12 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- ses bilgisi 11
- phonetics 5
- şekil bilgisi 4
- morphology 3
- söz varlığı 3
- vocabulary 3
- etymology 2
- phonology 2
- Ahmedî 1
- Ahmet Caferoğlu 1
Eski Türkçeden Günümüze Seş- ve Çöz- Fiilleri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 52 · Sayfa: 95-132
Özet
Bu makalede, seş- fiili ve türevleri ile çöz- fiilinin tarihî Türk dillerinden günümüze kadar, yazılı metinlerdeki kullanım alanı tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla; Eski Türkçe, Orta Türkçe, Yeni Türkçe ve Çağdaş Türk dillerinde ilgili fiillerin kullanımı incelenmiştir. Çalışmada, seş- fiilinin türevi olarak şeş-, şiş-, çeş-, çiş-, çiç-, yeş-, yiş-, yiz-, eş- fiillerinin kullanım alanları üzerinde tek tek durulmuştur. Metinlerin zaman aralığı geniş tutularak, bu fiil türevlerinin Türkçenin yazı diline ne zaman katıldığı, tarihsel açıdan nasıl bir değişkenlik gösterdiği araştırılmıştır. Bu fiilin türevleri dışında çöz- fiilinin de Eski Türkçeden günümüze kadarki durumuna ayrıntılı bakılmıştır. Makalenin temel hedefi; seş- ve çöz- fiillerinin eş zamanlı kullanılan aynı anlamı veren iki farklı fiil mi yoksa çöz- fiilinin seş- fiilinden kimi ses olaylarıyla değişen bir fiil mi olduğunu ayırt etmektir. Buna göre ses bilgisel düzlemde gerekli örneklerine ulaşılamayan söz başı s->ç- değişimi tespit edilemediği için bu iki fiilin (seşve çöz- fiillerinin), işlevleri bakımından benzerlik gösteren birbirinden farklı fiil oldukları görülmüştür. Bununla birlikte Eski Türkçede "çöz-, ayır-" anlamlarına gelen başka fiillerin varlığı da bilinmektedir: adır- fiili gibi. Fakat bu çalışmanın odaklandığı nokta, birbirleriyle ses bilgisel ve anlam bilimsel düzlemde ilişki kuran ve birbirinin türevi niteliğinde olan "çöz-" anlamlı fiillerin kullanım alanını incelemektir. Ayrıca asıl fiil olarak belirlenen seş- fiilinden türeyen diğer fiil formlarının hangi ses değişikliklerine uğradığı ortaya konmuştur. Neticede, Türk yazı dillerinde "çöz-" anlamlı, anlaşılabilir ses bilgisi farklılıkları olan fiil ve türevleri ile Türkçenin fiil çeşitliliği örneklendirilmiştir.
Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’inde Oğuzca Özellikler
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 52 · Sayfa: 11-32
Özet
XIII. yüzyıldan itibaren Harezm ve Sirderya'nın aşağı kesimlerinde, kısmen Oğuz (Türkmen) ve Kıpçak yerli ağızlarının etkisi altında ve Karahanlı Türkçesinin devamı niteliğindeki geçiş dönemine "Harezm Türkçesi" denir. Harezm dönemi eserlerinin en belirgin ortak özellikleri Doğu Türkçesi ile birlikte Oğuz-Türkmen ve Kıpçak Türkçesi dil özelliklerini bir arada barındırmasıdır. Karma dil özelliğine sahip Harezm Türkçesiyle yazılmış eserlerden biri de XIV. yüzyılın ilk yarısında, 1340-1342 yılları arasında Kutb tarafından Farsçadan Nizamî'nin aynı adlı eserinden tercüme edilmiş olan Hüsrev ü Şîrîn'dir. Ḫüsrev ü Şîrîn adlı mesnevi, Fars edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Genceli Nizamî tarafından XII. yüzyılda yazılmıştır. Kutb'un Hüsrev ü Şîrîn'i bir Kıpçak Türkü olan Berke Fakih tarafından 1383 yılında istinsah edilmiştir. Bu nüsha, Paris Bibliothèque Nationale'da 312 numara ile kayıtlıdır. Harezm sahasında yazılan eserler arasında Kutb'un Ḫüsrev ü Şîrîn'inin önemli bir yeri vardır. Ḫüsrev ü Şîrîn bir aşk mesnevisidir. Konusu bakımından devrin diğer eserlerinden ayrılmaktadır. Eser üzerinde ilk çalışmayı Ananiasz Zajączkowski yapmıştır. Zajączkowski, 1958 yılında eserin transkripsiyonlu metnini ve tıpkıbasımını, 1961 yılında ise sözlüğünü neşretmiştir. Ḫüsrev ü Şîrîn'in transkripsiyonlu metnini Hacıeminoğlu da yayımlamıştır. Eserin dili hakkında farklı görüşler vardır. Harezm Türkçesinin genel dil özelliklerinin yanı sıra Oğuzca özellikler de taşıdığı dikkati çekmektedir. Bu çalışmada, Ḫüsrev ü Şîrîn'de yer alan Oğuzca ses ve şekil özellikleri incelenmiştir. Hüsrev Şîrîn'de tespit edilen Oğuzca ses ve şekil özellikleri ile söz varlığına dair örnekler, Hacıeminoğlu tarafından yayımlanan metinde geçtiği mısra numaraları verilerek gösterilmiştir.
Burdur ili ağızlarının ortak karakteristik ses bilgisi özellikleri
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2020, Sayı 70 · Sayfa: 169-192 · DOI: 10.32925/tday.2020.47
Özet
Hızlı sanayileşmenin oluşturduğu nüfus hareketleri, okuma yazmanın yaygınlık kazanması, köylerden kentlere yönelen göçler ve televizyon, radyo, gazete vb. kitle iletişim araçları; maalesef, ağızlar üzerindeki tahribatını hızla sürdürmektedir. Bu yüzden henüz ele alınmamış Türkiye Türkçesi ağızları üzerinde araştırma ve incelemelerin bir an önce yapılması, Türkoloji alanı için son derece önemlidir. Türkçenin iyi anlaşılabilmesi ve gelecek nesillere iyi bir şekilde aktarılabilmesi için sadece yazı dilimizi bilmemiz yeterli değildir. Ayrıca onunla aynı kökene dayanan yerel konuşma biçimleri olan ağızlarımızı (Demir, 2002, s. 105-116) da iyi bilmemiz gerekmektedir. Bunu da Türkiye Türkçesi ağızlarının bilimsel olarak incelenmesiyle gerçekleştirebiliriz. İşte, bu düşüncelerle Burdur ili ağızları üzerinde çalışmaya karar verdik. Bu kararı almamızda Burdur ili ağızları üzerinde hâlihazırda bilimsel düzeyde ciddi bir çalışmanın yapılmamış olması en önemli etken oldu. Bu makalede, Türkiye Türkçesi ağızlarına katkı sunmak amacıyla hazırladığımız Burdur İli Ağızları (Gramer-Metin-Sözlükler) 1 adlı araştırma ve inceleme çalışmasında tespit ettiğimiz Burdur ili ağızlarının en belirgin ses bilgisi özellikleri üzerinde duracağız.
