1429 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Muharebeden Diplomasiye: Lozan Konferansı’nda Türk Delegasyon Heyetinin Karşılaştığı Zorluklar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 95-140 · DOI: 10.33419/aamd.558002
Tam Metin
Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonlanmasının ardından, dönemin siyasi aktörleri, bir an önce, yeni bir devletin temellerini atmak istemişlerdir. Savaş haline son vermek için toplanan Lozan Konferansı, var olan sorunların çözülmesi için bir fırsat olarak görülmüştür. Zira İstanbul'un tahliye edilmesi ve savaş sonrası duruma geçilip devletler arasındaki sorunların kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için Lozan Konferansı büyük önem taşımaktaydı. Lozan Konferansı'nda yürütülen müzakerelerin bir boyutu da son yüzyılda Avrupalı devletler karşısında bir varlık gösteremeyen Osmanlı diplomasisinden farklılaşmak isteyen Anadolu Hareketinin Lozan müzakerelerinde karşılaştığı içinden çıkılmaz güçlüklerdi. Bu çalışma kapsamında Türk delegasyon heyetinin Lozan Konferansı'nda içine girdiği diplomasi mücadelesinde yaşadığı çıkmazlar ve geliştirdiği çözüm yöntemleri üzerinde durularak birincil kaynaklar ışığında Yeni Türkiye Devleti'nin diplomatik temellerinin aydınlatılmasına katkı sunulmaya çalışılacaktır.

6/7 Eylül Olaylarına TBMM ve Kamuoyu Tartışmaları Çerçevesinde Yeni Bir Bakış

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 253-296 · DOI: 10.33419/aamd.558023
Tam Metin

Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde yaşanan 6/7 Eylül Olayları basit bir dış politika meselesinden fazlasını teşkil etmektedir. Bu olayları, yine salt Gayrimüslimlere karşı ve dinî temelli bir saldırı olarak açıklamak ise ancak olayların bir boyutunu görmek olacaktır. Bu bağlamda önce olayların arka planına bakılmış, sebepler incelenmiştir. Ardından olayların başlaması, gelişimi ve sonuçları değerlendirilmiştir. Bilahare, olayların hem TBMM müzakerelerine, hem de basın ve kamuoyuna yansımaları tekrar hatırlanmıştır. Bundan başka, Türkiye'deki Gayrimüslim cemaatlerin bazı mensupları ile yapılan bazı görüşmelere dayalı olarak olaylara siyaset dışı bir bakışa yer verilmiştir. Çalışmamızda, olaylar sonrası zararın tespit ve tazminine dair detaylardan başka, 27 Mayıs askeri darbesine dek ortaya çıkan diğer yansımalar da açıklanmıştır. Bu çerçevede, DP'nin iktidardan uzaklaştırılması sonrası yapılan Yassıada Yargılamaları da mercek altına alınmıştır. Bu çalışmanın yazarı, böylece 6/7 Eylül Olayları'nın bir kez daha hatırlanmasını sağlayarak ve olayların DP hükümeti ile ne kadar bağlantısı olduğu sorusunu cevaplandırabilmeyi ümit etmektedir.

Fransız Arşiv Belgelerinde 23 Haziran 1939 Tarihli Türk – Fransız Antlaşması

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 215-252 · DOI: 10.33419/aamd.558015
Tam Metin
Türkiye ve Fransa arasında 23 Haziran 1939 tarihinde, Paris'te Büyükelçi Suat Davaz ile Dışişleri Bakanı Georges Bonnet tarafından Türk - Fransız Deklarasyonu ve Ankara'da ise, Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu ile Büyükelçi René Massigli tarafından Hatay'ın Türkiye'ye bırakılmasına ilişkin antlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile Türkiye ile Suriye arasındaki toprak sorunu kesin olarak çözülerek iki ülke sınırı belirlenmiştir. Fransa, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına razı olmuş, Hatay'da bulunan Fransız kuvvetlerinin bir ay içinde ülkeyi boşaltmasını kabul etmiştir. Hatay Meclisi de, 29 Haziran'da oybirliği ile Türkiye'ye katılma kararı almıştır. Üç yıl süren mücadele sonunda Hatay Devleti'nin kurularak, Türkiye'nin vilayeti olmasıyla tamamlanan süreç, dönemin uluslararası gündemini uzun süre meşgul etmiştir. Dünyanın önemli basın organları tarafından, olay yoğun bir şekilde işlenmiştir. 1939 Türk-Fransız Antlaşması, başından beri olayı takip eden Fransız basınında da çeşitli yazılarda değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, Fransız diplomatik arşiv belgelerinde yer alan 23 Haziran 1939 anlaşmalarının imzalanma sürecindeki gelişmeler ve Fransız basınına yansımaları incelenecektir.

