir direniş örneği gösterdi. Kenesarı'nın bu azmi Kazakların tümüne tezahür etmediği için onun ölümüyle bu direniş sonuçsuz kaldı. Ancak oğullarından biri olan Sadık Töre, babasının Kazak topraklarındaki direnişini bu defa Türkistan hanlıklarının işgali sürecinde sergiledi. Bu çalışmada Sadık Töre'nin kardeşi Ahmet Kenesarı'nın bizzat ondan dinleyerek kaleme aldığı kayıtlardan yararlanılarak Türkistan'ın işgali sürecinde, soylu bir aileye mensup bir Kazak gencinin ayrım yapmaksızın Türkistan topraklarında işgale karşı gösterdiği mücadele anlatılacak ve farklı Türk hanlıklarının sürekli olarak Sadık Töre ile iş birliğinde bulunmasının nedenleri üzerinde durulacaktır. Çalışma, Sadık Töre'nin Ruslara teslim olması ve ölümüyle nihayet bulacaktır.

Güney Afrika Milli Arşivlerinin Osmanlı Tarih Yazıcılığı Açısından Önemi

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 933-956 · DOI: 10.37879/belleten.2019.933
Tam Metin
Güney Afrika Milli Arşivleri, Sahra-altı Afrikası ile Osmanlı Devleti münasebetleri ile ilgili kayda değer belgeler içermektedirler. Mezkur arşivlerde varlıĝından haberdar oldugumuz 1853 yılında başlayan Güney Afrika havalisiyle ilgili münasebetlere dair ilk resmi yazışmaların yanı sıra Osmanlı Devleti`nin aynı zamanda Mozambik, Zimbabve, Moritus ve Komor adalarına ait arşiv belgeleri mevcuttur. Ankara tiftik keçisi ve Türk tütününün Güney Afrika'da tanıtımıyla ilgili münasebetler 19. yüzyılın ikinci yarısında bölge halkıyla Osmanlı Hilafetinin etkisinin hissedildiği dini ilişkilere yerini bırakmıştır. Müderris Ebubekir Efendi'nin 16 Ocak 1863 tarihinde Ümit Burnu'na varışıyla Cape Town'da açtığı Osmanlı Erkek ve Kız Mektepleri ile bu kayda değer münasebetler başka bir boyuta taşınmıştır. Akabinde Güney Afrika'da vazife yapan Osmanlı başkonsolosları Ohannes Majakyan ve Mehmet Remzi Bey'le iki ülke arasındaki ilişkilerin daha sağlam temellere oturtulduğu anlaşılıyor. Tüm bu söz konusu tarihi ilişkilerle ilgili yazışmalar Güney Afrika Milli Arşivlerinde ayrıntılarıyla mevcut olup günümüze kadar bu sahada çalışan tarihçilerimizin nazar-ı dikkatinden kaçmıştır. Bu çalışma Güney Afrika Milli Arşivindeki mezkur arşiv kayıtlarının Osmanlı tarih yazıcılığı açısından önemini ortaya koymayı gaye edinmiştir.

