3 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Anahtar Kelimeler
MEVLÂNA DERGÂHI TASVİRLİ HALI
Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 67-84 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.186
Özet
Tam Metin
Konya ili; tarihi, kültürü, sosyal hayatı, ekonomisi ve coğrafyasıyla Anadolu kentleri arasında özel bir konuma sahip nadir şehirlerimizdendir. Konya’nın coğrafi özellikleri, tarihe dayanan kültür zenginlikleri, el dokumalarının uygulanmasına ve yaşatılmasına asırlardır imkân tanımıştır. Çatalhöyük’le başlayıp günümüze kadar uzanan ve tarihin her döneminden izler taşıyan Konya, bütün bu dönemlerde el dokumacılığının merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu güzel şehrimiz topraklarında pek çok özel şahsiyeti misafir etmiş ev sahipliği yapmıştır. Hz. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî bu önemli şahsiyetlerin başında gelir. Hz. Mevlâna’nın Konya şehri ve halkı üzerinde etkisi günümüze kadar gelmiştir. Konya’nın en önemli sembolüdür. Hz. Mevlâna bıraktığı eserlerle çağlar boyu yaşamıştır. İlmini yaydığı bu coğrafyada vefatından sonra bina edilen, günümüzde de Mevlâna Müzesi olarak korunan mekân Konya şehrinin en önemli silüeti durumundadır. Öyle ki bu mekân farklı sanat alanlarında pek çok esere konu olmuştur. Bu eserlerden birisi de halı sanatıdır. Batılılaşma Dönemi Anadolu tasvir sanatı içinde duvar resimleri dini ve sivil mimaride uygulanmıştır. Türk resim sanatı içinde duvar resimlerinde tabiattan görüntüler, şehirlerden detaylar ve mekânlar resmedilmiştir. Duvar resimlerinin etkilerini Türk halı sanatı içinde duvar halılarında görmekteyiz. Özellikle dini semboller halılarda sıklıkla kullanılmıştır. Bu örneklerden birisi de Mevlâna Dergâhının konu edindiği bir duvar halısıdır. Bu çalışmada, özel koleksiyonda korunan “Mevlâna Halısı” olarak adlandırılan halının; boyut, malzeme, teknik, renk, tür ve kompozisyon özellikleri genel olarak incelenerek, Türk Halı Sanatı Tarihi içindeki yeri değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Mehmed Şakir'in Manzum Mesnevi Tercümesi
Erdem · 2008, Sayı 50 (Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ Özel Sayısı) · Sayfa: 51-58
Özet
Mevlana Celaleddin-i Rumî (ö: 672/1273)'nin Mesnevi'si, yazıldığı günden bu güne kadar manzum ve mensur olarak birçok dile tercüme edilen ve üzerine şerhler yazılan bir eserdir. Seyyid Mehmed Şakir (ö. 1252/1836)'in "Tercemânu'l-Ma'nevî fî-Tercemeti'l-Mesnevî" adlı eseri de, Mesnevi'nin manzum tercümelerinden birisidir. Eser, Mesnevi'nin tamamını içeren bir tercüme olması bakımından önem taşımaktadır. Bu yazıda, tam bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunan bu eserin Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi'nde bulunan gözlerden uzak kalmış ve mütercim Mehmed Şakir'in kendi hattıyla bir nüshası tanıtılmakta, ayrıca mütercimin kimliği açıklığa kavuşturulmaktadır.
Mevlânanın Yazı Dili Niçin Farsça'dır
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 37-46 · DOI: 10.37879/belleten.1983.37
Özet
Tam Metin
Mevlânâ Celaleddin Rûmi özbeöz Türk olduğu halde, yurdumuzda ve yabancılar arasında onun, Mesnevi'deki ve Divan-ı Kebir'deki şiirlerini, mecalis-i seb'a, fih-i mâfih ve mektubattaki nesir yazılarını niçin Türkçe yazmadığı konusu tartışılıp durmuştur. Mevlânâ'nın Konya'da medresede verdiği dersler de Farsça idi. O bu dersleri, sokaktan gelen kişilere değil, Farsça bilen, felsefede, tasavvufta ve İslami bilimlerde yetenekleri olan elit bir topluluğa veriyordu. Zaten bir kişi Farsça bilse de, o bilimlerde behresi yoksa o dersleri anlıyamazdı. Onları anlıyabilmek için temel gerekti. Bu derslerin Farsça verildiğini, bunlardan bir kısmını oluşturan Farsça "fıh-i mafih" adlı eserinden de anlıyoruz. Celaleddin Rûmi, şiir halindeki ve nesir halindeki bütün eserlerinde bir hayli Türkçe sözcük kullanmış ve bir miktar da Türkçe şiir yazmıştır ama on onbeş beyti geçmeyen bu Türkçe şiirler, mesnevinin yirmi yedi bin beşyüz beytine ve divanın otuz beş bini aşkın beytine kıyasla hiç denecek kadar azdır.