1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

“Nihayetsiz Bir Cidal”: Antalya Gazetesinin Kurucusu Mehmet Emin ve Muarızları (1878-1928)

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 67-98 · DOI: 10.32704/erdem.496729
Tam Metin
Bu makalede Türkiye'nin en eski taşra gazetelerinden Antalya'nın kurucusu Mehmet Emin'in hayat hikâyesi, kendi tarihsel bağlamı içinde, yaşadığı dönemin özellikleri ve hayatını etkilemiş gelişmeler dikkate alınarak anlatılmaya çalışılmıştır.İttihat ve Terakki'nin Antalya delegesi olan Mehmet Emin, I. Dünya Savaşı ile öldüğü 1928 yılı arasında kalan dönemde Antalya siyasetinin en önemli ve etkili isimleri arasında yer almıştır. İttihatçı kimliği nedeniyle İttihatçılara mahsus pek çok özelliği üzerinde taşımıştır. Çekişmeci ve inatçı karakteri, milliyetçiliği ve idealistliği Mehmet Emin'in yaşamı üzerinde belirleyici olmuştur.Mehmet Emin'in hayat hikâyesini etkileyen bir diğer husus ise siyasi nüfuzunun güçlü olduğu dönemde Antalya'nın yaşadığı dönüşümdür. I. Dünya Savaşı ile Milli Mücadele yıllarında yaşanan bu dönüşüm nedeniyle şehrin nüfus yapısı dramatik bir biçimde değişmiş, ekonomik kaynaklar sınırlanmış, servet el değiştirmiş, şehirde yeni bir muktedir sınıf ortaya çıkmıştır. Siyasi kimliğinin yanı sıra Antalya'nın yaşadığı bu dönüşüm, Mehmet Emin'in kısa hayatında pek çok muarız edinmesine, birçok çekişmenin tarafı olmasına neden olmuş, onu uzlaşmaz bir "mücadele adamı" yapmıştır.

Meslek Folkloru Bağlamında Çerçiler

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 167-182 · DOI: 10.32704/erdem.496793
Tam Metin

Bu makalede sosyal bir grup olarak meslek folkloru bağlamında geleneksel mesleklerden çerçilik ve onun sözlü edebiyata yansımaları incelenmiştir. Çerçi, köy ve kasabaları dolaşarak seyahat eden gezgin esnaftır. "Herkese her şey" sunmak için at, araba ya da sırtlarına yükledikleri heybelerinin içine özenle yerleştirdikleri eşyaları köy ve kasabaları dolaşarak satmaya çalışan çerçiler, ürünlerini tanıtmak için "sözün büyü" sünden yararlanmıştır. Sözlü kültür ortamına adeta yenilik, eğlence ve heyecan getirerek zaman içinde kendi folklorunu yaratmış, atasözü, deyim, fıkra gibi sözlü edebiyat türlerine de konu olmuştur. Bu makalede kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel mesleklerden biri olarak "çerçilik" meslek folkloru bağlamında folklorun onları tanımladığınca ele alınmış, mesleğin sözlü edebiyata yansımaları örneklerle gösterilmiştir. Stereotipler, belli özelliklerin belli insanlarda bulunduğunu varsayan kalıplaşmış değer yargılarını ifade eder. Bu bağlamda anlatmalardan hareketle mesleği icra eden çerçilerin ve diğer cephesini oluşturan sözlü kültür insanının gözünden çerçi stereotipi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çerçilerin sandıkları, heybeleri, at ya da eşeklerinin çektiği tenteli arabaları günümüz marketlerinin, mağazalarının reyonlarıdır. Bu bağlamda değiş tokuştan süpermarketlere gelenekselin dönüşümü, mesleğin günümüz çağdaş yaşamında önemli yeri olan süpermarketlere, çok şubeli mağazalara esin kaynağı oluşu da çalışmada ele alınmıştır.