Dini İçerikli Yeni Hitit Tablet Parçaları

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 1-24 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1
Tanıtılacak olan çivi yazılı tabletler, İstanbul'da bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesine bağlı koleksiyoner olan Sayın Muhtar Kent'in koleksiyonundaki 3 yeni Hitit tabletini kapsamaktadır. Tabletlerin geliş yeri envanter defterinde kayıtlı değildir, ancak Hititlerin başkenti Çorum-Boğazköy'den elde edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. 1) 265-(308) envanter nolu tabletin tek yüzünde, son kısımları kırık çivi yazılı satırlar bulunmaktadır. Tabletin mahiyeti konusunda, korunan kelimelerden, tabletin 5 ve 7. satırlarında belgelenen galaktar- ve parhuenaš- kelimeleri ip ucu mahiyetindedir. Bunlar ritüel hazırlığında, Tanrıları cezbetmeye ve yatıştırmaya yarayan iki kurban maddesidir. Bu iki kelimenin yanında 6. satırda, UDUiyant- "koyun veya koyun türü" kelimesi de yer almaktadır. Bu kelimelerden anlaşıldığına göre tabletin konusu bir ritüeli (ayini) içermektedir. 2) 266-(309) envanter nolu tabletin tek yüzünde, baş ve son kısımları kırık çivi yazılı satırlar bulunmaktadır. Tabletin konusu, Hurrice kurban terimlerinin yer aldığı bir kurban listesidir. I MUŠEN (1 kuş), I UDU (1 koyun) gibi kurban hayvanlarının yanında, Hurrice olan ambašši "yakma kurbanı", naši- "Hurrice kurban terimi" kelimeleri belgelenmektedir. Tablette aynı zamanda kurbanların sunulduğu tanrıça isimleri de mevcuttur: DAl-l]a-a-ni; DNI]N.GAL; DIŠTA]R; DNi-n]a-at-ta DKu-li-it-ta gibi. 266-(309) öy. x+1-10' ile KBo 27.191 öy.II 1-11. satırlar arasında, paralel ve duplikat olan satırlar yer almaktadır. 3) 269 envanter nolu tabletin önyüzünde, baş ve son kısımları kırık çivi yazılı satırlar bulunmaktadır. Önyüzde oldukça fazla dökülme vardır. Arkayüzün bir kısmı korunmuş olup yazısızdır. Tabletin korunan satırlarında baş veya son kısmı kırık olan kelimeler tabletin Hattice olduğunu göstermektedir.

ANDREAS KAPPELER, Die Tschuwaschen, Ein Volk im Schatten der Geschichte, Böhlau Verlag, Köln-Weimar-Wien 2016, 276. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 367-373 · DOI: 10.37879/belleten.2019.367
Tam Metin
Özellikle Rusya ve Ukrayna ağırlıklı olmak üzere Doğu Avrupa tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan Viyana Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Andreas Kappeler, bu yazıya konu olan eserinde Çuvaş Türklerinin tarihini bir monografi çerçevesinde ele almaktadır. Almanca olarak kaleme alınan Die Tschuwaschen, Ein Volk im Schatten der Geschichte adlı kitabın başlığı Türkçeye "Çuvaşlar: Tarihin Gölgesinde Bir Halk" şeklinde çevirilebilir. Hemen belirtelim ki bu eser, araştırmacının Çuvaşlara yönelik akademik ilgisinin ilk ürünü değildir. Yazar, konuyla ilgili ilk yayını olarak 1976 yılında Fransızca kaleme aldığı makalesinde Sovyet araştırmalarında Orta İdil halkları Tatar, Çuvaş, Mari, Mordvin ve Udmurtların etnogenezini ele almaktadır. Bunu takiben kaleme aldığı iki kısımdan oluşan bir başka makalesinde yine Sovyet araştırmalarında Orta İdil halklarının 10. yüzyıldan 19. yüzyılının ikinci yarısına değin tarihini incelemektedir.

