1429 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 381
- Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi 316
- Erdem 190
- Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 189
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 170
- Arış 98
- Höyük 72
- Belgeler 13
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Nail Tan 22
- Mehmet Ölmez 12
- Sadettin Özçelik 10
- Hasan Ali ÇETİN 9
- Ahmet Karaman 6
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 56
- Ottoman Empire 53
- Osmanlı 48
- Ottoman 39
- Türkiye 31
- Dokuma 27
- Weaving 23
- İstanbul 21
- Osmanlı İmparatorluğu 21
- Turkey 21
ABDUVALİ TUĞANBAYULI KAYDAROV
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2019, Sayı 48 · Sayfa: 335-342 · DOI: 10.24155/tdk.2019.124
Özet
Kazakistan'ın tanınmış bilim adamlarından olan A. T. Kaydarov, Altay dilleri, genel Türkoloji, Kazak ve Uygur dil bilimi alanlarına yönelik güncel meseleleri incelemiş ve dil tarihi, köken bilgisi, tarihsel sözlükçülük, deyimler, terim bilimi, kültür dil bilimi, lehçe bilimi, çok dillilik ve iki dillilik, toplum dil bilimi üzerine birçok eser ve makale kaleme almış, birçok ortak çalışmada yer almıştır.
Anadolu Selçuklu Medreseleri ve Darüşşifalarında Türbe
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 519-554 · DOI: 10.37879/belleten.2019.519
Özet
Tam Metin
Anadolu Selçuklu döneminde kentlerin tarihi dokusu içindeki en anıtsal yapıları medreseler ve darüşşifalar oluşturmaktadır. Bu dönemde medreseler ve darüşşifaların içinde ya da bitişiğinde mescit ve türbe gibi farklı işlevli birimler yer alır. Bu bağlamda medrese ve darüşşifalarda bulunan tek ya da çift katlı olan bani türbeleri özel bir gruptur. Bu çalışmada Anadolu Selçuklu döneminin farklı süreçlerinde inşa edilen medrese ve darüşşifalardan örnekler seçilerek konu incelenmiştir. Yapıların konumu, tarihi, banisi, mimari özellikleri dikkate alınarak, medrese- türbe, darüşşifa- türbe ilişkileri irdelenecektir. Eğitim ve sağlık yapıları çoğunlukla dönemin Selçuklu hükümdarı ya da devlet adamları tarafından inşa ettirilmiştir. Anadolu'da 13. Yüzyılın ikinci yarısında, İlhanlı döneminde Sivas ve Erzurum gibi şehirlerde bulunan anıtsal medreselerin çoğu dönemin emirleri ve vezirleri tarafından yaptırılmıştır. Ortaçağ Türk mimarisinde açık ya da kapalı bir avlu çevresinde kurgulanan medrese ve darüşşifalar, çoğunlukla revaklı bir avlu, avluya açılan sayıları bir- dört arasında değişen eyvanlar, öğrenci odaları, kışlık dershane odaları, mescit, türbe, kütüphane, imaret gibi birimlerden oluşmaktadır. Yapılarda türbelerin çoğu eyvanlardan birine bitişik yapılmıştır. Çok az örnekte medreselere dıştan bitişik türbeler bulunmaktadır. Yaygın olarak Anadolu Selçuklu medreselerinde ve az sayıdaki darüşşifa örneğinde gördüğümüz bu türbeler çeşitli kurguları ile özel tasarlanmış, öne çıkan yapılardır.