A Fragment of Old Uyghur Uṣṇīṣavijayā-nāma-dhāraṇī from the Berlin Turfan Collection

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 223-250 · DOI: 10.32704/erdem.496892
Tam Metin

ÖZ

Berlin Turfan Koleksiyonu'ndan Eski Uygurca Uṣṇīṣavijayānāma-dhāraṇī'nin Bir Fragmanı Budist külliyata ilişkin metinlerin Eski Uygurcaya tercümesi Orta Asya Türk Budizmi'nin yazılı kaynaklarının oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Mahāyāna Budizmi ve Mahāyāna'nın bir formu olarak gelişen, büyü ve ritüel gibi ayine ilişkin uygulamaları ihtiva eden Ezoterik Budizm'e ait metinler de bunlar arasında yer alır. Bu çalışmanın konusunu oluşturan Ezoterik Budist inanç ve uygulamalara ilişkin unsurları ihtiva eden dhāraṇī sūtralardan biri de Sanskritçe Ārya-sarva-durgati-pariśodhana-uṣṇīṣavijayā-nāma-dhāraṇī'dir. Eski Uygurca Ārya-sarva-durgati-pariśodhana-uṣṇīṣavijayā-nāmadhāraṇī Berlin-Brandenburg Bilimler Akademisi'ndeki Turfan Koleksiyonu'nda saklanan blok baskı fragmanlardan oluşmaktadır. F.W.K. Müller tarafından Uigurica II içerisinde neşredilmiş olan bu Eski Uygurca eser Berlin Turfan Koleksiyonu'nda bulunan blok baskı metinler temelinde hazırlanmıştır. Müller neşrinin temelini oluşturan bu fragmanlara ek olarak metne ait olan bugün Berlin Turfan Koleksiyonu'nda U 2378a (T I T 301.500) arşiv numarasıyla korunan bir yazma fragman da mevcuttur. Bu yazma fragmanın neşri ve tercümesi temelinde, bu yazı şimdiye kadar yayımlanmamış olan yazmayı tanıtmayı, mevzubahis metne ilişkin açıklamalarda bulunmayı ve metnin dizininin hazırlanmasını amaçlamaktadır.



İran Edebiyatında Şem‘ ve Pervanenin Anlam Serüveni

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 183-208 · DOI: 10.32704/erdem.496801

İnsanoğlu asırlardır duygularını ifade etmede, his ve düşüncelerini karşı tarafa aktarmada edebiyat, müzik, şiir ve resim gibi birtakım araçlar kullanmıştır. İçinde tattığı hissi, tecrübe ettiği birtakım derin ve yüce duyguları ifade etmede zorluk çeken sanatçı, şair ve edipler muhatabına anlatmak istedikleri hislerini, aslına en yakın ve uygun bir şekilde dile getirebilmek için bütün bu unsurlardan faydalanmışlardır. Bu araçlardan birisi de şüphesiz edebiyat ve şiirdir. Şairler, çeşitli edebî sanatlardan istifade ederek duygularını söze dökmüşlerdir. İran edebiyatı şairleri de aynı şekilde çeşitli mazmun ve edebî sanatları kullanarak özel bir dil ile duygu ve düşüncelerini kaleme almışlardır. Bu mazmunlardan birisi de çalışma konusu olarak incelediğimiz şem' u pervâne mazmunlarıdır. Söz konusu bu gibi ikili mazmunlara çeşitli sembolik anlamlar yüklenerek zamanla birtakım hikâyeler meydana getirilmiş ve bu mazmunlar birer kahraman olarak değerlendirilmiştir. Gül ü bülbül gibi şem' u pervâne de temsîli olarak sıkça kullanılan, sembolik anlamlar taşıyan bir hikâyedir. Başlangıçta tasavvufî çerçevede ateşin etrafında dönen pervâneye işaret edilmiş; sonraki asırlarda küçük de olsa bazı anlam değişiklikleri söz konusu olmuştur. Bu çalışmada İran edebiyatında genel çerçevede şem' ve pervâne kelimelerinin nasıl anlamlandırıldıkları; anlam değişikliğine uğrayıp uğramadıkları değerlendirilmeye çalışılacaktır.