XV. Yüzyıl Bânilerinden Çakır Ağa ve Mimari Eserleri

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 913-932 · DOI: 10.37879/belleten.2019.913
Tam Metin
Fatih Sultan Mehmed'in çakırcıbaşısı olarak tanınan Çakır Ağa hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Üsküp doğumlu olan Çakır Ağa II. Murad Dönemi'nde Bursa subaşılığı görevinde bulunmuş; İstanbul'un fethine katılmış, daha sonra İstanbul subaşılığı görevinin yanı sıra sekbanbaşı, çakırcıbaşı olmuştur. Adı, 1480 tarihli vakfiyesinde Çakır Ağa bin Abdullah olarak geçmektedir. Çakır Ağa yaptırdığı birçok mimari eserle II. Murad ve özellikle Fatih Sultan Mehmed döneminde bâni olarak öne çıkmaktadır. Bursa, Edirne ve İstanbul'da eserler yaptırmış olan Ağa'nın Bursa'da bir cami ve hamamı, Edirne'de bir camisi, Silivri'de zaviye ve hanı ile İstanbul'da beş camisi bulunmaktadır. Bursa ve Edirne'deki eserleri değişikliklerle de olsa günümüze ulaşmış; Silivri'deki yapıları günümüze gelmemiştir. İstanbul'da sur içinin farklı noktalarında yer aldığı anlaşılan camilerinden Kapalıçarşı, Cibali ve bu çalışmada tespit edilen Edirnekapı'daki camisi değişikliklerle günümüze gelmiştir. Çakır Ağa bu yapılarıyla özellikle fetih sonrası İstanbul'un imarında etkili olmuş olmalıdır. Çakır Ağa'nın baniliğinde inşa edilen yapıların büyük çoğunluğunu küçük ölçekli mescitler oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğunu mescitler oluştursa da Çakır Ağa han, zaviye, hamam gibi dönemin diğer yapı tipolojilerini örnekleyen yapılar da yaptırmıştır. Bu makalede Çakır Ağa'nın bânilik yönü ele alınarak basılı kaynaklar ve Osmanlı Arşivi'nde bulunan belgeler ışığında, yeni tespit edilen verilerle eserleri toplu bir şekilde tanıtılmış, değerlendirme yapılmıştır.

Kudüs’teki Memlûk Türk Devleti Armaları (‘Renk’ler)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 887-912 · DOI: 10.37879/belleten.2019.887
Tam Metin
Türk-İslam devletleri arasında Memlûklere özgü bir uygulama olarak dikkat çeken armacılık sistemi, yalnızca devletin teşkilat yapısını yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda sanatsal gelişimine de ayna tutmaktadır. Memlûk devlet yapılanmasında emirlerin oldukça etkin konumda bulunmaları armacılık sisteminin yaygınlaşmasına ön ayak olmuştur. Memlûk sarayında sultanın özel hizmetinde bulunan emirlerin çeşitli vazifelerinin nişanesi olan armalar mimariden el sanatlarına kadar pek çok alanda kullanılmıştır. Memlûk sultanları da hükümdarlık öncesi hizmetlerinin karşılığında çeşitli armalar edinmişse de, emirlerin sayıca fazlalığı emirlere ait armaların yoğunluğunu da beraberinde getirmiştir. Memlûk hakimiyet coğrafyasında sıklıkla rastlanan söz konusu armaların Kudüs'te bulunan ve çoğunluğu emirlere ait olan örnekleri bu çalışma kapsamında incelenip değerlendirilmiştir. Armacılık sisteminin amacına uygun biçimde yapıların ya da diğer eserlerin en gösterişli yerlerinde ve ince işçiliklerle nakşedilen bu sembolik işaretlerin Kudüs'te de önemli bir iz bıraktığı anlaşılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Bir Propaganda ve Tanıtım Hamlesi: 1926 Seyyar Sergi ve Avrupa Seyahati

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1097-1130 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1097
Tam Metin
1926 yılında Karadeniz Vapuru'nda oluşturulan Seyyar Sergi, erken Cumhuriyet döneminde vuku bulan uluslararası bir propaganda ve tanıtım aracı olarak tarihe kaydolmuştur. Türk mamulâtı ve masnuatını ihtiva eden gemi, yaklaşık üç ay süren seyahati boyunca Avrupa'nın önemli limanlarını ziyaret etmiş ve Türk basınına göre batılı ülkelerden övgüler almıştır. Karadeniz Vapuru, sadece bir ticaret gemisi olarak değil, aynı zamanda yeni Türk imajını da temsil eden bir propaganda aracı olarak işlev görmüştür. Gemide verilen balolar, personelin şıklığı ve zarafeti, Batılılarca Cumhuriyet Türkiye'sinin bir aynası olarak görülmüştür. Seyyar Sergi, Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşlaşma yolunda ortaya koyduğu güçlü iradenin ve kararlılığın adeta bir simgesi olmuştur.