FARUK BİLİCİ, L’expédition d’Égypte, Alexandrie et les Ottomans L’autre histoire, Centre d’Études Alexandrines, Alexandrie, 2017, s. 362. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 374-380 · DOI: 10.37879/belleten.2019.374
Tam Metin
Uzun yıllardan beri Paris'te, INALCO'da (l'Institut national des langues et civilisations orientales) "études ottomanes et histoire turque", Osmanlı Araştırmaları ve Türk Tarihi kürsüsünde akademik çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Faruk Bilici Osmanlı-Fransız ilişkileri konusunda yapmış olduğu önemli çalışmalara bir yenisini daha ekleyerek, bu kez "L'expédition d'Égypte, Alexandrie et les Ottomans: l'autre histoire [Mısır Seferi, İskenderiye ve Osmanlılar: Öteki Tarih]" adlı yeni çalışmasıyla İskenderiye'yi merkez alarak Napolyon'un Mısır Seferi'ne dair farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor.

Osmanlı Devleti’nde Azerbaycanlı Bir Âlim: Molla Şemseddin Ahmed Karabaği

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 71-94 · DOI: 10.37879/belleten.2019.71
Tam Metin
Azerbaycan sahası ile Osmanlı Devleti arasında sosyo kültürel ilişkilerin 16. yüzyılda ortaya çıkmasında çok sayıda Karabağlı ilim adamının etkili olduğu bilinmektedir. Osmanlı Devleti'nde müderrislik, kadılık ve kazaskerlik gibi üst düzey görevlerde bulunmuş bu alimlerden biri de Karabağlı Molla Şemseddin Ahmed Ensari'dir. Karabağ'ın Dizak bölgesine yerleşmiş olan ashaptan Cabir b. Abdullah elEnsari'nin soyundan gelen Molla Şemseddin Ahmed, ilk eğtimini Azarbaycan'nın Gence şehrinde aldıktan sonra 1562'de İstanbul'a gelmiş; burada Süleymaniye Medresesi'ni bitirmiştir. 1570'ten itibaren müderris olarak değişik medreselerde görev almış ve 1581'den sonra kadılık yapmaya başlamıştır. Kadılığı sırasındaki başarıları ona kazaskerlik yolunu açmış; sırasıyla 1584'te Anadolu Kazaskeri, 1592'de ise Rumeli Kazaskeri olmuştur. Molla Şemseddin Ahmed, çok yönlü bir kişi olup şehnameci Seyyid Lokman Urmevi'ye verdiği destek ile Osmanlı şehnameciliğinin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Bu arada divan şiiri yazmak isteyenlere de hocalık yapmış, Osmanlı divan şairlerinden Mani ve Edai Recep Efendi'nin şair olarak yetişmelerinde yardımcı olmuştur. Kendisi tefsir dalında da üstat olup Kur'an'ın değişik surelerini risaleler halinde tefsir etmiştir. Molla Şemseddin Ahmed Karabaği'nin Osmanlı Devleti'nde bulunduğu dönemde Azerbaycan'dan Osmanlı ülkesine göç edenlerin sadece kendileri değil aynı zamanda aileleri de bu ilişkilerin kurulmasında mühim rol oynamışlardır. Nitekim Molla Şemseddin Ahmed'in oğlu Nuh Efendi, ilmiye sınıfına intisap ederek babası gibi önce müderrislik, sonra kadılık yapmış; arkasından Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulunmuştur.

Aynı ve Başka: Evkaf Muhasebeciliği Mahkemesi Para Vakfı Kayıtları (1491-1828)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 95-126 · DOI: 10.37879/belleten.2019.95
Tam Metin
Çalışma, İstanbul Müftülüğü Şerʻiyye Sicili mahkemelerinden Davudpaşa Mahkemesi para vakıfl arı üzerinde yapılan bir önceki araştırma sonucundan hareketle planlanmıştır. Bu kapsamda çalışmanın amacı, öncelikli olarak sicillerdeki başka mahkemelerde aynı yöntemle yapılacak araştırmalarda para vakıfl arının uzun dönemde ekonomik, siyasi ve sosyal olaylar ile bağlantılarını ortaya çıkarmaktır. Devamında iki mahkeme arasında yapılacak karşılaştırma ile bulguların ne derece birbirini desteklediği sorgulanacaktır. Çoğunlukla 19. yüzyıl verilerinden oluşan ilk belgelerden sürdürülebilir seri elde edebilmek için 17. ve 18. yüzyıl verilerinin ağırlıkta olduğu Evkaf Muhasebeciliği Mahkemesi araştırma evreni olarak seçilmiştir. Evkaf Muhasebeciliği Mahkemesi'nde onaylanmış vakıfl ardan para vakfı işletim usulünü içeren 109 vakfi ye tespit edilmiştir. Bulunan vakfi yeler önceki çalışma ile tamamlandığında; 1491-1911 yılları arasında 312 vakfın incelenmesi ile 420 yıllık bir seri elde edilmiştir. Süreç içinde özünde aynı amaç için kurulan para vakıfl arının, kişilerin istekleri ve vakfedildikleri dönemlere göre başka özellikler gösterdikleri anlaşılmıştır. Bazı dönemlerde avarız sandıklarında kümelenmişler, zaman zaman oldukça düşük meblağlar vakfedilmiş, bir dönem bayındırlık işleri ön planda yer alırken diğer dönem eğitime ağırlık verilmiştir. Tüm bu davranışların nedensellikleri üzerinde durularak günlük hayata yansımaları değerlendirilmiştir.