Gülistan Tercümesinde İkili Kullanımlar ve Bu Kullanımların Bugünkü Oğuz ve Kıpçak Lehçelerindeki Görünümü

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 121-148 · DOI: 10.32704/erdem.496747
Tam Metin

Kıpçak Türkçesinin tek edebi eseri durumunda olan Gülistan Tercümesi, İranlı şair Sadi'nin eserinin Seyf-i Sarâyî tarafından 1 Eylül 1391 Cuma günü tamamlanmış serbest çevirisidir. Yazıda, Gülistan Tercümesi'nin ses ve şekil bilgisi özelliklerinde karşımıza çıkan ikili kullanımlar işlenmiştir. İkili kullanımların ses bilgisinde; düzlük-yuvarlaklık uyumunda, /ė/ ~/ e/ seslerinin kullanımında, ünlü değişmelerinde (/-a-/ ~ /-ı-/, /-e/ ~ /-ö-/, /-ü-/ ~ /-e-/, /ü-/ ~ /i-/) ünlü kaynaşmasında(ni üçün ~ niçin), ünsüz uyumunda, ünsüz değişmelerinde (/b-/ ~ /m-/, /-k-/ ~ /-g-/, /-n/ ~ /-ñ/, /-n/ ~ /-y/, /t-/ ~ /d-/, /-z-/ ~ /-s-/), benzeşmede (-ln- ~ -ll-), ikizleşmede (iki ~ ikki, iti ~ itti), göçüşmede (kibi/kibin ~ bigi/bigin) ünsüz düşmelerinde (/-g/ ~ /-ø/, /-l-/ ~ /-ø-/, /-n-/ ~ /-ø-/, /-r-/ ~ /-ø-/, /-y/ ~ /-ø/) ve -AgU ses grubunda (-AgU ~ -Av), şekil bilgisinde; birinci kişi zamirinin tamlayan ekiyle çekiminde (biziñ ~ bizim), iyelik ekli kelimelerin üzerine gelen belirtme durumu ekinde (+n ~ +nI), ayrılma durumu ekinde (+DIn ~ + DAn), gelecek zaman ekinde (-GAy ~ -GA ~ -IsAr), şart kipinin teklik II. şahsında (-sAñAn ~ -sAñ), emir kipinin teklik II. şahsında (-gIl ~ -ø), emir kipinin çokluk II. şahsında (-Uñ ~ -ñIz/-ñUz), zarf fiil eklerinde (-(I)p, -(U)p,-(U)bAn), yeterlilik fiilinde (al- ~ bil-) ortaya çıktığı görülmüştür.


Kiralık Konak Romanında Özgür Olmayış Fenomeni

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 209-222 · DOI: 10.32704/erdem.496878
Tam Metin

Kiralık Konak, insan varlığını tehdit eden unsuru, özgür olmayış durumu olarak görünüşe çıkaran bir romandır. Kısa bir ifadeyle, özgür oluşun (sorumlu oluşun) olumsuz şekli olan özgür olmayış durumu, kişinin yaşadığı karşılaşma deneyimleriyle açılan ve acilen değerlendirilmesi gereken olanaklarını, tepkisel nitelikli eylemleriyle kapatmasıdır. Esir oluştan niteliksel olarak farklı olan özgür olmayış, içinde olunan pek çok durum gibi, insana, farkına varıldığında en yakın, öyle olmadığında ise en uzak durum olarak var olur ve kendisini, sözlerle eylemlerde görünüşe çıkarır. Aynı zamanda olumsuz bir durumun ismi de olan bu fenomen, adı geçen romanda, asıl kişi Seniha'nın olanaklarını israf edişinde görünüşe çıkar. Diğer bir ifadeyle romanın varlık nedeni de olan Seniha, yaşadığı karşılaşmalarla açılan olanaklarını, kullanıp atma düşkünlüğünden dolayı kapatırken özgür olmadığını da ortaya koyar. Bu bağlamda romanı değerli kılan husus ise, insan varlığını tehdit eden unsuru, özgür olmayış durumu olarak somutlamasıdır.

Bu yazıda önce, kavramın kısa bir tanımı yapılmış ve asıl kişinin eylemlerini belirleyen en derin unsurun özgür olmayış durumu olduğu ortaya konmuştur. Daha sonra ise kapatma ve kaçış düşkünlüğünün dolaylı nedenleri tartışılmış ve bu hususun doğrudan nedeninin özgür olmayış durumu olduğu iddia edilmiştir.