Haçlı Seferleri Döneminde Sur Şehri
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 439-468 · DOI: 10.37879/belleten.2019.439
Özet
Tam Metin
Sur şehri mevcut coğrafi konumu dolayısıyla kurulduğu dönemin sonrasında bilhassa ticarî anlamda her zaman önemli bir yer olmuştur. 1099 yılı itibarıyla Ortadoğu'ya yerleşen Haçlıların anavatanlarıyla denizden bağlantı kurma istekleri şehri onların hedefi haline getirmiştir. 1124 yılında bu amaçlarına ulaşan Haçlıların hâkimiyeti Sur için yeni bir dönemin de kapılarını aralamıştır. Kudüs Krallığı topraklarına dâhil edilen şehirde İtalyan denizci şehir devletlerine ticarî imtiyazlar tanınmıştır. Öncelikli olarak Venedikliler, Haçlılara verdikleri desteğe mukabil şehrin 1/3'ü elde etmişlerdir. Onları Ceneviz ve Pisalılar takip etmiştir. Adı geçen İtalyan devletlerinin sayesinde Sur, bölgenin önemli ticaret noktalarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte Haçlı hâkimleri zaman zaman İtalyanlara tanıdıkları imtiyazları geri alabilmek adına hamleler yapmaktan da çekinmemişlerdir. Aynı şekilde İtalyan denizci şehir devletleri de bölgedeki ticarî hegomonya adına birbirleriyle de mücadele etmişlerdir. Nitekim Sur, Venedikliler tarafından Akka'dan kovulan Cenevizlilerin yeni merkezi olmuştur. Ticaret konusundaki gelişmelerin dışında Sur, Haçlı Seferleri tarihinde İkinci Krallık Dönemi'nin başlamasındaki en önemli merhaleyi teşkil etmiştir. 1187'deki Hıttin Zaferi sonrasında Kudüs ve Akka başta olmak üzere birçok şehrin Sultan Selahaddin tarafından zaptıyla Ortadoğu'da tehlikeye giren Haçlı varlığı Konrad de Montferrat idaresinde Sur'da gösterilen direniş sayesinde bölgede tutunma imkânı bulabilmiştir. Bu makalede Sur'un, Haçlı seferleri dönemindeki tarihi, sosyo-ekonomik durumu ve bölge ticaretindeki yeri anlatılmaya çalışılacaktır.
Orta Çağ’da Papalık Yasakları ve Müslüman Doğu: Latin Noter Kayıtları Işığında Doğu-Batı Ticareti (1162-1350)
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 485-518 · DOI: 10.37879/belleten.2019.485
Özet
Tam Metin
Orta Çağ'da Müslüman Doğu ve Hıristiyan Batı arasındaki siyasi dinamikler akademik merakın yaygın bir konusu olmuş olsa da Latinler ve Müslümanlar arasındaki ticari ilişkiler bugüne kadar pek az tarihçi tarafından incelenmiştir. Batılı tarihçiler arasında, XII. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinin Yakın Doğu ticaretini kontrol ettiğine dair yanlış bir kanı vardır. Bunun başlıca sebebi, tarihçilerin DoğuBatı ticaretini 'Avrupa merkezci' bir yaklaşım ile incelemeleridir. Bu dönemde, Latinler ve Müslümanlar arasındaki ticari ilişkiler konusunun ihmal edilen bir alt başlığı ise Papalığın Müslüman Doğu'ya uygulamak istediği ekonomik yasaklardır. Batılı tarihçiler arasında Papalığın Müslüman Doğu'ya uygulamak istediği ticari ambargoların başarılı olduğu konusunda yaygın bir görüş hâkimdir. Bu alanda yapılmış sınırlı sayıdaki çalışmalar ilişkilerin genellikle diplomatik ve ideolojik yönünü incelerken, söz konusu dönemdeki ticaret hacmi ve Müslüman tüccarların ticari faaliyetleri hakkında bilgi vermemektedir. Bu çalışma, bu tarz 'Avrupa merkezci' bir yaklaşımı reddetmekle birlikte, Papalık tarafından ilan edilen ticari yasakların ne derece etkili olduğunu ve Doğu-Batı arasındaki ticaret hacmini Latin noter kayıtları üzerinden incelemektedir. Bununla birlikte, çalışma Latin tüccarların Müslüman topraklarındaki ticari faaliyetleri ve Müslüman tüccarlarla olan sosyo-ekonomik etkileşimlerini de detaylı bir şekilde incelemektedir.
Settlements and Population of the Presentday Montenegrin Polimlje in the Second Half of 15th Century
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 555-584 · DOI: 10.37879/belleten.2019.555
Özet
Tam Metin
The term Montenegrin Polimlje in this paper refers to the territory of the following medieval nahiyas: Limski Nikšići, Ljuboviđa, Plav, Izla Rijeka, Komnin and Komarani. These nahiyas were located in the region of the present-day northern Montenegro. Bihor fortress was also located there and the villages belonging to the fortress commander have also been presented. The data from the following Ottoman Defters have been used in order to present the settlements and population of the second half of 15th century in this area: The Collective Cadastral Defter of the provincial governor Isa-Beg Ishaković of 1455 (Hicri 859 Tarihli Suret-i Defter-i Mücmel), The Summary Defter of the Sanjak of Bosnia of 1468/69 (1468/69 Tarihli Bosna Sancağı İcmal Tahrir Defteri), The Individual Defter of the Sanjak of Herzegovina Vilayet of 1475/7 (Defter-i Esami-i Sancak-ı Hersek), The Summary Defter of Pasha Sanjak of 1477/8 (Paşa Sancağı İcmal Defteri), The Summary Defter of Bosnia Sanjak of 1485 (Bosna Sancağı İcmal Defteri), The Inventory Defter of Scutari Sanjak of 1485 (İskenderiye Sancağı Mufassal Defteri) and the Comprehensive Defter of Bosnia Sanjak of 1489 (Bosna Sancağı Tapu Tahrir Defteri). This is the fi rst time these seven defters have been used together to do an exhaustive research of the title territory. The author has listed nahiyas, names of villages, their respective households, bachelors, widows, gross income and population.