The Relations Between the Ottomans, Zionists and Palestinian Jews as Refl ected in Israeli History Textbooks

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1131-1166 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1131
Tam Metin
Israeli history textbooks published since 1948 dwell at length on the Ottoman government's relations with the Zionists and its policies toward the Palestinian Jews. Explaining the Ottomans' opposition to Jewish settlement in Palestine, the textbooks acknowledge their concern that a non-Muslim majority could emerge there to demand autonomy or independence, as had happened earlier in the Balkans. However, they sharply criticize the wartime policies of Jamal Pasha against the Jewish community in Palestine. Although they concede that the majority of the community remained loyal to the Ottoman government, they mainly attribute this to their fears of a harsh retaliation from the part of the government. In contrast, they consider the pro-British activities of Nili and the Hebrew Battalions as the right kind of investment for the future of the community.

İBRAHİM TELLİOĞLU, Trabzon Rum Devleti, Serander, Trabzon 2009. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1173-1178 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1173
Tam Metin
The sovereignty of the Commenos in the Black Sea Region is an important subject of the Middle Age history. However the studies carried out in this field are not sufficient enought to enlighten it in every respect. Thus related to the place of the Commenos dynasty in the Turkish and Byzantine histoıry there have been several arguments. Moreover, their sovereignty in the regioın has been described as the "Empire" by the western researchers, who take J. P. Fallmerayer as the model for their studies. They also gnore using the Turkish sources or other related sources to describe the political, ethnic and socio-cultural structure of the Black Sea region. Therefore, the book written by Tellioğlu handles the soverignity of the Comnenos using a wide range of sources and he manages to enlightne some contorversila problems referring to different sources and tries to enlighten some points lying in dark. Thus he makes some valubale contributions to the field of literature.

İKİ FARKLI LATİFİ TEZKİRESİ VE NÜSHALARI

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2019, Sayı 68 · Sayfa: 49-68 · DOI: 10.32925/tday.2019.30
Latifi'nin 1546 tarihli tezkiresi, Osmanlı nesir geleneğinde büyük önem taşımaktadır. Buna rağmen, 1546 tarihli tezkire metninin modern bir baskısı yoktur ve iki versiyon arasındaki farkları gösteren bir üslup incelemesi de bulunmamaktadır. Tezkirenin modern neşri eserin kapsamlı olarak gözden geçirilmiş ikinci (1575) versiyonunun metnine dayanmaktadır. Bugün eserin tenkitli neşri olarak bilinen çalışma, araştırmacılar tarafından, Latifi Tezkiresi'nin 1546 tarihli orijinal metniymiş gibi algılanmakta ve bu büyük yanılgı ile eser klasik Türk edebiyatının temel kaynakları içinde yerini almaktadır. Böylece, Latifi Tezkiresi'nin modern neşrine dayanan çok sayıda araştırma (makale, tez) kesin sonuçlara ulaşamamaktadır. Bu çalışmada, 1546 tarihli Latifi Tezkiresi'nin neşrinin oluşturulması önerileceği gibi 1546 ile 1575 tarihli yazmaların karşılaştırılması sağlanarak tezkire ve nesir geleneğine, diğer taraftan da üslup tarihine ışık tutulacaktır. Çalışma üç bölümden oluşacaktır. İlk bölümde Latifi Tezkiresi'nin yazmaları ile ilgili bilgi verilecektir. İkincisinde, 16. yüzyılda nesir geleneğinde meydana gelen yeni oluşumlardan bahsedildikten sonra bu oluşumların yazar olarak Latifi'yi, eser olarak da Latifi Tezkiresi'ni nasıl etkilediği değerlendirilecektir. Son bölümde, otuz yıl ara ile yazılan iki nüsha arasındaki derin farklılıkları ve bu tezkirelerin birer özgün metin olarak algılanması gerektiği iddiası örnekleriyle açıklanacaktır.