Akıl-Kültür İlişkisi Bağlamında Aydınlanmacı Akıl ve Eleştirisi

Erdem · 2018, Sayı 75 · Sayfa: 149-166 · DOI: 10.32704/erdem.496786
Tam Metin

İnsanın ayırt edici niteliği akıl, kültürün oluşturulmasında en önemli etkenlerden biridir. Aklın nasıl tanımlandığı ve konumlandığı, kültürün almış olduğu şekli de belirlemektedir. Aydınlanma Çağı'nda akla yeni kültürün inşasında büyük bir rol verilmiştir. Ancak ilerleyen süreçte akıl, Adorno ve Horkheimer'ın da işaret ettiği gibi amacından uzaklaşarak araçsallaşmış ve modern kültürün felaketlerinin sebebi olmuştur. Kültürün hastalıklarından kurtulması için aklın, kültürün içinde yeniden değerlendirilip konumlanması gerekmektedir. Çağımızda yüzleşmek zorunda olduğumuz krizlerin üstesinden gelebilmek için akıldan vazgeçilmesine değil, eleştiriyi tekrar ancak bu defa etik duyarlılıkla kuşatarak diriltmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak böyle bir kalkış noktası ile aklın kültür içindeki doğru yeri bulunabilecektir.


ÇAĞDAŞ UYGURCADAKİ OLUMSUZ İÇERİKLİ ATASÖZLERİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2018, Cilt 66, Sayı 2 · Sayfa: 351-362
Atasözleri halkın ortak düşüncesini, inancını, ahlak anlayışını, millî kültürünüve felsefesini yansıtır. Bir başka deyişle atasözleri kültürün aynasıdır; eğitici veyönlendiricidir. Genellikle mecazi bir anlam taşıyan atasözlerinin büyük bir kısmısözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmıştır; bazıları zaman dilimiiçinde elenerek kullanımdan düşmüş, unutulmuştur; bazıları ise eski çağlardakindenfarklı şekilde bize ulaşmıştır. Günümüzde atasözleri çok geniş ve çeşitli alanlardakullanılmaktadır. Atasözleri denildiğinde genellikle atalarımızın uzun gözlem vetecrübeler sonucunda vardıkları hükümlerini hikmetli düşünce, öğüt ve örneklemeleryolu ile öğütleyen, yol gösteren ifadeler kastedilir. Fakat bazı atasözleri vardı kiâdeta bir "kötü öğüt" veya "kötü sonuç" izlenimi verir (Örneğin, Yaxşi étiŋni satquçeataŋni sat "İyi atını satmaktansa babanı sat."; Heqni sözligen öz ecilidin burun öler"Doğruyu söyleyen ecelinden önce ölür."). Bunlardan bazıları yakın dönemlerdeortaya çıkmış olsa gerek ki bunu içinde barındıran sözcüklerden anlamak mümkündür,örneğin: Cigde yağıçi badır bolmas, déhqan balısi kadır bolmaz "İğde ağacındansütun olmaz, çiftçinin çocuğu memur ol(a)maz."; Aldi işiktin yiŋne patmaydu, arqaişiktin poyiz qatnaydu "Ön kapıdan iğne geç(e)mez, arka kapıdan (rüşvet kapısından)tren geçer." vb. gibi atasözlerinde geçen kadır "memur" ve poyiz "tren" sözcükleriancak 20. yüzyılda Rusçadan Uygurcaya giren sözcüklerdendir. Bu tür maqaltemsillerigünümüze tatbik etmek düşüncesiyle elemek elbette yanlış olur. Selbimaqal-temsiller de atasözlerinin bir parçasıdır; dolayısıyla bu tür atasözlerine de yervermek, araştırmaya dâhil etmek gerekir. Bu tür atasözleri üzerine şimdiye değin birçalışma yapılmamıştır. Bu yazımda çağdaş Uygur atasözleri içindeki olumsuz anlam içeren bazı atasözleri üzerinde durulacak.