Akadca Çivi Yazılı Belgelerde Çeyiz
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 407-426 · DOI: 10.37879/belleten.2019.407
Özet
Tam Metin
Çeyiz verme evlilik süreci içerisinde önemli bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeyiz, günümüzde baba tarafından evlenecek olan kızına verdiği evlilik hediyesidir. Ancak bazı çivi yazılı Akadca belgelerde, çeyiz bir hediye olmasının yanında babanın kızına mirasından pay vermesi olarak da yorumlanmaktadır. Bununla birlikte babalar bazen çeyizin içeriğini tespit etmek ve kızının çeyiz üzerindeki haklarını korumak için erkek tarafıyla bir anlaşma yaptığı yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Babasının evinden çeyiziyle ayrılan kadın, yaşamı boyunca çeyizi üzerinde kullanım hakkına sahip oluyordu ve öldüğü zamanda bu çeyiz çocuklarına miras olarak aktarılıyordu. Eski devirlerde, kanun metinleri ve sivil halka ait özel kayıtlarda bu konuya sıklıkla yer verilmesi, meselenin hem hukuki hem de toplumsal sorunlara yol açtığını göstermektedir. Çeyiz kelimesi çivi yazılı Akadca kaynaklarda genellikle "šeriktu(m)" ve "nudunnû(m)" kelimeleri ile karşılanmıştır. Devletin yazılı kanunlarında ve halkın özel kayıtlarında bu konu üzerinde durulması, muhtemelen daha önce karşılaşılmış olan sorunların önüne geçme ve çeyizin sahibi olan kadını koruma amacı taşıyordu.
Erzincan’da Osmanlı Dönemi Hamamları
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 585-604 · DOI: 10.37879/belleten.2019.585
Özet
Tam Metin
Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan hamamlar, mimarisi ve işlevleri bakımından sanat tarihi ve mimarlık çalışmalarında önemli bir yer teşkil eder. Erzincan'da günümüze kadar gelen dört hamam yapısı Osmanlı dönemi 16. - 19. yy. eserleridir. Arşiv kaynaklarına göre günümüze gelemeyen iki hamam yapısı daha mevcuttur. Klasik Türk hamam mimarisinin özeliklerini yansıtan hamamlar soğukluk, ılıklık, sıcaklık, su deposu ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır. Hamamlardan üçü tek, biri çifte hamam olarak düzenlenmiştir. Soğukluk bölümü, İzzet Paşa, Nafız Paşa ve Taşçı hamamlarında ahşap kirişlemeli tavan, Çadırcı hamamında kubbe ile örtülü, ılıklık bölümü Çadırcı'da kubbe ve tonoz, İzzet Paşa ve Taşçı hamamlarında kubbe,Nafız Paşa'da tonoz, sıcaklık bölümü ise hepsinde dört eyvan ve dört halvet hücreli plan tipinde olup kubbe ile örtülüdür. Moloz taş ile inşa edilen hamamlarının üst örtülerinde tuğla malzeme kullanılmıştır.
Selahattin Eyyubî'nin Nesebi
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 469-484 · DOI: 10.37879/belleten.2019.469
Özet
Tam Metin
Tarihe mal olmuş ünlü bir kahraman olarak Haçlılara kan kusturan ve onları Kudüs'ten söküp çıkaran ve Eyyubî Devleti'nin ünlü sultanı Selahattin Eyyubî'nin nesebi çoktandır tartışma konusu olmuş bir konudur. Bu tartışmaya kurduğu devletin bir Türk devleti olup olmadığı da ekleniyor. Bazı rivayetler onun baba tarafını Kürt olarak gösterirken, bazı kaynaklar da Arap olduğunu söyleyerek ona şecere isnat etmektedir. Bununla beraber birçok kaynak da onun Türk kökenli olduğunu söylemektedir. Onun kimliğini ve nesebini tayin etmede kaynaklar ne derece güvenli, dönemindeki tarihi ve kültürel veriler ne derece incelendi? Selahattin kendini ne olarak hissediyor? Bunların belgeleri var mıdır? İşte cevabını aramamız gereken sorular bu ve bu nevi sorulardır. Bir kişinin yaptıkları ve hizmetleri elbette nesebinden ve ait olduğu etnisiteden daha önemlidir. Ancak, kaynaklar farklı yorumlanıyor ve çarpıtmalar yapılıyorsa işte o zaman bilim adamlarının kaynakları masaya yatırarak iddiaları yeniden değerlendirmesi gerekiyor.