YENİ BİR NÜSHASIYLA AHMEDÎ’NİN MİRAÇ-NAMESİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2018, Cilt 66, Sayı 2 · Sayfa: 281-349
Özet
Miraç, ism-i alet ve bazen ism-i mekân yapan mif'âl vezninde Arapça bir kelimedir. "Yukarı çıkma aracı" veya "yukarı çıkılacak yer" anlamlarına gelen bu kelime ıstılah manasıyla "göğe çıkma, yükselme"dir. Hz. Muhammet'in bir mucize olarak göğe yükselmesidir. Miraç-name ise Hz. Muhammet'in miraç mucizesini ayrıntılı olarak anlatan eserlerdir. Siyer ve mevlit yönüyle oldukça zengin olan Türk edebiyatında Hz. Muhammet'in hayatı anlatılırken miraç mucizesine sıkça yer verilmiştir. Ahmedî'nin "Cemşid u Hurşîd" ve "İskender-nâme" mesnevilerinin mevlit bölümlerinde miraciyeler bulunmaktadır. Ahmedî'nin müstakil bir "Miraç-nâme"si ise 1989'da Yaşar AKDOĞAN tarafından ilim dünyasına tanıtılmıştır. Ahmedî'nin bu eseri Türk edebiyatının ilk miraç-namesidir. Süleymaniye Kütüphanesi Şazeli Tekkesi 110 no.lu Türkçe yazmada, İskender-name'nin 16b-28b varakları arasında bulunan ve 808 Rebiyülahirin'in evvelinde (1405-1406, 26 Eylül Cumartesi) yazılan 497 beyitlik "Mir'ac-nâme" şimdiye kadar bu tek nüshayla bilinmektedir. Bu makalede, Ahmedî'nin Mir'ac-nâme adlı eserinin başka bir nüshası tanıtılmıştır. Bu nüsha, Süleymaniye nüshasından beyit sırası ve sayısı bakımından farklılıklar gösterdiği gibi, bazı kelime ve ifade farklılıkları da taşımaktadır. Bu çalışmada Ahmedî'nin miraç-namesinin iki nüshası mukayese edilmiş ve bulunan yeni nüsha ses ve şekil bilgisi yönüyle incelenmiştir.
ADLANDIRMA, TERİMLER VE SINIFLANDIRMA AÇISINDAN TÜRKİYE TÜRKÇESİNDE ÜNSÜZLERE BİR BAKIŞ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2017, Cilt 65, Sayı 1 · Sayfa: 27-59
Özet
Etkili bir öğretimde, önemli konulardan biri de "öğretilenlerde birlik"sağlanmasıdır. Öğretilenlerde birlik ise, her şeyden önce ortak adlandırma, kavramve terimlerle mümkündür.Hemen her alanda olduğu gibi Türkiye Türkçesinde de en önemli sorunlardanbiri; adlandırma, terim ve sınıflandırma farklılıkları konusudur. Bu çalışmada,"Türkiye Türkçesi Ses Bilgisi" konularından "ünsüzler" ile ilgili, bazı alan eserlerive ders kitaplarında kullanılan adlandırma, terimler ve yapılan sınıflandırmalarkonu edilmiştir. Ünsüzler konusunda, birçok kitapta, verilen bilgilerde birbirliktelik sağlandığı görülse de adlandırma, terimler ve sınıflandırmada epeycefarklılık bulunmaktadır. Bu farklılıklar da öğrenenler açısından öğrenme zorluğuoluşturmaktadır. Dil bilgisi öğretiminde öğrenmeyi kolaylaştırma ve öğrenmede birbirliktelik sağlama adına böyle bir çalışmanın bu alanda yapılacak çalışmalara katkısunacağı kanaatiyle böyle bir araştırma kaleme alındı.Ünsüz terimi, ünsüzlerin adlandırılma biçimleri, adlandırmalara göre yapılansınıflandırmalar, ünsüzlerle ilgili kullanılan terimler, ünsüz grupları ve ünsüz tablolarıesas alınarak kaynak eserler arasında karşılaştırmalar yapılarak birliktelik sağlanandurumlar ve ayrılık oluşturan durumlar tespit edilmiştir. Bu tespitler doğrultusundada çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır.Yaygın olarak kullanılan bazı dil bilgisi kitapları ile lisans düzeyinde hazırlanmışders kitaplarından 33'ü esas alınarak yapılan bu çalışmada, konu ile ilgili, kullanılanadlandırma, terimler ve yapılan sınıflandırmalar ele alınarak eserler arasındakibenzerlik ve farklılıklar dikkatlere sunulmaya çalışılmıştır.