MÜYESSİRETÜ’L-ULÛM’UN KAYIP NÜSHALARI

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2018, Cilt 66, Sayı 2 · Sayfa: 247-264
Bergamalı Kadrî tarafından H. 937/M. 1530 yılında kaleme alınan Müyessiretü'l-Ulûm, Kanûnî Sultan Süleyman'ın sadrazamı Damat İbrahim Paşa'ya sunulmuştur.Türkçenin Batı Türkçesiyle yazılmış ilk gramer kitabı olması yönünden değerli birkaynak olan eser, Hayâlî Bey gibi önemli bir şâirin bir gazelini gramer, belagat veanlam açısından incelemesi yönüyle de dikkat çekicidir. Bursalı Mehmet Tâhir Beytarafından bulunan eserin bilinen tek nüshası, Maârif Vekâleti tarafından basılacakolan kitapta kullanılmak amacıyla fotoğrafları çekildikten sonra kaybolmuştur.Müyessiretü'l-Ulûm, ilk defa Besim Atalay tarafından 1946 yılında metin, dizin vefotoğraflarıyla birlikte neşredilmiş, daha sonra da hakkında günümüze kadar birçokçalışma (kitap, tez, makale, bildiri) yapılmıştır. Biz de Hayâlî Bey'in bu değerli kitaptayer alan gazelinin şerhi hakkında hazırladığımız bir çalışma vesilesiyle eserin kayıpnüshasıyla ilgili araştırmalar yaptık ve eserin hem kaybolan nüshasını, hem de FuatKöprülü tarafından istinsah edilen diğer bir nüshasını tespit ettik.Bu çalışmada öncelikle Müyessiretü'l-Ulûm'un mevcut tek nüshasının BursalıMehmet Tahir Bey tarafından bulunuşu, ilim adamlarının eser hakkındaki yazıları,Fuat Köprülü'nün nüshadan kendisi için bir örnek çıkarması, eserin tek nüshasınınMaarif vekâletince metninin neşredilmesi amacıyla fotoğraflarının çekilmesi ve teknüshanın kaybolmasından sonra fotoğraflar üzerinden bilimsel neşirlerinin yapılmasıhakkında bilgi verilecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde de tarafımızca yapılanaraştırmalar neticesinde Müyessiretü'l-Ulûm'un Almanya'da ve Türkiye'de bulunan kayıp nüshaları hakkında bilgi verilecektir.

DEDE KORKUT OĞUZNAMELERİNDE GEÇEN BAN, BANU, BAMBAM, BAMSI ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2018, Cilt 66, Sayı 2 · Sayfa: 265-280
Tarihî metinler çözülmesi gereken birçok karmaşık sorunu içerebilir. Bu sorunlar metni bilinmez ve anlaşılmaz kılan yanlışlıklar, eksiklikler olabildiği gibi dilin tarihî süreçte kendi içerisinde uğradığı gelişmelerle veya değişmelerle ilgili de olabilir. Metinle ilgili sorunların çözülmesi ve aşılması için metnin kendi içinde aydınlatıcı birtakım ögeleri veya verileri bulmak mümkün olabilir. Ancak bazen de metin içinde günümüzde kullanıldığından daha farklı işlevde kullanılan yapılar veya dil birliklerini yorumlayıp anlamak gerekir. Yani dilin kendi içerisinde kullanmış olduğu yapılar, birtakım işlev değişikliklerine uğramış ise bu durumun görülmesi ve tespiti önem arz eder. Durum ne olursa olsun metinlerin bu karmaşık ve çok yönlü güçlükleri nedeniyle birtakım kelimelerin, deyimlerin veya başka biçim birimlerinin doğru anlaşılması uzun zaman alabilir. Dede Korkut Oğuznameleri son yıllarda okunma veya anlaşılma sorunları yönünden sıklıkla tartışılan ve üzerine yazı yazılan metinlerimizden biri olmuştur. İşte bu makalede de Dede Korkut Oğuznamelerinde geçen ag ban ev, Banu, Bambam Depe ve Bamsı kelimeleri üzerinde yeniden durulmakta, kelimelerin yapıları ve anlamları ile ilgili açıklamalar, tespitler yapılmaktadır.