Keban Projesi: Ağın-Kalaycık Höyüğü Kurtarma Kazısının Yeniden Değerlendirilmesi

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 25-46 · DOI: 10.37879/belleten.2019.25
Tam Metin
Keban Projesi kapsamında Elazığ Ağın'da 1968 ve 1972 yılları arasında Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu başkanlığında Hoşrik Mevki, Kalecikler Höyüğü, Kilise Yazısı ve Kalaycık Höyüğü'nde kazılar yapılmıştır. Bu çalışmada Kalaycık Höyüğü çanak çömleklerinin ilk tanıtım ve değerlendirmesi sunulmaktadır. Elazığ'ın batısındaki Ağın, kuzeyde Kemaliye (Eğin) ile Erzincan Ovası'na, batıda da Arapkir yolu ile Malatya Ovası'na açılan önemli bir alandır. Keban Barajı'nın yapımından önce Karasu ile Murat nehirleri Ağın'da birleşip Fırat'ı oluşturmaktaydı. Keban Baraj Gölü alanının doğusundaki verimli Altınova Bölgesi, büyük boyutlu ve merkez karakterli höyükleri ile diğer alanlara göre daha yoğun araştırmalara sahne olmuştur. Bununla birlikte Elazığ Havzası'nın batıya açılan Ağın çevresinde daha sınırlı ölçüde çalışmalar yapılmıştır. Keban Baraj Gölü'nün dolmasından önce Karasu'nun doğu kıyısında yer alan Kalaycık, Kalkolitik Dönem'den İslami Dönem'e kadar kesintisiz iskân görmüş orta boyutlu bir höyüktür. Kazılar sırasında Tunç ve Demir Çağlara ait belirgin bir mimari bulunamamışsa da zengin çanak çömlek repertuvarı höyüğün söz konusu dönemlerdeki yerleşimlerine dair önemli bilgiler içerir. Bu çalışmada, Kalaycık Höyüğünde bulunan Erken Tunç Çağı'ndan Orta Demir Çağ'a kadar kronolojik olarak farklı mal gruplarından çanak çömleklerin, tarihsel süreci anlaşılır kılacak bir kısmı incelenmiştir. Keban Projesi Kurtarma Kazıları buluntuları ile karşılaştırıldığında, höyüğün Elazığ-Malatya bölgesinin tarihsel sürecini paylaştığı söylenebilir.

İbn Rüste’nin el-Alâku’n-Nefîse’yi Ne Zaman Yazdığına Dair Yeni Tespitler

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 47-70 · DOI: 10.37879/belleten.2019.47
Tam Metin
İbn Rüste'nin el-A'lâku'n-nefîse'yi ne zaman kaleme aldığı tam olarak bilinmemektedir. Şimdiye değin bu konuya dair araştırmacılarca pek çok tarih de önerilmiş olmasına rağmen el-A'lâku'n-nefîse'nin kaleme alınış tarihi belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Bununla birlikte İbn Rüste'nin el-A'lâku'n-nefîse'si Ortaçağların en önemli esirlerinden Hârûn b. Yahyâ'nın Constantinopolis'ten Roma'ya seyahatini de barındırmaktadır. el-A'lâku'n-nefîse'nin bu kısmında Hârûn b. Yahyâ, Besiûs el-Melik (الملك بسوس (diye tanımladığı bir hükümdardan bahseder. Aslında buradaki Besiûs, Tuna Bulgar Çarı Symeon tarafından 913 yılı Ağustos ayındaki Constantinopolis kuşatmasından sonra kullanılmaya başlanan "Basileus" unvanıydı. Bundan dolayı İbn Rüste'nin el-A'lâku'n-nefîse'yi kaleme alması için terminus post quem, yani olası en erken tarih, 913 Eylül/Muharrem-Safer 301'dir. Sonuç olarak ulaştığımız bu netice araştırmacılar tarafından el-A'lâku'n-nefîse'nin İbn Rüste tarafından tamamlanmış olduğunu varsaydıkları Ağustos 913 tarihinden önceki tüm teklifleri geçersiz kılmaktadır.