Eski Türk Yazıtlarında Kelime Başında /h-/ Sesi Gösterilmiş miydi? (Was the Initial /h-/ Shown in the Old Turkic Inscriptions?)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2016, Sayı 42 · Sayfa: 127-136
Özet
Eski Türk yazıtları yüz yılı aşkın bir zamandan beri çeşitli alandaki araştırmacılar tarafından ayrıntılı olarak incelenmektedir. Filologlar da bu metinlerin ses, şekil, söz dizimi, söz varlığı gibi dil özelliklerini belirlemişlerdir. Bununla birlikte her geçen gün yeni yeni bakış açıları, yeni yeni varsayımlar ortaya konulmakta ve yeni okuma şekilleri, yeni anlamlandırmalar teklif edilmektedir. Gerhard Doerfer Eski Türkçede kelime başında /h-/ ünsüzü bulunduğunu ve bunun Orhun Yazıtları'nda özel bir imlayla gösterilmiş olduğunu iddia etmektedir. Bilindiği gibi Orhun Yazıtları'nda /a/ ve /e/ ünlüleri harfi ile gösterilir. Ancak kelime başındaki /a/ ünlüsü harfi olmadan yazılır. Sadece at 'isim' ve aç 'tok olmayan' kelimeleri bazen olmadan bazen de harfi ile yazılmıştır. Doerfer'e göre harfi olmadan yazılan ve bugünkü Türkmencede /â/ (uzun a) ile kullanılan kelimeler Halaççada /h-/ ünsüzüyle başlamaktadır. O hâlde Türkmencede /â/, Halaççada /hâ-/ ile başlayan kelimeler Orhun Türkçesinde de /hâ-/ ile başlamakta olduğu için harfi yazılmamıştır. Buradaki bildiride Doerfer'in varsayımını tartışıp değerlendireceğiz. İleri sürülen varsayımın tutarsızlıklarını göstereceğiz.Abstract Old Turkic inscriptions have been studied by researchers in several fields for over a century. Philologists have determined the phonetic, morphological, syntactic, and lexical characteristics of these texts. However, day by day new perspectives and hypotheses are being put forward and new readings and meanings are being suggested. Gerhard Doerfer claims that there was an initial /h-/ in Old Turkic and a special spelling was used to show it. As it is known, in the Orkhun Inscriptions the vowels /a/ and /e/ were shown with A. But the initial /a/ was written without A. Only the words at 'name' and aç 'hungry' were written sometimes without A and sometimes with A. According to Doerfer the words that were written without A and that are used with /â/ (long a) in contemporary Turkmen start with /h-/ in Khalaj. Then, since the words starting with /â/ in Turkmen, and /hâ-/ in Khalaj started with /hâ-/ in Orkhun Turkic A was not written. In this paper, the hypothesis of Doerfer will be discussed and evaluated. I will show the inconsistencies of this hypothesis.
Sovyetler Birliği’ndeki Türk Lehçelerinin Diyalektolojik Atlası
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2015, Sayı 39 · Sayfa: 135-166
Özet
"Sovyetler Birliği'ndeki Türk Lehçelerinin Diyalektolojik Atlası" adlı bu çalışma, SSCB İlimler Akademisi Dil Bilim Enstitüsü Türk Dilleri Bölümü tarafından oluşturulmuş bir komisyonca hazırlanmıştır. Anket niteliğindeki bu çalışma, SSCB'deki Türk lehçelerini ses bilgisi, biçim bilgisi, söz varlığı ve anlam bilim açılarından ele almayı hedeflemekte ve bu alanlar çalışmanın üzerinde durduğu dört ayağı teşkil etmektedir. Anketteki her bir kısımda lehçelere göre kelimeler arasındaki ses, biçim ve anlam yönünden farklılaşmaların örneklerle gösterilmesinin yanı sıra, derleyiciye düşen görevler, muhataplara yöneltilecek soruların niteliği ve bu süreçte benimsenebilecek metodolojik yaklaşımlar da belirtilmektedir.