Geç Antik Çağ’da Tzanika’nın (Kuzeydoğu Anadolu) Sınır Savunma Sistemine İlişkin Notlar
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 427-438 · DOI: 10.37879/belleten.2019.427
Özet
Tam Metin
Bu makale, altıncı yüzyılda Kuzeydoğu Anadolu'da yer alan Tzanika'nın sınır savunma sistemine ilişkin matbu arkeolojik bulguların yeniden değerlendirilmesi amacıyla Koç Üniversitesi'nde yürütülen ve TÜBİTAK tarafından desteklenen bir araştırma projesinin ('Unutulmuş Sınırlar Projesi') sonuçlarını sunmaktadır. Makale, Justinian'ın sınır politikasını değiştirme sebebini inceleyecek kısa bir tarihsel arka plandan sonra, altıncı yüzyılda doğu sınırının ilgili kısmında uygulanan savunma sistemine daha fazla ışık tutacak arkeolojik bulguları odağına alacaktır.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Köycülük Tartışmaları ve Numune Köyler
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 729-752 · DOI: 10.37879/belleten.2019.729
Özet
Tam Metin
19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında yaşanan olaylar dünyanın birçok ülkesinde modernist toplumsal dönüşüm amaçlı yeni yönetimler ortaya çıkarmıştır. Bu yönetimlerin vurguladıkları ortak amaçları endüstrileşme-kentleşme ekseninde bir kalkınma olmakla birlikte sahip oldukları toplumsal ve teknolojik alt yapı bunun tam tersidir. Bu nedenle de birçoğunun gündeminde ekonomik, sosyal ve siyasal devamlılıklarını sağlama temeliyle sıkı sıkıya bağlı olan kırsal alan çalışmaları vardır. Bunlardan biri olan genç Türkiye'de ise kırsal alan modernleşmesi çalışmaları Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren gündemde önemli bir yer tutmuştur. Oysaki Kurtuluş Savaşı sonrasında demografik ve ekonomik nedenlerle öncelikli konulardan biri haline gelen kırın modernleşmesi, geç Osmanlı Modernleşme gündeminde eğitim, savunma, sanayi vb. birçok acil reform probleminin arasında kendine oldukça sınırlı bir yer bulabilmiştir. Böylesi koşullar altında Lozan görüşmeleri ile ortaya çıkan ve Türkiye-Yunanistan arasında Batı Trakya ve İstanbul'da yaşayanlar hariç tüm Rum ve Türklerin yer değiştirmesini kapsayan nüfus mübadelesi ise iskân sorununu ülke için en acil imar faaliyetlerinden biri haline getirmiştir. Devlet mübadillerin iskân edilmesi zorunluluğunu kırsal alan modernleşme projesini yeniden ele almak için bir fırsat olarak değerlendirilince ortaya bir iskân çalışmasından çok daha fazla anlamlar taşıyan Cumhuriyet köyü ideali çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı, Cumhuriyet'in kurulduğu ilk yıllarda mimarların Türk köyüne ve köylüsüne -dönemin yoğun kullanılan tanımıyla 'halk'a- bakış açısını, belli tercihler ve amaçlar doğrultusunda tasarlanmış yapılı çevrelerin oluşumunu ve mimarinin yeni bir halk yaratma çabalarındaki tavrını ortaya koymaktır. Bu kapsamda, bir yandan iskân baskısı diğer yandan modernleşme kaygıları altında gerçekleştirilen Cumhuriyetin ilk yıllarında köycülük çalışmalarının mekânsal kurgusu ele alınmaktadır. Böylelikle, genellikle kentleşme ve sanayileşmeye yönelik imar faaliyetleri ile bilinen Cumhuriyetin ilk yıllarında modernite projesinin, köy-kent ikileminin de tartışmaya açılması umulmaktadır.