TÜRKÇEDE KONUŞMA ANINDA KENDİNİ DÜZELTME

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2019, Sayı 68 · Sayfa: 227-253 · DOI: 10.32925/tday.2019.36
Dil üretiminde insanlar, oluşturulan metinlerde zaman zaman çeşitli nedenlerle düzeltmeler yapma ihtiyacı duyarlar. Bu düzeltmeler bir başkasının ürettiği metinlerde olabileceği gibi dil üreticisinin kendi oluşturduğu metinlerde de olabilir. Yapılan düzeltmelere, yazılı veya sözlü metinlerde karşılaşılabilir. Sözlü metinlerde doğal olarak bu yöndeki düzeltmelere daha sık rastlanır ve konuşurların da sıklıkla kendi konuşmalarında düzeltmeler yaptıkları görülür. Batı alan yazınında konuşma hataları (speech errors), konuşmada kendini onarma (self-repair in speech) vb. adlarla yapılan çeşitli araştırmalar bulunsa da Türkçe için bu konuda bir eksiklik göze çarpmaktadır. Konunun, dilin bütün yönleriyle tasvir edilmesi amacıyla, edim bilimi ve psiko-dil bilimi bulguları çerçevesinde ele alınması Türkçe açısından önem arz etmektedir. Konuşma anında da konuşur, konuşmasında hata yaptığını düşünme, dil sürçmesi, kekeleme, hatırlamaya çalışma, hatırlayamama, yanlış hatırlama, söylediğinden emin olamama, söylediğini bir benzeri ile karıştırma, kullandığı ağız özelliğini ölçünlü dildeki şekil ile değiştirme ihtiyacı duyma vb. nedenlerle düzeltmeler yapar. Bu düzeltmeler hatanın tespiti (konuşmanın kesilmesi), duraksama veya düzeltme sözü kullanımı ve düzeltme aşamalarından geçerek gerçekleşir. Bu çalışmada sözlü dil verisi barındıran ve daha önceden yazıya geçirilmiş olan Eskişehir ili ağızlarından hareketle konuşma anında kendini düzeltme örnekleri; düzeltmenin nedenleri, hatanın tespiti, kullanılan düzeltme sözleri ve gerçekleşen düzeltmeler göz önünde bulundurularak ele alınacaktır.

XIX. ASIR KERKÜK ŞUARASINDAN SEYYİD ŞÜKRÎ VE DÎVÂN’I

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2019, Sayı 68 · Sayfa: 113-156 · DOI: 10.32925/tday.2019.32
Altı yüzyıllık bir zaman çizelgesine sahip; Türkistan'dan Balkanlar'a, uçsuz bucaksız bir coğrafyaya ait olan klasik Türk şiiri, on dokuzuncu asra gelindiğinde nefesini tüketmek üzeredir. Çalışmamıza konu olan şair Seyyid Şükrî, klasik şiirin bu veda çağında yaşamıştır. Kerküklü şair, tek eseri olan ve günümüze tek nüshası ulaşan Dîvân'ını burada tedvin etmiştir. Günümüze kadar hakkında bilimsel bir çalışma yapılmamış olduğu görülen Şükrî'yi ve Dîvân'ını tanımak ve tanıtmak çalışmamızın başlıca amacı olmuştur. Bu doğrultuda, ilk önce şair ile ilgili bilgi içerebilecek kaynaklar taranmış, elde edilen kısıtlı malumat ile birlikte, şairin eserinde verdikleri ışığında hayatı ile ilgili ayrıntılı bir çerçeve çizilmiştir. Daha sonra şairin tek eseri olan Dîvân ve bu divanı günümüze taşıyan yazma nüsha tanıtılmaya çalışılmıştır. Üçüncü kısımda, eserden örnekler verilerek şairin edebî kişliği, üslubu ve etkilendiği şairler üzerinde durulmuştur. Yapılan çalışma sonucunda şairin bölge edebiyatı ve klasik Türk şiiri içindeki yeri tespit edilmiş; on dokuzuncu yüzyılda, Kerkük'te yaşamış bir şair, günümüz klasik şiir araştırmacı ve okurlarının dikkatlerine takdim edilmiştir.