ANDREAS TIETZE, TARİHİ VE ETİMOLOJİK TÜRKİYE TÜRKÇESİ LUGATI (CİLT 2, F-J, WIEN 2009)’NA KATKILAR
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2010, Cilt 58, Sayı 1 · Sayfa: 199-211
Özet
Bu çalışmada Andreas Tietze tarafından hazırlanmış olan ve Türkiye Türkçesinin söz varlığına ait kelimeleri ihtiva eden etimolojik sözlüğün ikinci cildi üzerinde durulacaktır. Tietze, eserinin ön sözünde incelediği bazı kelimelerin kökenini tespit edemediğini ifade eder. Bu kelimeler sözlükte çift soru işareti ile gösterilmiştir. Biz, bu durumdan hareket ederek sözlüğü baştan sona okuduk. Tietze'nin kökeni konusunda tereddüt yaşadığı bazı kelimeler hakkında görüşlerimizi ortaya koyduk.Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı'nın ilk cildi 2002 yılında yayımlandığında Türkoloji camiasında, özellikle de Türkiye'de büyük yankı ve heyecan uyandırmıştı. Gerçekten de bu heyecan, yıllardır dilimize pelesenk olmuş "Türkiye Türkçesinin sağlam ve güvenilir bir etimolojik sözlüğü hâlâ yazılamadı." sözünün gerçeğe dönüşmesinin sonucu muydu acaba? Hele hele Tietze'nin sözlüğün altı yedi cilt gibi düşünüldüğünü ifade etmesi umutları iyice yeşertmişti
Türkmen Türkçesinin Ersarı Ağzında Uzun ve Kısa Ünlülerin Kullanım Özellikleri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2008, Sayı 26 · Sayfa: 7-12
Özet
Türkmen Türkçesinin Ersarı ağzında uzun ve kısa ünlülerin kullanımı aslında şimdiki Türkmen Türkçesinin standart türündeki gibidir. Ancak standart türde bazı sözlerde önemini kaybeden asli uzunluklar bu ağızda korunmuştur. Bundan başka da Ersarı ağzı bir ünsüzün düşmesi neticesinde meydana gelen ikincil uzunluklar açısından da zengindir
VURUŞ KAVRAMLI TÜRKÇE AKRABA KELİMELER: SES OLAYLARI VE ETİMOLOJİ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2007, Cilt 55, Sayı 2 · Sayfa: 151-174
Özet
Türkçe kelimelerin anlam alanları konusu Türk dil bilimciliğinin en güncel veönemli konularından birisidir. Türkiye Türkçesi ve Özbekçedeki çekiç kelimeleri farklıanlamlarda kullanılmalarına rağmen, bu kelimeler arasında bir anlam bağlılığı bulunmaktadır.Bu bağlılık söz konusu kelimelerin etimolojik kökeni incelenirken, vuruşkavramı olarak ortaya çıkıyor. Vuruş kavramı açısından incelenen aşağıdaki kelimelerinde Eski Türkçedeki "tokı" fiil kökünden türemiş oldukları ve türevlerin birçokfonetik değişmelere maruz kaldıkları hem de bu kelimelerin kendi köküyle ve bir birleriylevuruş kavramı çerçevesinde bağlana bilecekleri ortaya çıkıyor: Eski Türkçedekitokuş, sokuş, soğuş; Türkiye Türkçesindeki savaş, tokmak, tokaç, çekiç, dövdü, döveç,döven, değirmen; Özbekçedeki çekiç/çäkiç, çökiç, çokmar ve Karakalpakçadaki şökkiş.